Tarih: 19.03.2020 08:25

Dünyayı felç eden virüs (1): Küreselleşme ve otoriterleşme

Facebook Twitter Linked-in

 

 

Dünya tarih boyunca salgınlarla geçmişte sınandı, bugün sınanıyor ve gelecekte de sınanacak. Vebadan çiçek hastalığına, koleradan İspanyol nezlesine, AIDS’ten SARS’a kadar çok sayıda hastalık, tarihin farklı dönemlerinde dünyayı sarstı. Ortaya çıktıkları andan çarelerinin bulunduğu güne kadar bu hastalıklar, korkunç tahribatlar yaratıp binlerce, yüzbinlerce veya milyonlarca insanın ölümüne neden oldular.

Şimdilerde de herkes yeni bir virüs ile meşgul; yeni tip korona virüsü bütün dünyayı kasıp kavuruyor. Korona, ilk olarak Çin’in Wuhan kentinde görüldü. İlk vakanın, Wuhan’daki hayvan pazarında balık satan 49 yaşındaki biri olduğu sanılıyor. Başlangıçta yeni tip virüsün ne kadar büyük bir tehlike olduğu fark edilemedi. Fakat virüs, Wuhan’dan çok kısa bir süre içinde diğer ülkelere yayılınca dünya alarm durumuna geçti.

KEPENK İNDİRMEK

Her bir ülkeden yeni vaka ve ölüm haberleri geldikçe tedbirler daha sıkılaştı. İtalya ve İspanya karantina altına alındı. Virüsün bir insandan diğerine aktarımı çok kolay ve hızlı bir şekilde gerçekleştiğinden, devletler, vatandaşları kalabalıktan uzak tutmak ve evde kalmalarını sağlamak için önlem üzerine önlem aldılar. Ülkeye giriş-çıkışlar ya yasaklandı ya da çok sınırlandırıldı. Birçok yerde okullar, alışveriş merkezleri, ibadethaneler, eğlence mekânları kapatıldı. Spor müsabakaları ve kültürel faaliyetler askıya alındı. Seyahatler, toplantılar, tatiller, konferanslar iptal edildi.

Herkesin -kendisi de dâhil olmak üzere- herkese hasta şüphelisi olarak yaklaştığı iklim oluştu. Başkalarıyla arasına mesafe koymak için insanların birçoğu evlerine kapandı. Panik havası nedeniyle marketler önünde kuyruklar oluştu, raflar boşaltıldı. Dünya, bir nevi kepenk indirdi. Siyasi, iktisadi ve hukuki ilişkiler bu virüsün etkisi altına girdi. Korona, neredeyse tek gündem maddesi haline geldi; evde veya işyerinde herkes onunla yatıp onunla kalkmaya başladı.

Hemen her alanda dünyayı felç eden bu salgının, kaçınılmaz olarak, sosyo-politik bakımından da bazı kritik neticeler üretecektir. Sürüp giden tartışmalara, devletlerin hareket biçimlerine ve toplumların verdiği tepkilere bakarak bu neticeleri birkaç noktada toplamanın mümkün olduğunu düşünüyorum:

KÜÇÜK KÖYDE BÜYÜK TEHLİKE

1.Korona, küreselleşme üzerinde iki yönlü bir düşünmeyi zorunlu kılıyor. Bir yandan küreselleşmenin dünyayı gerçekten küçük bir köye çevirdiği sahada bir kere daha tecrübe ediliyor. Çin’in bugüne kadar ismini bilinmeyen bir kentinden çıkan bir virüs, muazzam bir hızla diğer ülkelere sıçrıyor ve kısa bir sürede bütün dünyayı tehdit eder bir boyuta ulaşıyor. Yazı yazıldığı esnada korona virüsünün tespit edildiği ülke sayısı 158’di.

Şüphesiz, geçmişte de bölgesel ve küresel düzeyde öldürücü hastalıklar yaşandı. Lakin sürat açısından hiçbir dönem şimdiyle kıyaslanamaz. Bir hastalığın bir ülkeden veya kıtadan bir başka ülkeye ve kıtaya yayılmasının süresi, dünden bugüne çok kısalmış durumda. Yoğun iktisadi faaliyetler, büyük sosyal hareketlilik ve modern ulaşım araçlarından ötürü bugün dünyanın bir ucunda boy veren bir hastalık yarın dünyanın diğer bir ucuna taşınabiliyor.

Diğer yandan, sorun küresel olmakla birlikte devletler bu soruna karşı genellikle ulusal çapta bir mücadele veriyorlar. Salgının patlak vermesinin ardından devletler sınırlarını tahkim ederek ve dijital duvarlar örerek kendilerini korumaya çalışıyorlar.

DAYANIŞMAYI EVRENSELLEŞTİRMEK

Global nitelik gösteren bir tehlike karşısında başvurulabilecek iki yol var: Biri, uluslararası mekanizmaları güçlendirilmesi ve verilecek mücadelede bunların önemli bir rol üstlenmesidir. Ancak son dönemlerde bütün dünyada esen otoriter ve milliyetçi dalga nedeniyle Avrupa Birliği, Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler gibi bölgesel ve küresel yapılar güç ve itibar kaybettiler. Dolayısıyla bu yapıların kendilerinden beklenen işlevleri, ne yazık ki, yerine getiremiyorlar.

Diğeri ise, şimdi yapıldığı gibi, mücadelenin ulusal çapta yürütülmesidir. Fakat bunun da istenen sonuçları üretmesi zordur. Zira hiçbir ülke kendini dünyanın geri kalanından tamamen yalıtamaz; salgın bir yerde baş gösterdiğinde bütün dünya tehdit altına girmiş olur. Durum bu iken, ülkeler arasında dayanışma ve işbirliğinde zaaf yaşanması, koronaya karşı verilen mücadelede başarıyı güçleştirir ve geciktirir. Dolayısıyla dünya çapında dayanışmayı, yardımlaşmayı ve bilgi paylaşımını gerçekleştirecek organizasyonlar üzerinde tekrar düşünmekte fayda var.

KÜRESEL OLAĞANÜSTÜ HAL

2.Toplumların bir tehlike ile yüz yüze geldiklerinde özgürlüklerinden vazgeçmeleri ve alanlardan çekilmelerinde şaşılacak bir durum yok. Hele bu ölümcül bir tehlike ise, bu vazgeçme ve çekilme daha yoğun ve daha hızlı bir şekilde gerçekleşir. Korona da ölümcül; virüsünün sebebiyet verdiği korkunun büyüklüğü nedeniyle insanlar gönüllü bir şekilde özgürlüklerinden vazgeçiyor ve devletlerin aldığı bütün tedbirlere meşru görüyorlar.

Küresel bir olağanüstü hal var. Sınırlar kapatılıyor, seyahatler yasaklanıyor, bütün bir toplum karantina altına alınıyor. Herkes, sürekli bir biçimde kayıt altına alınıyor. İnsanların vücut ısıları takip ediliyor, nereye gittikleri ve kimlerle görüştükleri adım adım izleniyor. Kendilerine ait her verinin depolandığı bireyler, her yerde ve her anda gözetleniyorlar. Mahremiyet ortadan kalkıyor, insanların bütün bilgileri devletin kullanımına açılıyor.

İktidarlar, her önlemi tek başlarına ve herhangi bir muhalefetle karşılaşmadan alabiliyorlar. Bir devletin aldığı karar hemen bir başka devlet takip ediyor. Böylece gözetim küreselleşiyor. Başka bir zaman dile getirilmeleri halinde büyük tartışmalar yaratacak bu tür uygulamalar kolaylıkla kabul ediliyor, daha fazla kontrol ve denetim talep ediliyor. Salgının insan ruhunda yarattığı dehşetten ötürü, insanın her halinin gözetlenmesi haklı bulunuyor.

İNSANLIK İÇİN TEHLİKELİ BİR YOL

Lakin bugün için doğru ve haklı görünen bu yönelim, gelecekte insanların başına başka türlü bir bela açabilir. Gizliliğin ortadan kalktığı, sağlık adına verilen her karara itirazsız uyulduğu ve devletin elde ettiği muazzam gücün meşruiyetle çerçevelendiği bir ortam, otoriter rejimlerin daha katılaşmasına ve hatta totaliter rejimlerin gelişmesine neden olabilir.

İsrailli tarihçi Yuval Noval Hariri, BBC’ye verdiği röportajda, bu tehlikeye dikkat çekti. Ona göre, bu acil durum hali sona erdiğinde, bugün salgınla baş etmek için yapılan kapsamlı gözetimlerden elde edilen veriler totaliter rejimlere zemin hazırlayabilir.

“Virüsün bu zalimliği ile baş etmenin iki yolu var: Bir yol insanları bilgilendirmek, eğer insanlar aldıkları bilgilere güvenebilirse virüs karşısındaki davranışlarını değiştirebilirler. Diğer yol ise totaliter yol. İnsanların üstünde gözetim kurmayla uygulanabilecek bu yol, Ortaçağ’da uygulanabilecek bir yol değildi fakat şu an uygulanabilir. Bugün, insanların bedenlerine yaklaşmadan bile ateşli olup olmadıklarını ölçüp, yakın zamanda görüştüğü bütün insanların listesini çıkartabiliriz. İnsanlar, aldıkları bilgilere inanmayıp kendi içlerinde güven hissedemezlerse, bu işi her an her yerde uygulama hızlı uygulamalar yapabilen teknolojilere sahip olan totaliter rejimlerin yapması için mecbur kalırlar. Bu yol ilerisi için oldukça tehlikeli, umarım insanlık olarak bu yolu tercih etmeyiz.”

Konuya devam edeceğim.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —