Tarih: 02.08.2018 09:25

Edebiyatçıların tarihi misyonu

Facebook Twitter Linked-in

Gitgide daha küçük parçalara ayrılıyoruz. Mahalleler bile neredeyse ortadan kalktı, şimdi sokak kavgaları var.

Bu parçalanmanın nereye varacağını kestiremesek de ?büsbütün yalnızlaşma´ diye bir sonuca doğru gittiğini söyleyebiliriz.  Şair ve yazarlar tarihi sorumluluğunu yerine getirmelidirler.  Toplumu birleştirecek dinamikleri çoğaltıp kolektif ruhu inşa etme vazifesi edebiyatçı aydınlarındır. Şairler ve yazarlar fikirleri ve zihniyetleri ne olursa olsun memleket ülkü ve idealleri için bir araya gelebilirler.

Ortak bir söz korosu oluşturabilirler. Farklı dillerden de olsa aynı şarkıyı söylemek mümkün.  Geçen gün kıymetli öykücü Sibel Eraslan da yazdı köşesinde. Sibel Hanım´ın satırlarında da aynı duyarlığı gördüm: ?Bu memleketin, aynı dili konuşan sanatçıları olarak zaman zaman da olsa, bir araya gelemez miyiz... Sanat toplumsal barışın usaresi değil midir? Ve sanatçılar, kalbin ve vicdanın sesini herkesten önce işitenler değil mi.?

 

Sanat, toplumsal barış noktasında çok etkin bir aracı olabilir. Bunun yollarından biri farklı dünya görüşlerinden edebiyat dergilerine misafir olmaktır. Karşılıklı olarak bu nezaketli tavır toplumun büyük kesimindeki buzları eritecek, birbirini rahatlıkla dinleyen ve de anlayabilen bir toplum haline getirecektir.

Sadece dünya görüşü farklı olan edebiyatçı ve sanatçılar için değil, aynı zamanda ortak dünya görüşüne sahip olduğu halde nüanslarda ayrışan kişilerin arasındaki barikatların da kaldırılması gerekir.

Edebiyat ve sanatı besleyen muhalefet, eleştiri ve de farklı dokunuşlardır. Memleketi ilgilendiren kültürel meselelerde her renkten edebiyat, sanat ve de düşünce insanının yer alması ayrı bir zenginlik oluşturacaktır.  Bugün birçok belediyenin organize ettiği kültür faaliyetlerinin tıkanıp rutine dönüşmesinin bir sebebi de bu çeşitlilikten uzak oluştur.

Ne Necip Fazıl´ı ne Nazım Hikmet´i ne Cemal Süreya´yı ne de Sezai Karakoç´u toplumu fikirsel noktada ayrıştırma unsuru haline dönüştürmeden bu ülkenin ortak değer ve zenginliği olarak kabul ettiğimizde emin olun yeni bir sabaha uyanacağız.

 

EY LAFAZAN SUSSAN ARTIK!

Konuşmak yegâne anlatım biçimi midir ki eline mikrofonu geçiren, önünde kürsüyü hazır bulan konuştukça konuşuyor. Çoğu hatip parmağı ile işaret ettiği yeri değil, parmağını anlatıyor. Yaz kamplarında, öğrenci yurtlarında, üniversitelerde, camilerde, vakıflarda, derneklerde? Fırsatını bulduğu her yerde konuşarak bir yerlere varmak istiyor birileri, ama nereye? Orasını kimse bilmiyor. Bu kadar çok konuşulmasa her şey daha bir netliğe kavuşacak. Gençlere ve çocuklara denek muamelesi yapılmamış olsa fıtratla, hakikatle ve hilkatle daha rahat buluşacaklar. Dilinizle değil, yaşantınız ve tavrınızla; ahlâkınızla bir şeyler anlatın ey hatipler ve hatibeler!

Konuşmak eylemlerinizin alt yazısı olsun. Görüntüsü olmayan bir durum ve duruşun ifadesi olmak kadar bıkkınlık veren başka bir şey yoktur. Örnek bir yaşantıya fırsat tanımak için haydi hep birlikte susalım. Adaletten bahsetmeyin, yaşarken adaletinizi konuşturun. Doğruluk dürüstlük nutukları atmayın, doğru ve dürüst yaşamınız insanlara bir şeyler söylesin. Ey lafazan, sen sussan her şey daha bir netliğe kavuşacak ve hayat bize ne anlatmak istiyor daha iyi anlaşılacak!




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —