Hayır, ekonomide alarm zilleri çalmıyor.
Her daim, her ülkede olduğu gibi ekonominin bizim ülkemizde de sorunları var, bugün yapmaya çalışacağımız şey de, bunlar üzerinde yoğunlaşmak olacak.
Hafta sonu ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ile yaptığımız 2,5 saatlik sohbetten sonra, ekonominin durumu bağlamında heybemizi epeyce doldurduğumuz için bugün de ekonomi başlıklı bir yazı ile huzurlarınıza çıkmaya karar verdim.
Türkiye´de, reflekslerini ?Ekonomi batsa da, şunlardan bir kurtulsak? cümlesiyle özetleyebileceğimiz gürültü çıkarma kabiliyeti yüksek bir kesim var.
Mesela, hükümetin vatandaşa ?Altınlarınızı yastık altından çıkartıp ekonomiye kazandırın? çağrısını ?Şimdi de milletin altınlarına göz diktiler? biçiminde sunan çevrelerden söz ediyorum.
Son günlerde ekonomi 2001 krizi öncesi dönemini yaşıyor diye propaganda yapan bu çevreleri kendi dünyaları ile baş başa bırakıp geçiyorum.
MAKRO DENGELERDE SORUN YOK
Ekonominin dengesini etkileyen faktörlerden birini Pazartesi burada anlatmıştık.
Batı ile ilişkilerde yaşanan kötüleşme.
Bu bağlamda Mehmet Şimşek´in o yazıda kullanmamız gereken bir sözünü aktarıp diğer konulara geçelim:
?Biz tekrar yapısal reformlar gündemine odaklanmışken, ne çıktı önce ?Avrupa Birliği müzakereyi kesecek´ denildi. Kur, 3,40´a doğru gelirken, fırladı. Müzakereler kesilmedi ama haber çıktı, olumsuz olarak satın alındı ve şimdi olup olmaması pek önemli değil.?
Türkiye ekonomisinin krize sürüklendiğini düşünebilmek için önce temel göstergelere bakmak gerekir.
Bu göstergelere baktığınızda herhangi bir alanda ?kriz´ sözcüğünü telaffuz etmemizi gerektirecek ciddi bir sorun görünmüyor.
Örneğin, cari açık bir miktar yükselmiş olsa da, 2011 rakamlarının çok gerisinde.
Enflasyon, döviz ve petrol fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle çift haneleri görse de, bu, dramatik bir ivmeye işaret etmiyor.
Finans ayağında bu alanın yüzde 88´ini oluşturan bankacılık sistemi güçlü bir şekilde işliyor.
Örneğin, dünyada sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 8 iken, Türk bankacılık sektörü için bu oran 17,2 seviyelerinde.
Batık kredilerin oranı Avrupa´da yüzde 5 düzeyinde iken, Türkiye´de bu rakam yüzde 3 sınırında bulunuyor.
Bütçede yatırımcıyı teşvik etmek için bilinçli bir tercihle kemerler gevşetilmiş olsa da, mali disiplin bozuldu anlamına gelecek bir tablo yok.
Bütün bunlar, ekonominin krize karşı korunaklı olduğunun göstergeleri.
SORUN ÖZEL SEKTÖRÜN DÖVİZ BORÇLARI
Türkiye ekonomisinin önündeki en ciddi sorun nedir diye sorulacak olursa, birinci sıraya özel sektörün döviz borçlarını koymak gerekebilir.
Reel sektörün döviz açığı 215 milyar dolar civarında.
Dövizle mal alıp, dövizle satanlar için bir sorun yok.
Dolar, avro yükseldiği zaman onlar açısından bir risk primi oluşmuyor.
Ancak, bir şirket dövizle borçlanıp Türk lirası ile ticaret yapıyorsa, kurlardaki hareketlilik bu kesimi ciddi anlamda etkileyebiliyor.
Durumu bu şekilde olan 20 bin civarında firma var.
Döviz kurları yukarı doğru gittikçe bu firmaların sıkıntılarının arttığı bir gerçek.
YENİ DÜZENLEME GELİYOR
Hükümet, 2008 yılında kıymetini bugün daha iyi anladığımız bir karar almıştı.
Hane halkının, yani vatandaşın, daha doğrusu geliri Türk lirası olanların döviz üzerinden kredi alması yasaklanmıştı.
Bugün geriye doğru bakınca, iyi ki böyle bir karar alınmış diyoruz.
Zira, öyle olmasaydı, belki de yüzbinlerce kişi, son 4 yılda iki kat yükselen döviz fiyatlarının altında ezilip kalabilirdi.
Ekonomi yönetimi, şimdi de firmaların dövizle borçlanmalarını sınırlayan bir çalışma yürütüyor.
Özel sektörün döviz cinsinden borçlarının yönetimi konusunda yapılan bir çalışma.
Başbakan Yardımcısı Şimşek, nasıl bir çalışma olduğunu şu cümlelerle anlatıyor:
?Küçük şirketlerimiz döviz geliri yoksa dövizle borçlanamaz. Bu defteri kapatıyoruz. İhracatçılarımız, son 3 yılın ortalama ihracatlarının 3 katı kadar borçlanabilirler. Ödeme kabiliyetini dikkate alarak ona da limit getiriyoruz. Büyük şirketler ise, riski yönetmek zorundalar. Nasıl yönetecekler? İhracatçılarsa sorun yok. Değillerse, finansal piyasalarda kendilerini korumaya alsınlar, sigorta satın alsınlar. Biz bunu yaparsak ki yapacağız, kur üzerinden risk birikimini sınırlar, daha önemlisi içeride kur riskinin yönetimini daha sağlıklı bir zemine oturtmuş oluruz. Bu çalışmayı bir süredir yapıyoruz, sonuna geldik.?
Peki, ekonominin sıkıntıları nasıl azalır, orta gelir tuzağından nasıl çıkılır, gelişmiş standartlara nasıl mı ulaşılır?
Bu sorunun cevabı konusunda fikir vermesi bakımından Mehmet Şimşek´in twit atarak alkışladığı küçük bir haberden söz etmemiz yeterli olabilir.
Haber şu:
?İzmir Ege Üniversitesi ziraat fakültesi mezunu üç genç, Hollanda´dan 470 bin liraya ithal edilen fide aşılama makinasını, yerli imkanlarla 30 bin liraya üretip, üreticilere satmaya başladı.?