Şair ne diyor:
“….Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız
birlik oldu birlikte savaştıklarımızla
-bedeli ihanet oldu kanımızın-
kara bir bulut gibi
kapkara düşünceyle
-kiralık düşünceleriyle-
"giydiler çıkardıkları çizmeleri"
emperyalistlerin.
-efendi olma hevesiyle
silahları bize döndü-
…. ……. …… ……”
Kurtuluş savaşı sonrasında, oluşan ilk mecliste Anadolu’da yaşayan tüm kesimlerin temsilcileri yer almaktaydı.
Meclisin ilk toplantısında, Hacı Bayram Veli Türbesinden alınan sancak ve rahle üzerinde getirilen Kur'an-ı Kerim ile Peygamber Efendimizin (a.s.m.) sakal-ı şerifi de kürsüye kondu. Ardından çalışmalara başlandı. Başkanlık divanı seçildi. Reisliğe M. Kemal Paşa, reis vekilliklerine ise Mevlevi postnişini Abdulhalim Efendi ile Hacıbektaş çelebisi Cemaleddin Efendi seçilmişti.
Fakat ne olduysa, ikinci meclis oluşturulurken oldu. Mustafa Kemal. birinci mecliste yer alan dindar vekillerin hemen hemen hepsini seçtirmedi.
Mustafa Kemal bu değişikliklerden sonra, yüzünü batıya çevirdi ve ‘inkılaplar’ ardı ardına gelmeye başladı.
3 Mart 1924’de üç devrim birden yapıldı: Hilafet kaldırıldı. Şeriyye ve Evkaf Bakanlığı kaldırıldı. Tevhid-i Tedrisat kanunu çıkarılarak Medreseler ve din eğitimi veren okullar kapatıldı.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının getirdiği yeni kanunlar, tamamen batı tipi bir hayat tarzı oluşturmaya matuftu. Bu hayat tarzının fikrî temelleri, Kemalizmi oluşturdu.
Kemalizm, batı tipi bir hayat tarzını topluma tahmil etti
Belli bir süre içinde de toplumu yönetenlerin tamamı, Kemalist fikirleri taşıyanlar oldu.
Kemalizm menşei itibariyle batı olduğu için, Kemalist fikir sahibi insanlar da, karakter itibariyle batıyı kopya etmeye başladı. Zaman içerisinde bu fikir sahiplerinin hayat tarzı, tam bir batılı gibi oldu.
Böylece Anadolu insanı, zaman içerisinde ‘Köylü Milletin Efendisidir’ konumundan; ikinci sınıf insan konuma yükseldi.
Niyazi Berkes ‘Unutulan Yıllar’ adlı eserinde, Aşık Veysel’in torunu Halil Süzer’den aktarıyor “Dedem köylü kıyafeti giyiyordu. Elbisesi de yamalıydı. Ayakkabı olarak çarık giyiyormuş. Hatta çarığı bile yamalıymış. O dönemin fakirliğinin getirdiği durum bu. Zabıta polisleri onu Ulus’tan atmışlar.”
Aşık Veysel’i Ulustan atan zabıtaların amiri, dönemin Ankara Valisi meşhur Nevzat Tandoğan’dı.
Aynı Nevzat Tandoğan 1944 yılında huzuruna çıkarılan Osman Yüksel Serdengeçti’ye: “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa, bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!”
Kemalist zihniyet, bu gün de aynı bakış tarzına sahip.
Geçtiğimiz günlerde, Elazığ’da meydana gelen deprem felaketinden sonra; millet olarak seferber olup, kenetlenmiş, depremzedelerin yaralarını sarma gayretindeyiz.
Deprem daha yeni olmuş, 1,5 iki saat geçmiş; Cumhuriyet Mitingleri’nin cengâver düzenleyicisi, daha sonradan CHP Milletvekili olan Tuncay Özkan: ‘Sağlam olması gereken yerlerin başında hastaneler geliyor fakat durum oralarda da iç açıcı değil…’ şeklinde, bir bir tweet atıyor ve ortalık dağılmış bir hastane resmi iliştiriyor.
Fakat paylaştığı hastane resmi, Elazığ veya deprem bölgesinden olmayıp; Şanlıurfa’da bir süre önce tadilat gören bir hastanenin olduğu meydana çıkarılınca, bir özür bile dilemeden tweetini siliyor.
Özür dilemiyor çünkü çok pişkin birisi…
Bu tür zihniyet sahibi kimseler, Kemalist rejime karşı olanlar hakkında, çok rahat iftira atabiliyorlar.
Hatta bunu kendilerine bir vazife addedip; insanların hayatlarını karartmak için, ellerinden gelenin fazlasını bile yapabiliyorlar.
28 Şubat Post Modern Darbe sürecine karşı çıkan Selam Gazetesi çalışanlarına yönelik olarak, 2000 yılı Mayıs ayında düzenlenen komplonun organizesinin, sonradan bir Fetö operasyonu olduğu ortaya çıktı. Dönemin terörle mücadele ekipleri vasıtasıyla organize edilen, sözde Tevhid Selam Terör Örgütü mensupları iddiasıyla, Selam gazetesi çalışanlarına yönelik bir operasyon yapıldı. İstanbul Emniyetine bağlı terörle mücadele ekipleri, 6 Mayıs 2000 sabaha karşı saat 04.00’de Selam gazetesi çalışanlarının İstanbul’daki evlerine baskın düzenlendi. HasanKılıç, Mehmet Şahin, Abdülhamit Çelik ve ben, evlerimizde gözaltına alındık. Evimdeki kütüphaneden bazı kitaplar, kitap çalışmalarımın bulunduğu cd ve disketler, video ve teyp kasetleri zabıt tutularak benim, bir polis amiri ve bir polis memurunun imzasıyla alındı. Tam evden çıkacağımız vakit, ekip şefi elindeki telsizden amiri ile yanımda şu konuşmayı yaptı. ‘Amirim, burada listede ismi bulunmayan, Ankara’dan Talip Özçelik isminde bir misafir var, ne yapalım?’ diye sordu. Talip Özçelik de benimle birlikte gözaltına alındı ve 4,5 yıl hapis yattı.
Evimden gözaltına alındığım, polis zaptıyla sabit olduğu hâlde 8 Mayıs 2000 tarihli Posta Gazetesi, tam sayfa olarak bu operasyona ayrılmış ve yaklaşık yarım sayfaya yakın kısmında HEDEF TANTANDI başlığı altında ŞU YALAN HABERİ yayınladılar:
“Mumcu sanığı Mehmet Ali Tekin, İçişleri Bakanı Tantan’ın evinin çevresinde, istihbarat toplarken yakalandı. Tekin, İranlılar’ın emriyle Tantan’a bombalı suikast düzenleyeceklerini itiraf etti.
Tekin – Hizbullah bağlantısı
Polis, Mehmet Ali Tekin’in ismine ilk olarak Beykoz’da Hüseyin Velioğlu’nun öldürüldüğü, Hizbullah operasyonunda ele geçirilen dokümanlarda rastladı. Bu dokümanlarda, Tekin’in Mumcu suikastı ile ilgili bağlantısına yer veriliyordu. Aynı sıralarda, İçişleri Bakanı Sadettin’Tantan’ın ikametgâhı ile bakanlık çevresinde, bazı şüpheli kişilerin bilgi topladıkları belirlendi.
Özel ekip ele geçirdi
Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı özel bir ekiple, olayı araştırmaya başladı. 26 Nisan 2000’de Mehmet Ali Tekin, Tantan’ın ikametgâhı çevresinde dolaşırken yakalandı. Tekin’in ifadesiyle Arif Tarı ve Fatih Aydın da ele geçirildi. Sanıklar, İranlılardan aldıkları talimat ile İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a bombalı suikast yapacaklarını ve bunun için istihbarat topladıklarını itiraf etti.”
Yerim pek kalmadığı için birinci ve 14. Sayfada devam eden iftira ve uydurma bilgileri, buraya yazamıyorum.
Bu minvalde daha onlarca uydurma iftira bilgileri, gazetede yayınladıkları gibi, o günlerde Kanal D televizyonunda günlerce bu uydurma haberi delil göstererek, ana haberlerde sundular.