Esasen bugün uğraştığımız sorunların evveliyatı asgari 40 50 sene öncesine gitmektedir. PKK ve FETÖ’nün evveliyatı 1960’lı yıllardır. IŞİD yeni gibi gözükse de, Afganistan vs. gibi meseleler akla getirildiğinde onun da mazisi çok gerilere gider. Dolayısıyla bizim şu an uğraştığımız sorunlar gaileler 40-50 sene evvelden düşünülmüştür. Rüşeym halinde o günlerde mevcuttur. Buradan da hareketle, modern Batı uygarlığının asgari 30 40 sene sonrası için birtakım düzenlemeler ve oyunlar içinde olduğunu düşünmemiz anlamamız gerekmektedir.
Modern Küresel Batı Uygarlığı, Kendini Yenileyebilmektedir
Modern Küresel Kapitalizm veya Küresel İngiliz-Yahudi Uygarlığı, bilinen zamanlarda görülen birçok uygarlıktan, devletten, imparatorluktan farklıdır. Bu uygarlığın yeryüzündeki zaferi salt askeri ve siyasi bir zafer değildir. Çağdaş Küresel İngiliz-Yahudi Uygarlığının zaferinin sebebi ve de neticesi diğer uygarlıkları dönüştürmesi, dönüştürebilmesidir. Bu uygarlığın sırrı belki de buradadır. Ve bir yönüyle bu sebeple varlığını devam ettirebilmektedir.
Öte yandan bu uygarlığın uzun ömürlü olabilmesinin diğer sebebi kendini yenileyebilmesi hususiyetidir. Bunun sebeplerinden biri de bu uygarlığın ve bu uygarlığın yönetici erkinin, erklerinin tarihte diğer insan toplumlarının yapmadığı, yapamayacağı, yapmaktan imtina ettiği, çekindiği işleri, hususları yapması, gerçekleştirmesi, tahakkuk ettirmesi, ettirebilmesidir.
Bu ise şu demektir: Tarihte insan, insanoğlu, insan toplulukları temelde ve esasta ilahi prensiplerin belirlediği normlar dairesinde kalmaya özen gösterirler. Elbette bu her zaman tam olarak mümkün değildir. Ancak bu kadar genel ve baskın bir şekilde normların dışına çıkılması çok görülen bir olgu değildir. Modernite ise bu normların ihlal, inkâr ve mümkün olduğu nispette iptali üzerine kuruludur. Bu açıdan da tam bir anomali uygarlığıdır, zaferinin ve uzun ömürlü oluşunun sırrı da burada yatmaktadır. Bu uygarlık normlara halen bağlı olmaya çalışan insanlar ve insan toplulukları ve bunların en başında gelen bizlerin beklemediği şeyleri yapabilmektedir. Normlara bağlı olan insanoğlu modern Batı uygarlığının bu anormal hali ve bundan kaynaklı taktik ve stratejileri karşısında şaşırabilmektedir. Bu çağdaş küresel Yahudi-İngiliz medeniyetin/Modern Batı uygarlığının ilginç bir özelliğidir.
İşte Osmanlı tarihte eşi benzeri görülmemiş ölçüde negatif-dönüştürücü, bozucu-bozguncu, yıkıcı hususiyetleri olan Modern Batı Uygarlığının ve onun patronu olan Britanya İmparatorluğu’nun önündeki en büyük engeldir. Bu Osmanlı’nın evvela siyaseten sonra da bir bütün olarak, medeniyet olarak tarih sahnesinden silinme çabasının arka planıdır. Bu yüzden uzun süreli bir uğraştan sonra tasfiye olunur ve yerine Cumhuriyet kurulur. Temelde ve esasta Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğunun mirasçısı ve devamıdır. Cumhuriyet’in kurucuları batılılaşma hedefini büyük ölçüde benimserler. Türkiye toplumuna da bunu türlü yollarla benimsetirler. Türkiye geçen bir asırda da bu konuda epey mesafe alınır. Neticede Türkiye batı dünyası ile önemli ölçüde iç içedir. BM NATO IMF gibi diğer uluslar-üstü kurumlara da üyedir. Ancak Türkiye, bazılarının sandığının aksine Batı adına İslam âleminin arasında bulunuyor değildir. Türkiye her ne kadar bazı açılardan uzaklaşmış görünse de, Müslüman- Türk uygarlığının temsilcisi olarak Modern Batı uygarlığının içinde ve kurumlarında bulunmaktadır. Bugün ise Türkiye, Müslüman-Türk uygarlığını bugünün dünyasına uyarlayabilme, adapte edebilme, bilgisayar diliyle söyleyecek olursak update edebilme imkânına sahiptir. Bu aynı zamanda, Türkiye’nin üzerine vazifedir.
Modern Batı uygarlığı Kendini Yenilemektedir
Diğer bir yandan ise modern Batı uygarlığı kendini yenilemek zorundadır. Ve de bu gaye ile hareket etmektedir. Çünkü modern batı uygarlığının uzun zamandır postulat, iddia ve vaadlerinin geçersizliği ve olmazlığı anlaşılmıştır. İnsan aklının bir başka kaynağa (ilahi kaynağa) ihtiyaç duymaksızın müdana etmeksizin, hem insanı, hem dünyayı, hem kâinatı düzenleyebileceği ve bu şekilde mutluluk huzur ve saadeti de bulabileceği, modern Batı uygarlığının ana tezidir. Bu tezin geçersizliği iki dünya savaşı bittiğinde anlaşılmıştır. Bunu anlayan ekollerin başında da alman Frankfurt Okulu gelir. Nazi Almanya’sı ve Sovyet Rusya komünizmi deneyi ile insanların ilahi üst prensibe dayanmaksızın kendini tanzim etmesiyle insanlık-dışı ve akıldışı sonuçlara ulaşabileceği açıkça görülmüştür. Bu aynı zamanda ütopyalarında distopyalara dönüşme hikâyesidir. İşte bu modern Batı uygarlığının insanlığa vaad ve hedef ile seslenebilme imkânının büyük ölçüde ortadan kalkmasıdır. Bu aynı zamanda büyük ideolojilerin de çöküşüdür. Bundan sonrasında modern Batı uygarlığı varlığını 90’lı hatta yıllara değin iki kutuplu olarak devam ettirir. Zaten ikilik şirkin tezahürü ve modernitenin karakteridir. Ve bu burada da kendini gösterir. Özellikle insanlığın önüne bir söylem ve hedef koyamama durumu ortaya çıktıktan sonra, modernitenin kaotik karakteri hepten gemi azıya alır ve hız kazanır.
Dünya’nın Yeni Nizamı
Modernite ve onun siyasi patronu ve erki, İngiltere, Amerika ve Yahudi lobisi ve bunlarla irtibatlı olan Küresel Devletlerarası Oligarşi, dünyaya yeni bir nizam verme niyet ve gaye ve gayretindedir. Anacak bu nizamın bir ütopyaya bağlı bir söyleme tabii olmayacağı açıktır. Şu an Sovyet Rusya ve ABD gibi bir ikiliğinde ortaya çıkma ihtimali de gözükmemektedir. Bugün insanlığın çok yönlü bir çatışma içinde olacağı öngörülebilir. Zaten son üç asrın sonunda ve başında görülen çalkantılı dönem günümüzde daha fazla kendisini gösterir durumdadır. Anlattıklarımız ise bu durumun sebebidir. Modern dünya ve onun patronu İngiliz-Amerikan-Yahudi gücü ve Devletler-üstü Küresel oligarşi bunun belli başlı şu yollarla aşmayı düşünmektedir:
- Herşeyden önce modern dünyanın egemen zümrelerinin kendilerini ilahi menşeili asli prensiplerin dışında hatta bu prensiplere karşıt konumlandırıldığı bilinmektedir. Bu özelliğinin de yakın zamanda daha fazla tezahür edeceği görülecektir. Özellikle Devletler-üstü Küresel Oligarşi’nin denetimindeki bazı birimlerde, laboratuvarlarda Tanrı’nın rolüne soyunmaktadır. Genetik bilimindeki çalışmalar, klonlama deneyleri organ nakliyle beraber düşünüldüğünde, bu kapsamda olduğu anlaşılabilir.
2-Yakın gelecekte insanlığı cidden etkileyecek ve bir kısmının hayran bırakacak ve bir kısmının da aklını alacak bilimsel teknolojik gelişmelerin kitlelere sunulması gündemdedir. Sadece bunu değil savaş teknolojisinde de çok ciddi gelişmelerin olması mümkündür. Çok yakın zamanda bunları da duymamız, görmemiz kuvvetle muhtemeldir.
3- Sinema televizyon ve ondan sonrasında internet sonra sosyal medyanın toplum üzerinde etkisi açıktır. Artık eski tip toplumlara da ihtiyaç yoktur. Ukrayna, Arap baharı, Gürcistan, Tunus ve Gezi Parkı vs. ayaklanmalarında sosyal medya bir manivela olarak kullanılmıştır. Giderek kaotik bir hal alan post-modern toplum yapısı sosyal medya üzerinden önemli ölçüde sevk ve idare olunmaktadır ve olunacaktır.
4- Öte yandan siyasi alanda bir takım gelişmeler olacaktır. Birleşmiş Milletlerin biçim ve mahiyet değişmesi ihtimaller arasındadır. Beş daimi yanına veto hakkı olan ülkeler eklenebilir. İletişim teknolojisindeki vs. imkânlar göz önüne alındığında dünyanın küçüldüğü doğrudur. Bununla birlikte bir silahlı güç ile BM’nin yaptırım gücü arttığı takdirde, bir dünya devleti ve hükümetine en azından bir-iki adım daha yakınlaşılacaktır. 150 – 200 sene evvel dünyaya çıkan ulus-devlet modeli egemen dünya zümreleri için geçerliliğini kaybetmiş durumdadır. Bunun yerine Atina tipi site devletleri ve devletçiklerinin inşa edilmesine zemin hazırlandığı, bunlara hız ve yol verildiği de açıktır. Esasen İslam coğrafyasındaki alt-üst oluşun ve mikro milliyetçiliklerin tetiklenme sebebi budur. Sınırları cetvelle, zihin dünyaları ideolojik kodlarla belirlenmiş, iktisadi açıdan da doğrudan Batı dünyasına bağımlı ülkelerdeki yapının, uzun süre devam edemeyeceğini Batı uygarlığının kendisi de bilmektedir.
Türkiye’nin Misyonu
Tüm bunlara karşı durabilecek siyasi güç ise esasen Türkiye’dir. Çünkü insan toplumuna ve hatta modern Batı uygarlığının derin mahfillerine, ilahi menşeli asli prensipleri hatırlatacak, anlatacak, anlatabilecek olan Müslümanlar ve Müslüman Türklerdir. Müslümanların ve Türklerin, tarihten gelen hususiyetleri hasletleri vardır. 1. Milletlerin, kavimlerin, toplulukların olumsuz yönlerini ıslah edebilmeleridir. 2. Bununla beraber diğer kültürlerle bir üst bağlamda bir sentez inşa edebilmeleridir.
Yani bir tür şemsiye idare oluşturmaları, ahengi tesis edebilmeleri, Türklerin önemli bir özelliğidir. Buradan hareketle İslam Medeniyeti insanlığa farklı bir çizgi, ses, renk, ahenk sunabilecek uygarlık olma durumundadır. Modern Batı uygarlığını bir tür ıslah ederek en azından buna talip olarak bir başka medeniyet biçiminin bugün dahi mümkün olduğunu gösterebilecek olan ve de göstermesi gerekenler Müslümanlardır, Türklerdir.
Bu sebepten yaşanan sürecin hedefi dünya kendisini yeniden tanzim ederken Türkiye’nin buna karşı itiraz edemez hale gelmesi, getirilmesidir. Bu medeniyetin insanlığa seslenebilmesinin şimdiden önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin bugün son 10 senedir çok yönlü operasyonlara maruz kalmasının sebebi işte burada yatmaktadır. Türkiye’nin misyonunu tahakkuk ettirmesinin önüne geçilmek istenmektedir. Bu misyon şimdiden boğulmak istenmektedir. Esasen bugün uğraştığımız sorunların evveliyatı asgari 40 50 sene öncesine gitmektedir. PKK ve FETÖ’nün evveliyatı 1960’lı yıllardır. IŞİD yeni gibi gözükse de, Afganistan vs. gibi meseleler akla getirildiğinde onun da mazisi çok gerilere gider. Dolayısıyla bizim şu an uğraştığımız sorunlar gaileler 40-50 sene evvelden düşünülmüştür. Rüşeym halinde o günlerde mevcuttur. Buradan da hareketle, modern Batı uygarlığının asgari 30 40 sene sonrası için birtakım düzenlemeler ve oyunlar içinde olduğunu düşünmemiz anlamamız gerekmektedir.
Kaynak: Özgün İrade Dergisi 2019 Ekim Sayısı