Tarih: 03.08.2020 13:03

Ekonomik krizden dolayı Millet çocuk yapamaz noktaya geldi

Facebook Twitter Linked-in

Bu yazıya neden, İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. İsmail Tatlı yüzünden oldu.

30 Temmuz akşamı Habertürk TV’de Mehmet Akif Ersoy’un programına çıkacağını yazmasından dolayı TV izlemek zorunda kaldım. 

Aslında TV izliyorum ama akşamları yapılan çok konuklu gereksiz tartışma programlarını izlemiyorum. Çok verimsiz ve gereksiz tartışmalar içerisinde bilgi sıfıra iniyor. Mesela yine Mehmet Akif Ersoy’un tek konuklu programlarının tekrarlarını bile izledim. 

İsmail Tatlı büyük sıkıntı olan ekonomik gündemi örtmek için suni gündemler oluşturulduğunu söyledi ve şu örneği verdi: “Ölçüm yapılan dönemler içerisinde en düşük kurban kesilen bayramı yaşıyoruz” dedi. Millet yoksulluktan dolayı hiç bu kadar az kurban kesme ve bağış yapma durumuna düşmemiş. 

Bu cümle bana “Bu da bir şey mi” dedirtti. 

Türk Milleti açlık ve yoksulluktan dolayı, AK Parti ve partneri MHP’nin Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi ile çocuk yapamaz noktaya geldi.

Asıl mesele bu... 

Evet, ekonomik kriz, gelecek umutlarının kaybolması ile çocuk yapma sayısı özellikle son 2 yılda hızla düştü. 

Aslında çocuk sayısındaki düşme 2015 yılında başladı. Ama son iki yıl çok daha hızlandı. Tablo aşağıda:

Çocuk sayısındaki değişimlerde şu özellik var: Kriz başladığında değil, bir yıl sonra etkili oluyor. 

15+ yaş üstü nüfusun işsizlik oranı 2014 yılında yüzde 5,0 sınırının üzerine çıkıyor. Ne zaman bu oran yüzde 5,0 barajının üstüne çıksa çocuk sayısını etkiliyor ve düşürüyor. 

Şimdi eskiye az bakalım: 

2011 yılında 15+ yaş üstü nüfusun işsizlik oranı yüzde 5,17’den 4,31’e düşüyor ve ardından 2012 yılında çocuk sayısı yüzde 3,34 artıyor. 2013 yılında çocuk sayısı yüzde 0,22 artarken, 2014 yılında da yüzde 4,13 artış gösteriyor.

2001 krizinden işsizlik olarak çıkışımız 2003 yılında bitiyor. Ve 2002 yılında yüzde -7,09 ve 2003 yılında yüzde -2,49 azalan çocuk yapma sayısı yeniden artışa geçiyor. 2004 yılında çocuk sayısı yüzde 1,96, 2005 yılında yüzde 1,76, 2006 yılında yüzde 0,96, 2007 yılında yüzde 2,75 ve 2008 yılında yüzde 0,43 oranında çocuk sayısında artış oluyor. 

Refah arttıkça toplumun çocuk yapma eğilimi de artıyor. 

Şimdi yukarıdaki tabloya yeniden bakalım: 

2014 yılında ekonomide patinaj etkili oluyor. AK Parti’nin parlak ekonomisi sönüyor ve kriz kendini hissettiriyor. 

Çocuk yapma sayısı 2015 yılında yeniden düşmeye başlıyor ve sayı yüzde -1,09 azalıyor. Ardından 2016 yılında yine düşüş oluyor ve çocuk sayısı yüzde -1,62 daha azalıyor. Ama asıl büyük kriz 2018 ve 2019 yılında yaşanıyor. 

Bu iki yılda çocuk sayısı ya da doğum sayısı yüzde -3,46 ve yüzde -5,52 gibi muazzam bir düşüş gösteriyor.

Kadın başına doğum hızı 2,10 olan baraj seviyesini de 2016 yılı sonrasında kaybediyor ve özellikle 2019 yılında yüzde 1,88 gibi çok ama çok tehlikeli bir dibe indiriyor. 

2014 yılında bu ülkede bir yılda 1 milyon 351 bin doğum veya bebek yapılırken, 2019 yılında bu sayı 1 milyon 184 bin doğuma-bebeğe düşüyor.

DAVA VE BEBEK SAYISI 

Dava mı para mı? 

Bu cümleyi şu şekilde kullanıyorum: Altı dava - üstü para. 

Çünkü yukarının ihalelerine bakınca paranın ne kadar üstün olduğunu görüyoruz. Sağlık sistemi bile Hazine Garantili Müteahhitlere veriliyorsa gerisi ne olabilir ki? 

TÜİK 2015 yılı ve sonrasında doğum yapan kadınların eğitim durumuna göre doğum sayılarını açıklıyor. 

Son iki yıla bakıyoruz. Çünkü ekonomik krizin çocuk yapma kararını en fazla etkilediği ve doğum sayısını düşürdüğü yıllardır. 

2018 yılında Türkiye’de bebek yapma sayısı yüzde -3,46 azalıyor. Buna karşılık ilkokul ve altı eğitimli kesimde bebek yapma sayısı tam yüzde -17,49 düşüyor. 

2019 yılında Türkiye’de bebek yapma sayısı yüzde -5,52 azalıyor. Buna karşılık ilkokul ve altı eğitimli kesimde bebek yapma sayısı tam yüzde -19,80 azalıyor. 

Oysa aynı dönemde özellikle üniversite mezunlarında doğum sayısı azalmadığı gibi artış bile gösteriyor.

İşte tablo aşağıda: 

Doğum yapan kadının eğitim durumuna göre çocuk sayısı ve değişimler:

Niye böyle bir tablo var? 

Neden eğitim seviyesi düşünce çocuk sayısı azalıyor? Oysa biz tam tersini biliyorduk. Eğitim seviyesine bağlı olarak çocuk sayısının azalması gerekiyordu. 

İşte burada da karşımıza krizin vurduğu kesim çıkıyor. İşsizlik verilerine bakınca bu krizin beyaz yakayı, yani eğitim seviyesi yüksek kesimi ciddi şekilde vurmadığını görüyoruz. İşsizlik ile eğitim seviyesi arasında ters ilişki olmuş. 

Eğitim seviyesi düştükçe işsizlik artış göstermiş; eğitim seviyesi arttıkça da işsizlik azalmış. Mesela pandemi öncesi son iki yılda eğitim seviyesi düşük kesimde 2,1 milyon kişi işini kaybederken, 840 bin üniversite mezunu iş bulmuş. 

Özetlersek: Alt eğitim grupları krizden çok sert etkilenmiş ve işlerini kaybetmişler. Ve yine bu grubun çocuk yapma sayısı da krize bağlı olarak yüzde 20’ye varan oranda çok sert azalış göstermiş.

Oysa krizden nerede ise etkilenmeyen üst eğitim kesiminde ise çocuk sayısında düşüş değil, artış bile yaşanmış. 

Sonuç: Türkiye 2002 yılında bu yana GSYH’sını 238 milyar dolardan 740 milyar dolara yükseltmiş ama bunun tam 269 milyar dolarını kağıt üzerinde revizyonlarla sağlamıştır. 

Dünya GSYH büyüklüğünün 3 kat arttığı bu dönemde biz normalde çok ama çok geride kaldık. Dünya sıralamasındaki yerimizde 16. büyük ekonomiden 19. sıraya geriledik bile. Eğer 269 milyar dolarlık revizyonlar (kağıt üstünde artırımlar) olmasaydı Belçika’nın ardından 25. sırada olacaktık. 

Kağıt sende kalem sende, yaz artır-çiz artır. 

GSYH hesabını kağıt üstünde revizyonla artırıyoruz ama hastanede çocuk yapma sayısını artıramıyoruz. İşte gerçek ekonomi doğum hanelerde azalan bebek sayısı ile karşımıza çıkıyor. 

Ek: Habertürk TV’deki programda birisi Türkiye’nin AR-GE harcaması, araştırmacı sayısı ve patent başvurularından bahsediyor ve parlak gelecek hayali kuruyor. Kardeşim o ar-ge’lerin hepsi sahte... 2000’lerde yüksek teknolojik ürün ihracatının payı yüzde 9,0 seviyesinden bugün neden yüzde 3,0’e düştü? Daha çok domates, daha çok hıyar satarak büyünülmez diyen hocam aklıma geliyor. 

Ve son: Sayın Erdoğan’ın 3 çocuk yetmez 5 çocuk yapın sözü ile gerçekler çok farklı. Çocuk yapın demekle olmuyor. Bu çocuklar için bir umut bir gelecek hayali ve ışık göstermek gerekiyor. Din ile Milliyetçilik ile ya da kimlik siyaseti ile alt grupları alıp bir dünya kurabiliyorsunuz ama o dünyada çocuk bile yok. Çünkü kriz var.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —