DÜNYANIN KALBİNİ DİNLEYEN ŞAİR: ERDEM BAYAZIT

İstanbul´da öğrencilik yaptığı yıllarda Rasim Özdenören´le gezerlerken İstiklal Caddesi´ndeki Fransız Konsolosluğu önünde durur ve yüksek sesle Atilla İlhan´ın bir şiirini okur. Rasim Beyin elinden tutarak caddenin ortasındaki tramvay yoluna getirir ve s

DÜNYANIN KALBİNİ DİNLEYEN ŞAİR: ERDEM BAYAZIT

21 Temmuz 2018 Cumartesi

Şakir Kurtulmuş

 

Erdem Bayazıt´ı ilk kez Ankara´da  Mavera Dergisi´nin bürosunda gördüm. Dergi yeni yayınlanmaya başlamıştı. Ankara´da bulunan yazarlar, okuyan öğrenciler ve Ankara dışından ziyaret için gelen konukların  günün her saatinde doldurduğu bu şirin yer sıcacık dostlukların da başlamasına sebep oluyordu. Burada ilk kez karşılaşanlar, daha önceden ismen birbirini tanıyan fakat hiç görüşmemiş olanlar burada karşılaşabiliyor ve koyu sohbetlere dalıyorlardı. Hareketli ve heyecanlı bir mekan olarak Mavera´nın bürosunu hatırladıkça oradaki dostlarla ilgili anılarımız da tazeleniyor. Erdem ağabey resmi görevden ayrıldığı için işsizdi, derginin sorumluluğu ve resmi işlerini takip etmek için en uygun kişiydi. Mavera kurucularının hepsinin ortak düşüncesi ile yüklenmişti bu görevi. Matbaa, dizgi, baskı, kağıt, resmi müracaatlar ve reklam  gibi konularda işin sorumlusu olarak ön planda görünen kişi O´ydu fakat bu işler yine imece usulü ile yürütülüyordu. Reklam ve benzeri çalışmalar için Cahit abi yine her zamanki gibi adres defterini karıştırıp yeni adresler buluyor, onların ilan vermeleri için çalışıyordu. Dergiye gelen okur mektuplarına Cahit abi cevap veriyor ama öyküleri Rasim beye okutup değerlendirme alıyor, şiirleri de bazen yanında kim olursa bu Erdem  abi de Alaeddin abi de olabilir onlara gösterip onların görüşlerini alarak cevaplıyordu.

Erdem Bayazıt, Yeni Devir Gazetesinde köşe yazısı yazmaya başladığında daha sık görüşmeye başladık. Çünkü gazetede  sayfa sekreteri olarak çalışıyorduk ve yazarlarımızın köşe yazıları hangi sekreter arkadaşın sayfasında yayınlanacaksa o arkadaş takip ediyordu yazıları. Sayfada yazısının gelip gelmediği ve  dizgisinin yapılıp yapılmadığı ile tamamen sayfa sekreteri olarak biz ilgileniyorduk. Yazı henüz gelmemişse Ankara´yı telefonla arar, yazıyı isterdik, gelir gelmez de dizgiye gönderip diğer işlerin tamamlanmasını takip ederdik.

Şiirimizin gür seslerinden biriydi Erdem Bayazıt. Şiiri, hem dış mekan hem de iç mekan olarak gür bir sese sahipti. Kendi sesi de tıpkı şiirindeki iç ses gibi gürdü. Gençliğinden bu yana o gür sesiyle çok şiir okuyordu. Yüksek sesle şiir okumayı seviyordu. Lise yıllarında Cahit Zarifoğlu, Alaeddin, Rasim  Özdenören ve Akif İnan´la birlikte iken Maraş caddelerinde yürüyerek gür sesiyle  çok şiir okuyordu. Cahit Zarifoğlu ile birlikte Güzlek´teki yazlık evlerine giderlerken de yolda sürekli şiir okuyordu. Bir defasında İstanbul´da öğrencilik yaptığı yıllarda Rasim Özdenören´le  gezerlerken İstiklal Caddesi´ndeki Fransız Konsolosluğu önünde durur ve yüksek sesle Atilla İlhan´ın bir şiirini okur. Rasim Beyin elinden tutarak caddenin ortasındaki tramvay yoluna getirir ve sesi yettiğince ?allahu ekber´ diye bağırır ve yere secdeye kapanır. Bu tavır onlara göre çağa karşı yapılmış bir eylemdir. O günkü eylemi yerine getirmiş olmanın huzuru ile yollarına devam ederler..

İstanbul´da öğrenim gördükleri sırada hem Üstad Necip Fazıl´la hem de Sezai Karakoç´la tanışırlar. Daha önce çeşitli gazetelerde hazırladıkları sanat edebiyat sayfalarında ürünleri yayınlanan Erdem

 

 

 

Bayazıt, diğer arkadaşları Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören gibi artık çalışmalarını önce Büyük Doğu´da daha sonra da Diriliş´te yayınlamaya başlamışlardır. Yeni Devir´de yazmaya başladıklarında zaman zaman İstanbul´a geldiklerinde oturup sohbet ederdik. Erdem ağabeye  Sezai Karakoç´la olan münasebetlerini, Diriliş´in  o yıllarda başlayan tek başına ilkeli, vakur duruşunu giderek nasıl sağlamlaştırdığını merak eder, bunları anlatmasını isterdik. Sezai Karakoç´un kendi duruşunun bunda çok önemli olduğunu, Dirilişin aynı yapıda sağlam bir duruş ortaya koymasında Sezai beyin has duruşunun  çok payı olduğunu, bu duruşu daha yakından tanımak için sık sık ziyaret etmemizi, kitaplarını da dikkatle okumamızı isterdi.

Erdem Bayazıt şiiri deyince benim zihnimde mümin duyarlığı güçlü bir şiir canlanıyor. Dünyanın kalbini dinleyen bir şairin yürekli sesi.. Yeryüzünde zulüm ve işkence gören tüm mazlum milletlerin acısı, derdi, onun acısı, onun kederidir. Çağın gözleri önünde yaşanılan zulme, kedere, şair duyarlığı ile ortak olma düşüncesindedir.

 ?Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden

 Harfler harp düzeni almıştır mısralarda?

 Öyleyse ey şair sen de davranmalısın

 Şiiri bir mızrak gibi kullanmalısın

 Mısralarını şarjör gibi sürmelisin damarlara.´

 

Erdem Bayazıt şiiri, Müslümanların içinde yaşadıkları çalkantı, hezeyan ve bunalımlara karşı bir protesto sesi olmak isteyen  bir şiirdir. O´na göre sanatkar, varoluşun hikmetini arayan kişidir. Ötesi yoksa o dünya onun dünyası değildir. Ölümü değil ölümsüzlüğü arar. Benim için edebiyat, yani gerçek budur, der.Tabiatı, hayatı okumaya çalışırken, dünya hayatını noktalayacağımız an olan ölümü okumaya, anlamaya çalışırken, şiirini var eden tek gerçekliğin bu olduğunu söyler.´Ne şiir, ne sanat, ne sanatkarlık bir araç olarak bende birinci öncelik olmamıştır.´

O´nun güzel bir cümlesiyle bitirelim: ?Gelen bir vakit var. Yüreğimin üstünde ayak seslerini duyuyorum.´

Kaynak.Yeni Şafak Kitap Eki, 11 Temmuz 2108