Düşünmenin ağır yükü

Ali Haydar Haksal, düşünme eyleminin önemli olduğunu, özellikle de türlü zorlukların ve sıkıntıların sökün ettiği günümüzde önem kazandığını ve düşünmenin aynı zamanda zor bir iş olduğuna işaret ediyor.

Düşünmenin ağır yükü

Gündelik hayatın hayhuyundan uzak, farklı bir alandır düşünmek. Bir eylemde bulunmanın başlangıcı. Varolma bilincinin oluşumu.

İnsan seçkin ve özel bir varlık. Yaratılmış olan her şey insanın için ve insanın emrinde. İnsanın bu sonsuz varlık içindeki konumu düşünebilme yetisine sahip oluşu. Bunu bir bilince dönüştürünce yeryüzünde, altında ve üstünde hemen her şey onun düşünme alanında. İnsan için en sıradan olan her durum, her nesne bu olguyu içerir. İnsan olma bilinci. Bu, yeterli midir? İnsan bir kâinatın içinde. Öteler var insanın hissederek, sezerek ya da peygamberler aracılığıyla bilgilenerek edindikleri. Kendi çabasıyla araştırdıkları, akılla buldukları.

Akıl insan için bir araç, diğer unsurları gibi. El, göz, ayak, mide, kalp göz, kulak gibi. Gibileri çoğaltabiliriz. İnsanın kendini anlama, kendinden ötelere ulaşma ve büyük bir varlığın keşfini sağalama. Akıl ötesi. İnsan organlarının hemen hepsi birbirini tamamlayan ve birbiriyle bağlantılı. Birinin eksikliğinde aksamaları olan bir bütün. Bir güzellikler ve mükemmellikler bütünü.

Düşüncesiz hiçbir eylem gerçekleşmez. Her eylemin kendine göre bir sınırı var ya da bir ölçüsü.

İnsanın kendini koyverdiği, düşünmeye pek yanaşmadığı ya da zaman ayırmadığı bir dönem yaşanıyor. İnsanı kendisinden alıkoyan, kendinden uzaklaştıran durumlar söz konusu. Kimi zaman kendi kendisine düştüğü bir tuzak, kimi zaman onu sürükleyen dalgalar, kimi zaman yoldan çıkma hâlleri.

Düşünme de İlâhî bir buyruk. İnsanın mutlaka yapması gereken. Bir ibadet gibi.

Düşünme, anlama, bilme, tanıma eylemidir. Önce kendinden başlaması, sonra da etrafını, iç ve dış dünyasını bilme anlama.

Yeryüzünde zulüm kaynıyor. İnsanlık acılar içinde. İnsanın bunlara kayıtsız kalması kendine kayıtsız kalma anlamına geliyor. Bu da kendi kendisine yapacağı en büyük yanlışlık ve hatta bir zulüm. Eylemsizlik hâli insanın önce kendine, sonra çevresine, sonra insanlığa zarar verir.

Düşünen varlığını eylemi arttıkça sorumluluk alanı genişliyor.

İnsanın acı çekmesi, acısına acılar katması, insanları ortak etmesi de bir sorumluluk. Bir başına bir insan tekinin çok fazla bir ağırlığı olmaz. İnsan tekleri bir arada olunca güç kazanır. Birlikte aynı ruhu soluma, aynı yöne bakma, aynı ideali yaşama sorumluluğu.

Sorumluluk üstelenenlerin yükü ağırdır, sorumluluk arttıkça yük ağırlaşır. Bu, somut bir yük olmaktan öte manevîdir. Fiziki olanların yorgunluğu bedensel dinlenme ile geçer. Manevî olan insan ruhunda derin acılar oluşturur, adeta ruh iğnelenir, çimdiklenir ve hatta buram buram burulur.

İnsanın kendi kendine dert edinmesi bunu bir acıya dönüştürmesi ardından da onun çilesini yoğun yaşaması ve hamlelerde bulunması. Eylem hâli.

Düşünme bir cihattır, eylem ise onun sürekliliği. İnsanı kurtarma, hayata kazandırma, birlikte olabilmeyi sağlama edimi. Asıl cihat budur. Kötülükleri ortadan kaldırmaya başlama düşünesi. Zor bir alan. Sanki kendisini ilgilendirmiyormuş gibi bir bahtsızlığı olmaz bunun. Peygamberlerin, onların vekilleri olan düşünenlerin ağır sorumluluğu ve yükü. Kimi zaman bunun ağır bedelini ödeyecek kadar bir gözü karalık. Aslında hoş bir deyim olmadı, gözü karalık, atılım, ceht, çaba yani cihat etme. Şeytanlarla olan bir savaş.

İnsanın kalbine yol alabilme tarzı, üslubu, dili, şarkısı gibi. insanı çekme, onu anlama, dinleme ve birlikte olabilme.

Düşünme olmadan hiçbir eylem gerçekleştirilemez. Atılan her adım düşünme ediminin bir sonucudur. Okuma, düşünme, yazma, eylemde bulunma ve yol alma. Bunlar hayatın olmazsa olmazları. Bu bir de aşk dilli sevgi bakışlı olunca hayat öylesine güzelleşir ki, ondan geçilmez.