2022 yılının ilk günlerini yaşıyoruz. Sorunların artarak çoğaldığı, geleceğe dair umutların maalesef giderek azaldığı zaman dilimlerini yaşıyoruz. Özellikle başta elektrik ve doğalgaz olmak üzere her yıl açıklanan “güncellemeleri”, yani kimine göre tarife düzenlemesi, kimine göre fiyat ayarlaması, vatandaşa göre de doğrudan zam olarak görülen artışların etkisi ile ilk şoku yaşamış olduk. Son olarak dün Türkiye İstatistik Kurumu ( TÜİK) tarafından açıklanan yüzde 36’lık enflasyon bile içinde bulunduğumuz şartların ne denli zorlu olduğunun delili oldu. Bu oranın gerçek enflasyonu yansıtmadığını hangi partiden olursa olsun pazara, markete giden herkesin farkında olduğu da bilinen bir gerçek. Bu oran aynı zamanda son 20 yılın en yüksek oranı olarak ortaya çıktı. Şimdi ne asgari ücretteki artış, ne de memur ve emekli aylıklarına yapılan zam oranlarının bu enflasyon karşısında bir anlamı kalmadı.
Bunun yanında son zamlarla birlikte ekonominin iyice kontrolden çıktığı görülmüş oldu. Her beceriksiz ve ne yaptığını bilmeyen hükümetin yapacağı tek şey zamlara sığınmak, faturayı millete kesmek olur. Maalesef mevcut hükümet de bu yola başvurdu. Bu da yapılır mı, bu kadar da olur mu dedirten, vatandaşın doğrudan hayatını etkileyen oranları vatandaşın sırtına yüklemek gerçekten akıl alır gibi değil.
Diğer taraftan son zamlardan sonra toplum ağır yaralı bir hasta gibi oldu. AK Partililer dâhil bütün vatandaşlarımız karşı karşıya kaldıkları durumu izah etmekte çok zorluk yaşıyorlar. Kimileri de iktidarı savunmak için anlamsız yollara tevessül ediyorlar. Bu zamlara neden ihtiyaç duyuldu? Ekonomi yönetiminin başında bu iktidar yok mu gibi soruları sormak yerine zamların zamanlamasını yanlış buluyorlar. Yani algısal açıdan zamanlama yanlıştı diyorlar. Yani milletin asıl sorunu olan geçim sıkıntısını değil, zamların zamanını sorguluyorlar. Böylece de sokaktan nasıl kopulur sorusunun cevabını vermiş oluyorlar.
Sonuç olarak ülkemizin karşı karşıya kaldığı risklerin her geçen gün artış gösterdiğini görmek aklı başında herkesi derin endişelere sevk ediyor. Ortalıkta bu yıl 150 milyar doların üzerinde dış borç ödemesi olduğuna dair bilgiler dolaşıyor. Eğer doğruysa bu borcu çevirebilmek nasıl mümkün olacak? Daha yüksek faizle alınan borçlarla mı bu işin içinden çıkacağız? Bu süreç bir kısır döngü değil mi? İktidar yetkilileri hızla girdaba doğru giden bu atmosferden ülkeyi hâlâ kamplaştırarak çıkaracaklarını düşünüyorlarsa, bence bunu bir kere daha değerlendirsinler. Topluma güven verecek bir dile ivedilikle ihtiyaç var. Her açıdan tansiyonu düşürmek gerekiyor. Bu ülke her türlü zorluğun üstesinden gelebilir. Maddi-manevi sorunlarını çözebilir. Buna da ekonomi dâhil her alanda asgari müştereklerin yeniden inşası ile başlanabilir.