Bir Medeniyeti Yeniden İhya Etme Çabası Olarak İmam Hatip Okulları
Osmanlının yıkılmasından sonra ülkenin yönetici kesiminde yeni cumhuriyetin bir bütün olarak taşıması gereken nitelikleri konusunda bir kafa karışıklığının yaşandığı görülüyor. Eğitimden hukuka, sanattan ekonomiye izlenmesi gereken yol kısa süreli bir karışıklıktan sonra ?muasır medeniyet? olarak dönemin muktedir gücü olan Batı´nın açtığı yol olarak kabul gördü ve yeni devletin bir bütün olarak inşasında Batı´nın mevcut uygulamaları merkeze alınarak yeni bir ?inşa? sürecine girildi.
Bu inşa sürecinde süregelen toplumun geleneksel yapısına, yönetim anlayışına, toplumsal atmosfere karşı olumsuz bir duruş sergilenmiş, adeta yeni bir ?merkez? inşa edilmiş, var olan-eskiye ait kurumlarla ilgili
nerede ise toptan imhaya giden bir yaklaşım sergilenmiştir.
Uzun bir gerilemenin ardından meydana gelen çöküşün yarattığı travmanın ülkenin geleceği konusunda bir korku yarattığı, bu korkunun yapılan yeniliklerin-devrimlerin itici gücü olduğu ise genel kabul gören bir yaklaşımdır. Bunu destekleyen birçok somut örnek vermek mümkündür. Özellikle geçmişimizle bağlantımızın kopmasına neden olan harf inkılabı, Arapça´nın yasaklanması, Türkçe ibadet gibi uygulamalar sadece bir kulvar değişikliği çabasına değil, aynı zamanda var olan medeniyetin yeni bir medeniyetle yer değiştirmesi amacı güttüğü görülmektedir.
Bağımsızlığını koruma adına...
Kutsala ve medeniyet tarihimize dair çok ciddi kırılmaların yaşandığı yakın tarihimizde, 1940´lardan sonra mevcut gidişata yönelik nerede ise hiç eksik olmayan merkez-çevre çatışması çok partili bir sisteme geçilmesi ile birlikte nispi bir rahatlamayı getirdi. Çatışmanın dozajında nispi de olsa düşme meydana geldi. Ezanın tekrar Arapça okunmaya başlanması, İmam Hatip okullarının yeniden açılmaya başlanması, merkez çevre ilişkilerinde normalleşme sürecine geçiş olarak algılanmıştır.
O dönemde toplumsal ıslah çalışmalarıyla ilgili bazı alternatiflerin geliştirilmesinin komünizm tehlikesine bağlanması kendi içinde tutarlıdır. Ancak mevcut uygulamaların ve zihnin o dönemde komünizmin yarattığı tehlikeden çok da geri kalır bir yanının olmadığının ıskalandığı görülmektedir. Nitekim Bediüzzaman Said-i Nursi´nin bu süreçte iman üzerine yoğunlaşması, sürecin yaratacağı tahribatı göz önünde bulundurarak atılmış bilinçli bir adımdır. Aynı şekilde İlim Yayma Cemiyeti´nin aynı yıllara denk gelen kurulma sürecinin de medeniyetimizin ana saiklerine aykırı olan mevcut atmosferin disipline edilmesinde (İmam Hatip Okullarının açılmasına öncülük etmesiyle) önemli bir katkısının olduğu söylenebilir.
Demokrat Parti dönemi ile birlikte rutin ve sistemli hale gelen İmam Hatip Okulları, siyasi iradenin dönem dönem zikzaklı yaklaşımlarını dışarıda tutarsak bu ülkenin asli değerlerini taşıyıcısı, ruhunun yansıması oldu.
İmam Hatip Okullarını, ülkenin geçirdiği süreci ya da şu anda içinde bulunduğu şartları dikkate almadan yapılacak bir değerlendirme eksikliğinin yanında hakkaniyetten de uzak bir değerlendirme olacaktır. Bu gün yapılan eleştirilerin ülkenin gerçeklerinden uzak olması uç bazı eleştirilerin de esin kaynağını oluşturmaktadır. Bu da doğrusu ilmi ve yapıcı olmaktan uzak bir durum oluşturmaktadır.
Sağlıklı bir zeminde yapılacak eleştirilerin İmam Hatip Okullarının gelişimine önemli bir katkıda bulunacağı ise aşikardır. İmam Hatip Okulları, birçok boyutu ile ülkemize özgü bir okul haline gelmiş, gerek kuruluşu gerekse müfredatı ile bu özelliğini gün geçtikçe pekiştirmiştir. Zaman zaman siyasi iradenin budama çalışmalarına muhatap olsa da bu özgünlüğüne ciddi bir zarar gelmediği görülmektedir. Nitekim 28 Şubat sürecinde yapılan budama girişimlerinin kurumun ülkenin toplumsal yapısının adeta çimentosu olduğunu kanıtlayıcı birçok örneğin olması başlı başına bir değerdir.
Bu boyutu ile İmam Hatip Okullarının İslam medeniyet havzasındaki bir kısım okulun benzerinin kendi dönemlerinde yarattığı ruhun benzeri bir ruh yaratma potansiyeline sahip olduğunu söylemek abartı olmazsa gerek. Nizamiye Medreseleri bu boyutu ile karşılaştırma yapılabilecek tarihten bir örnek
olarak verilebilir. Devlet eli ile önü açılan bu medreselerin kendi dönemlerinde İslam dünyasının istikamet üzere mukim olmasında sigorta işlevi görmesi bu medreselerin ne kadar hayati rol oynadığının bir göstergesidir.
İmam Hatip Okulları bir boyutu ile geleneksel olanı modern olanla bir araya getirip buluşturma özelliği de göstermektedir. Bir kısım teknik ve nitelik eksiklerinin telafi edilmesi durumunda çok daha kuşatıcı ve etkili olacağı kanaatindeyiz. Geçmişi geleceğe taşımada taşıyıcı kolon olma potansiyeli olan kurumlardır İmam Hatip Okulları. Cumhuriyetle birlikte kesintiye uğrayan, fetret dönemine giren medeniyet yürüyüşümüz yeni şartlarla birlikte kaldığı yerden devam etme istidadı göstermektedir. Merkez ülke olma yolunda hızla yol alan ülkemizin birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında da özgün çalışmalarının, alternatiflerinin olması elzemdir. Bu yürüyüşün olmazsa olmazıdır.
Eğitim alanında eski kurumların yeniden işlevselleştirilmesinin katkısının yanında geleneksel olan ile modern olanın özgün bir versiyonu olan İmam Hatip Okullarının işlevselleştirilmesinin merkez ülke olma yürüyüşünde önemli bir etkiye sahip olacağına inanıyoruz.
Medeniyetimizin yeniden dirilmesi, muktedir olması, bilgideki iktidarla mümkün olacaksa bu iktidarın münferit çalışmalarla veya kurumlarla olması çok da imkân dahilinde görünmemektedir. Hâlihazırdaki eksiklerinin revize edilmesi, medeniyetimizin ruhunu içselleştirmesi durumunda İHO´ların mevcut
eğitim kurumları içinde hayati bir rol oynayacağı kesindir.
Bugün maalesef İslam dünyasındaki tekil eğitim kurumlarının (El Ezher gibi) çoğu siyasal baskı ve zorluklardan dolayı kuşatıcı bir performans gösterememekte, bilgi üretiminde zayıf kalmakta, bir kısır döngünün içinde bocalamaktadır. Bu yönüyle dirilişin anahtarı olarak eğitimi gördüğümüzü belirtmek isteriz. Yine bunun öncülüğünü de eğitimi kurumsal boyutu ile İslam dünyasına örneklik teşkil edecek şekilde sistemleştirebilen ülkeler gerçekleştirecektir.
Eğitimle Diriliş