Bu sözler Roger Stone’a ait.
Stone, 2016 seçimlerinde Trump’ın danışmanıydı. Sırtında ABD’nin 37. Başkanı Richard Nixon’un dövmesi bulunan bu adam, kazanmak için her şeyi mübah gören cinsten bir politikacı. Kariyerine Nixon’un yanında başlamış. Daha sonra Reagan için çalışmış ve Bush’a danışmanlık yapmış. Trump’ın başarısının da arkasında onun olduğu söyleniyor.
“Get Me Roger Stone” belgeseli, Stone’un politik hayatını mercek altına alıyor. Tabii ki biz belgeselde sadece kameranın kadrajına sığabilenleri görüyoruz. Ama o kadarı bile Amerikan siyaseti hakkında bilgi vermeye yetiyor. Dediğim gibi kazanmak için her şeyi caiz gören bir politikacı o. Belgeselde Stone için “Ahlakı, zayıflığın eş anlamlısı olarak görür” tanımlaması yapılıyor. Bu, sadece Stone’u tanımlamıyor. Bu tanımlama bize modern siyaset anlayışının en sarsılmaz akidesini de anlatıyor aslında. Stone sadece bunu biraz daha hoyratça, maskesiz yapan biri. Kısaca, Trump’ın ruh ikizi.
Stone, belgeselde politik anlayışını özetlerken şöyle diyor: “Nefret, sevgiden çok daha güdüleyici bir şeydir.”
Neredeyse bütün bir dünyaya transfer ettikleri politik düzeni iyi özetliyor bu cümle. Nefretle, düşmanlıkla, kinle motive olan bir politik düzen bu; öfkeden, tuğyandan, istiğnadan beslenen bir düzen.
Şu söz de Roger Stone’a ait: “Dikkat çekmek için ölçüyü aşmanız gerekir.”
Şu da: “Hayatımda ilk kez yanıltıcı haberin değerini anladım.”
Ama yazıya koyduğum başlık, sanırım modern politikanın psikolojik dünyasını en iyi yansıtan söz:
“Edepsizce savaşacağız ve kazanacağız.”
Belgeselde Roger Stone’un çok iyi bir “öfke üreticisi ve kullanıcısı” olduğu da ifade ediliyor: “Roger Stone, öfke konusunda çok akıllıdır. En iyi anladığı şeylerden biri budur.” Zayıfların, ezilmişlerin öfkelerini, zenginlerin çıkarları için kullanmada harikalar ortaya koyan bir adam olduğu anlatılıyor. Ayrıca başkalarının düşmanlığından da zevk alan biri: “Sizin kininizden zevk alıyorum.” diyor bir yerde. Bunu, etkili olmanın bir sonucu olarak görüyor.
Gerçekten kişiliğine yaraşır bir soyadı var Stone’un.
*
“Tamam da bunları niye anlatıyorsunuz ki, bu adamların böyle olduklarını zaten biliyoruz” diyebilirsiniz.
Stone, “münferid”, kıyıda köşede kalmış bir anlayışı temsil eden bir adam olsa haklısınız. Öyle olsa, ne benim yorulmama ne de sizin bu yazıyı okuyarak vakit kaybetmenize değmez. “Narsist, mütekebbir, hasta herifin teki” der, geçer gideriz. Ama durum öyle mi?
Stone karakteri, gerçekte modern politik anlayış için normu temsil ediyor. Ekonomiyi ayrıca zikretmeme sanırım gerek yok. Hem politikadan, hem ekonomiden yüzlerce örnek sıralamak mümkün. Ama durum sadece politika ve ekonomiyle de sınırlı değil. Hatırlarsınız, geçtiğimiz günlerde Van’da 50 akademisyeni “parayla makale yayınlama” vaadiyle dolandıran bir çete ortaya çıkarıldı. Bilimin de alınıp satılan bir şeye dönüştürüldüğü bir dünyadayız artık. Siyasetin troll’lerle yapılıyor olmasına şaşmamak gerek. Her neyse konumuz bu değil.
Vurgulamak istediğim şey, herkesin ve her şeyin Stone’laşma riski içeriyor olmasıdır.
Kazanma şehveti Allah’ın rızasından, kaybetme korkusu ahiret korkusundan daha fazlaysa nerede yaşadığınızın ve adınızın ne olduğunun bir önemi var mı?
“Edebsizce savaşacağız ve kazanacağız” sadece Stone’un sloganı mı?
Kazanmanın puta dönüştüğü bir yerde adalet, hakkaniyet, merhamet kalır mı?
Görüyorsunuz, İsrail’in Gazze’de çocuk hastanesini, rehabilitasyon merkezini vurduğu şu günlerde İsrail’le normalleşen normalleşene...
Kime nasıl açıklayabilirsiniz bunu?
Kaldı ki, İsrail’e karşı olmak için Müslüman olmayı filan da gerektirmiyor. Yeryüzünün bütün vicdanlı insanları Filistin’in yanında yer alıyor. Ama Filistin bedel istediğinde, bu bedeli en önce kimin ödemesi gerekir?
Ama bedel ödemek şurada dursun, İsrail’i meşrulaştıran ihanet imzaları atılıyor.
Kazanma şehvetinden ya da kaybetme korkusundan daha başka bir şeyle açıklanabilir mi bu?
Stone’un sloganından daha başka bir şey açıklayabilir mi bunu?