?Ekonomik kriz´ dediğimiz şey kapıyı çalıp, ?Merhaba ben geldim? diyen bir vaka değil tabii. Esasen uzun zamandır uyuşturucu bir salya salgılayarak uykudaki insanların kulaklarını kemiren fare misali hayatımızı kemiren bir ekonomik kriz halini yaşıyoruz.
Emekli maaşları başta olmak üzere, emeğiyle geçinen insanların günlük iaşesini kemiren mutlak bir yoksullaşmayla yüz yüzeyiz. Kitlelere yayılan bir sağlıklı beslenememe sorunu var. Sağlıklı suya ulaşamama sorunu var. Sağlıklı temel gıda maddelerinden mahrumiyet sorunu var. Giderek büyüyen yoksul kitleler, bu bereketli topraklar üzerinde, bize ilkokulda öğretildiği şekliyle ?kendi kendini besleyebilen yedi ülkeden biri? olan Türkiye´de, yaygın açlık gibi bir musibetle yüzleşmeye doğru ilerliyor.
?Abartıyorsun? diyenler çıkabilir. Daha evvel ?Abartıyorsun? denen her şey bir bir yaşandı ve o abartılı her hali hep birlikte normalleştirdik. Ömrümüz yeterse, hepimiz buradayız, yaşanmakta olan ekonomik felaketin çok daha vahim sonuçlarını hep beraber tecrübe edeceğiz.
Neden mi?
Şundan:
Bir önceki yazıda Türkiye´nin nasıl bir dış borç batağına saplandığını yazdık. Türkiye tarihinde görülmemiş ?rekor´lar üst üste kırılıyor: Dış borcun milli gelire oranı yüzde 60´lara doğru hızla yükseliyor. Bu korku tünelinin ucunda bir ışık, bir çıkış arıyorsanız boşuna heveslenmeyin; Türkiye´nin şu andaki iktisadi paradigması dahilinde bir kurtuluş formülü bulunmuyor. Başka deyişle, AKP iktidarının iktisadi paradigması, hızla ilerlediğimiz büyük felaketi önlemeye muktedir değil.
AKP iktidarı, şimdi muhalif parti kuran Ali Babacan, çoktan muhalefete iltihak etmiş Abdüllatif Şener ya da ?majestelerinin iktisatçısı´ Mehmet Şimşek gibi isimlerin de mimarisine katkıda bulunduğu bir iktisadi şuursuzluk abidesi inşa etti. Bu şuursuzluk abidesinin ana malzemesi, zaten son derece sorunlu olan kapitalist büyüme mantığını yatırdıkları betonlardır. AKP iktidarı, kendi kontrolünde, kendisini destekleyebilecek, ?organik´ bir sermaye yaratmak için en basit yöntemi tercih etti, iktidara geldiği günden itibaren yaklaşık 1 trilyon dolarlık ihale gerçekleştirdi ve bu rakamın yaklaşık dörtte birini kendi elinde biriktirdi.
Ülkede beton üzerine beton dökülüyor. Kamu taşımacılığından bihaber oldukları için, ?öldükten sonra eserleri kalsın diye? ?betondan şeyler´ inşa ederek halkın geleceğini borç yükü altına soktular, bunu yapmaya devam ediyorlar. Dünyada en büyük üçüncü kenti ile en büyük kenti arasında demiryolu bağlantısı olmayan ülke var mıdır? Türkiye´de İstanbul ile İzmir arasında demiryolu bağlantısı yok!..
Petrolde ve otomotivde tamamen dışa bağımlıyız ama ülkenin mahkum olduğu tek taşımacılık biçimi kamyon! Neredeyse Avrupa Birliği´ndeki toplam kamyon-TIR sayısı kadarı sadece bizim ülkemizde. Türkiye bir kamyon cenneti. Otoyollarında otobüsler yanan bir trafik cehennemi. İstanbul trafiğinde sadece sıkışık trafikte beklemekten dolayı yılda birkaç milyar dolar havaya karbon olarak karışıyor. Cakarta trafikte dur-kalk konusunda dünya birincisiydi, 2017´de İstanbul Cakarta´yı sollayarak birinciliği aldı.
Kentsel dönüşüm dedikleri saçmalıkta binaları yükseltirken o binalara gidecek yolları planlamayı akıl edemeyen ve yolları aynı bırakıp mevcut yollara beş kat trafik yükü bindiren bir iktidar akılsızlığıyla muhatabız?
Bunları niye yazdık?
Çünkü Türkiye´de ?ekonomik büyüme´ denen zırva AKP iktidarı altında tamamen inşaat, otomotiv ve enerji sektörlerine bağlı gerçekleşti. Ucube şehirler yaratıp bu şehirlerin içinde köylü kafasıyla yaşayan, eğitim ve sağlık imkanlarından uzak, giderek daha fazla cehalet ve hurafeye, olmadı uyuşturucuya gark olan bir nüfus büyüttüler. Vatandaşlık bilincini yok ettiler. Ekonomik krizin ucundan görünmesiyle beraber istihdam daraldı. Reel olarak yüzde 50 genç işsizlik var. Şimdi içgüdüleriyle yaşayan, ?altta kalanın canı çıksın? diye diye birbirinin tepesine basmaya çalışan bu nüfus beslenemiyor.
İktidarın bu duruma yanıtı ne? Kamu spotları yayınlayıp, ?Tarım alanlarına inşaat yapmayın? diyorlar. İnsanlığın milyonlarca yılda evrimleşerek geliştirdiği akılla dalga geçiyorlar. Kim veriyor tarım alanlarına imar iznini?! Tarım alanlarına TOKİ´leriyle toplu konut yapıp, en bereketli toprakları sanayi bölgesi ilan eden, yetmedi üzerlerinden bir de bilmem kaç şeritli otoyollar geçiren, madencilere bir günde binlerce zeytin, çam ağacı kesme ehliyeti veren bir iktidarın ?kamu spotu´; ?Tarım alanlarını koruyun!? Oldu, başka arzunuz?!
Fevkalade ?yerli ve milli? AKP iktidarı, her akarsuyun ucunu yandaşlarına peşkeş çekti. Onlar da ruhsatları alıp uluslararası gıda tekellerine yağlı ballı miktarlar karşılığı sattı. Halkın akarsuları şimdi uluslararası tekellerin elinde. Her gün naylon şişeler halinde şehirlere yayılıyor. İçilebilir, sağlıklı suya ulaşamayan milyonlar, her gün naylon içiyor. Çevreye pek duyarlı AKP iktidarı, marketlerin poşetlerine 25 kuruş haraç koyarken, doğaya market poşetlerinden kat be kat daha fazla naylon yayan pet şişelere söz geçiremiyor.
Memleket diye koca bir çöp yığını bırakıyoruz hemen bizden bir sonraki kuşağa. İçinde hareket edilemeyen cehennem gibi şehirleriyle; işsiz gençlerin oluşturduğu lümpen yığınlarıyla; fuhuşun, uyuşturucunun, ahlaki dejenerasyonun sel gibi bastığı sokaklarıyla leş gibi bir toprak parçası. Vatan demeye, memleket demeye dili varmıyor insanın.
Ve mevcut iktisadi paradigmayla bu nüfusun insani melekelerini geliştirerek yeniden toparlanma ihtimali yok. Çünkü bu ülkenin gerçek bir üretime, halkın ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir iktisadi inşaya dönük hiçbir yüzü yok.
Sigaraya ve alkole daha fazla vergi koyarak ekonomiyi düzlüğe çıkarabileceğini zanneden bir ?damat iktisadı´ ile muhatabız? Devlet kadroları mı? Kayyum gelen belediyelerin kısa süreli ekonomik fantezilerini gördük, makam odasına hamam yaptıran kafalar devletin her tarafını sarmış vaziyette!..
Uzun lafın kısası, halimiz haraptır. Mevcut iktisadi paradigmayı yıkamadığımız takdirde, halihazırda debelendiğimiz bataklığın dibini göreceğiz.