Tarih: 11.08.2020 16:08

Eğlence...

Facebook Twitter Linked-in

ününü gün etmek, yarın endişesi taşımamak bu dünyadan ötesine inanmamak, bencillik ile vur patlasın-çal oynasın eğlenmek insanlığa takdim edilen birinci hedef oldu.

Teknolojinin getirdiği konfor yanında âdemoğluna sağladığı “boş vakit” giderek fazlalaşıyor.

İnsanlar boş vakitlerinde yiyip-içip-çiftleşip-def-i hacet edip bol bol eğleniyorlar. Bilim adamlarının kıyamete on kala dedikleri bir zamanda bu durum bana çok manidar geliyor. Tarihe ve dinler tarihine bakarsanız ibretli sahneler görebilirsiniz.

Pek tabii olarak (sistem gereği) bu eğlencenin de bir bedeli var.

Bu bedel hakim gücün, hakim ideolojinin, zengin devletlerin, keçeyi sudan çıkarmış olanların ötekilerden; yani zayıflardan, güçsüzlerden kan pahasına söke söke alınmış bir bedeldir.

Eğlence artık dünyada hatırı sayılır bir endüstri olmuştur.

Bu endüstrinin uzmanlarından Michael J. Wolf The Entertainment Economy adlı eserinin giriş bölümünde şöyle diyor: “Otomobil değil, demir-çelik değil, finansal hizmetler değil, eğlence hızla yeni dünya ekonomisinin itici gücü haline gelmektedir. En gelişmiş eğlence endüstrisine sahip olan ABD’de eğlence harcamaları (yüzde 5,4), hane harcamaları içinde giyim (yüzde 5,2) ve sağlık (yüzde 5,2) harcamalarının önünde gelmektedir.

Eğlence endüstrisi yaklaşık 480 milyar dolarlık bir endüstridir.

Bu durum sadece gelişmiş ülkeler ile ABD’ye has değil.

Hindistan’dan Brezilya’ya kadar birçok gelişmekte olan ülkede eğlence sektörünün yıllık büyüme oranı ülke büyüme oranını katlıyor. (Daha geniş bilgi için bk. Korkmaz İlkorur. Radikal 10 Ağustos 2004. vd.).

Sinema, müzik, tiyatro, spor vb. gibi etkinlikler sanatsal gösteriler olmaları yanında eğlence endüstrisinin unsurları haline gelmiştir. Edebiyat dahi bu zincirin kuyruğuna takılmıştır.

Zaten öyle değil midir demeyin.

Meselâ eğlence müziği ile irfanî müziğin birbiriyle eşdeğer tutulması mümkün değildir.

Görüntü, görsellik, göze hitap etme çağında yaşıyoruz. “Söz”ün değeri düştü. Söze itibar kalmadı. Söz’ün şahikası olan “şiir”in durumu ortada. Görsel medya bütün hayatı kuşatmış durumda. Yüzlerce kanalı olan televizyonların yanına VCD’ler, CD’ler, DVD’ler vb. eklenmiştir.

Sanayi medeniyetinin, kalabalık metropollerin, beton yığınlarının, trafiğin, stresin, bozuk psikolojinin cenderesinde sıkışan modern insan bir sıkıntı ve boşluk duygusu içinde bunalmakta, kendini alkole ve eğlenceye vurmaktadır. Durmak ve düşünmek neredeyse imkânsız hale gelmiş, akıntı herkesi sürüklemeye başlamış, Amerikan tarzı “yaşam biçimi” bütün dünyayı istila etmiştir.

Siz istediğiniz kadar teslim bayrağını çekmediğinizi, geleneği yaşayıp muhafaza ettiğinizi iddia edin; kılık-kıyafetiniz, yiyip-içmeniz, dinlediğimiz müzik, seyrettiğiniz film, okuduğumuz kitap, banyonuz, tuvaletiniz, mağazanız, dekorunuz, okulunuz, İngilizce merakınız burada sayamayacağımız kadar milyonlarca unsur bu “yaşam biçimi” tercihi ile hayatımıza sızmaktadır.

Sokaklar, binalar, levhalar, sloganlar, markalar, tatil programları, yaş günleri, telefon mesajları, saç biçimleri, konserler, kanapeler, koltuklar, terlikler, kemerler, saatler, tokalar, pastalar (turtalar) sizi değiştiriyor. Farkında olmaksızın başka bir hayatın kulvarında koşuyorsunuz.

“Eğlenmek bizim de hakkımız” diye isyana kalkışmayın. Şöyle başınızı kaldırıp ülkenin ve tüm İslam âleminin haline bir göz atın.

O zaman eminim merhum Âkif’in mısralarını hatırlayacaksınız:

“Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!”.

Bizim imtihanımız bu “yaşam tarzı” iledir. Unutmayın “yaşam tarzı”... Ardından “ne yapmalı” sorusu gelecek, biliyorum. Cevabı çok zor dostlar, çok zor.

“Neden zor olsun canım” diyenlere şimdilik verecek cevabım şudur:

Hani mağlup ordunun komutanı askerlere sormuş “niçin yenildiniz” diye. Askerler: Madde bir: “Barutumuz yoktu” demişler. Komutan “Gerisini anlatmayın, anlaşıldı” demiş.

Bunun gibi öncelikle bu meseleyi dert edinen donanımlı-ahlâklı beyinlere ihtiyaç var. Sonra kim bilir kaç yıl sürecek zihinsel çabaya.

Ancak buna mecburuz. Bin yıl bile sürse mecburuz, başka yolu yok.

Şu anda dünyada da “muhalifler”, “Başka bir dünya mümkün” sloganını atıyor, gösteriler yapıyor ama, sloganın içi boş. Bakalım kim dolduracak? Bakalım kim insanlığa yeni bir “yaşam tarzı” sunabilecek?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —