Dünyayı ve kendi ülkemizi ekonomi tarihi üzerinden okumanın çok faydası olduğuna inananlardanım. Böyle olunca ayağınız yere daha sağlam basıyor. Yok Osmanlı yok İttihatçı yok Cumhuriyet tartışmasına öylesine kurusıkı laflarla bodoslama girmiyorsunuz. İttihatçılar olmasaydı Osmanlı batmazdı, Osmanlı kalsaydı şöyle olurdu böyle olurdu, İngilizler olmasaydı Almanlar olmasaydı filan diyemiyorsunuz. Gerçekçi bir tarih yorumu ancak iktisat tarihiyle birlikte zamanın ruhunu bilmekle mümkün diye düşünüyorum. Hatta ve hatta modernleşme tarihimiz de tamamen bunun üzerinden okunmalı.
Osmanlı modernleşmesi ya da Batılaşma tarihi Cumhuriyet’ten çok önceye uzanırken sebeplerin ve sonuçların merkezinde ekonomi olduğu görülüyor. Ve şaşırtıcı olan; Cumhuriyet sonrası resmi tarih yazıcılığının göz ardı ettiği, ihmal ettiği ya da yaşattığı travmalar sebebiyle unutturmaya çalıştığı Osmanlı son yüzyılındaki iktisadi gelişmeler Cumhuriyet’in altyapısını oluşturuyor. Tanzimat sonrasında ilk çevrilen kanun 1810 tarihli Fransız Ticaret Kanunu. İktisat tarihi açısından bakıldığında Osmanlı ve sonrasında Cumhuriyet reformlarının temelinde ekonomik zorunluklar yatıyor. Osmanlı son yüzyılında en çok, milliyetçilik akımları kadar para ile boğuşuyor. İhtisas sahibi olmadığı, bünyesine de pek uymayan bir dünyayı, kapitalizm ile ilişkisini doğru yönetemiyor.
Osmanlı dönemi iktisat tarihi üzerine çalışmış ve önemli kaynakları açığa çıkarmış hocaların başında rahmetli Mehmet Genç geliyor. Osmanlı iktisat tarihini çalışırken “Adeta bir okyanus girdim.” diyen Mehmet Genç’in tezi ve öncüsü olduğu çalışmaların kıymetinin ve öneminin yeterince anlaşılmadığı kanaatindeyim. Mehmet Genç’e göre Osmanlı’nın dünya tarihinden kovulmasının sebepleri de iktisat tarihinde yatar. “600 yıllık bu mirasın üzerine eğilmek okyanusta yüzmeye başlamak gibi bir şeydir Osmanlı’nın dünyanın tümüne hakim olma sürecinden geriye dönen kovulma tarihi de 200 yıl sürer ve bu dönem de Osmanlı tarihinin paradokslarla yüklü büyüklüğünü gösterir” diyen Mehmet Genç, Osmanlı’da ekonomi mantığını çözmeye odaklanır, bu sistemin resmini çizer. Bu tarih paradokslarla dolu bir tarihtir… Prof. Dr. Ali Akyıldız devamında Osmanlı’nın son yüzyılını, bütçeler, kağıt para ve yabancı yatırımlar üzerinden çalışır. Arşivleri gün yüzüne çıkartır…
Prof. Dr. Zafer Toprak Tanzimat’tan Cumhuriyet’e milli ekonomi, Prof. Dr. Edhem Eldem geç dönem Osmanlı ekonomik tarihi ve iktisadi düşüncesi, Prof. Dr. Şevket Pamuk, Prof. Dr. Arif Bilgin iktisat tarihi, Prof. Dr. Nadir Özbek vergi sistemi, Hüseyin Al borçlar ve borsa üzerine özgün çalışmalarıyla bize ekonomiden bakarak başka bir Osmanlı tarihi anlatır. Bu sahanın öncülerine teşekkür ederken Osmanlı’yı ve Cumhuriyet’i ekonomi tarihi üzerinden okuma teklifini de yapmak istiyorum. Bu tarihten bugün de çıkartılacak çok ders var. O dönem sanayi kapitalizmi evresiydi, merkantilist ekonomiden sanayileşme evresine geçişin sancıları bitmek bilmedi. Değişim zamana göre çok hızlıydı. Bugün ise zamanın ruhu dijitalleşmiş finans kapitalizmi evresinde. Değişimin hızı önceki yüzyıllara göre kat kat artmış durumda. En kırılgan noktamız ise “ekonomi”…
Tarihe buradan bakarsak, geçmişten gelen sorunları ve ona ilave olan yeni sorunları daha açık görüp önlem alacağımız kanaatindeyim.
NOSTALJİ MESELESİ…
Zamanın ruhu deyince kendi mahallemdeki nostalji meselesine bakmak istedim. İslamcılığın tarihi elbette 1980 sonrası kuşak olarak bizimle başlamadı. Modernleşmenin bir ürünü olarak her kuşak kendi döneminin fikirlerini esas olarak kabul etti, oradan bir damarla yürüdü. Ne olursa olsun gelenekle bağını koparmadı. Bizim nesle kadar bu böyleydi. Biz ise 12 Eylül sonrası kuşak olarak geleneği reddederek ya da bigane kalarak ya da aşağılayarak ya da travmalarını ihmal ederek yeni bir İslam anlayışı yaşam tarzı, siyaset biçimi, aile hayatı, kimlik inşa edebiliriz zannettik. Fikirler, tartışmalar, tezler, laflar...
Berlin Duvarı’nın yıkılması, komünizmin düşman olmaktan çıkması ve neoliberal politikaların etkisiyle bu tartışmalar da merkez de kayboldu. Bizim iddialarımız; ideal Müslüman olmak, ideal Müslüman çocuklar yetiştirmek, oradan da ideal toplumun oluşması bu harman yerinde zayıfladı. Zamanın ruhu da akışın içinde değişti. Her zaman olduğu gibi fikirler, idealler ve gerçekler arasındaki zıtlaşmalarla herkes olağan akışa uyup gitti. Başörtüsü yasakları bir ortak direnç ve bir araya gelmek için merkez olmuştu. O da kalkınca bu sefer odak bulmak zorlaşmaya başladı. İslami kesim dayanışma ruhunu kaybetti.
Tam da bu dağınıklık içinde bu kesimde gördüğüm bir nostalji dünyası var. Baskı altında olduğumuz, istediğimiz gibi giyinme imkanımız olmayan, takip edildiğimiz, evlerde toplantı yapmaktan bile korktuğumuz, kurumlardan dışlandığımız, kendimizi eşit vatandaş olarak hissetmediğimiz o günlerdeki ruh halimizi özleyen bir hal… Elbette o güne bakarak bugünün sorunlarını yok sayalım da demiyorum. Kendimizi eleştirmeyelim, muhasebe yapmayalım hiç demiyorum. Ancak “nostalji” yaparak, geçmişin kusurlu taraflarını kapatarak da değerlendirme yapmayalım.
Zamanın ruhu değişti, dünya değişti biz de değiştik.
Değişimin ruhuna da haftaya bakalım.