BAŞLIK ilginizi çekti mi bilmiyorum.
Evet bir parti ve o partinin lideri, dünyanın en şanslı partisi ve dünyanın en şanslı lideri.
Ve hem bu partiyi, hem de bu lideri çok çok iyi tanıyorsunuz.
O parti, Türkiye´nin iktidar partisi olan AK Parti.
Sakın yanlış anlamayın, iktidara gelmelerini, iktidarlarını 16 yıldır korumalarını ve bu 16 yılın sonunda hâlâ Türkiye´nin en fazla oy alan partisi olmalarını şansa bağlamıyorum.
İktidarlarını korumalarının temel nedeni, ?çok çalışkan? olmaları, çok becerikli olmaları, siyaseti çok iyi okumaları, çok iyi manevra yapabiliyor olmaları, liderlerinin siyaseti çok iyi okuyor olması...
Şansları ise ?seçmenleri?.
Böyle bir seçmen kitlesine sahip partinin, iktidarını kaybetmesi kolay iş değil.
Çünkü seçmenleri bu partiyi desteklemiyor, bu partiye ?inanıyor?.
Bağlılıkları bir siyasal bağlılıktan öte, bir ?inanç? gibi.
Aşağıda vereceğim iki örnek bile bunu açıkça gösteriyor.
Abdullah Gül, muhalefet blokunun ortak adayı olarak konuşulurken, hatta ondan da önce hafiften AK Parti politikalarına dokundururken, AK Parti´nin tabanı şöyle diyor:
?Bu adam İngilizlerin adamı. Kraliçe´nin emrinde. Masonlar tarafından kontrol ediliyor. Erdoğan´a boyun eğdiremediklerini görünce Gül üzerinden Türkiye´yi kontrol etmek istiyorlar.?
Aradan çok değil üç-beş gün geçiyor.
Erdoğan´a İngiltere´den davet geliyor. Cumhurbaşkanı doğal bir biçimde gidiyor, Kraliçe ile de görüşüyor.
Aynı taban şöyle diyor:
?Erdoğan öyle güçlü bir lider ki, İngilizler bile pes etmek zorunda kaldı.?
Almanya Başbakanı Merkel, AK Parti´nin ülkesinde miting yapmasına izin verilmeyeceğini açıklıyor.
AK Parti´nin tabanı öfkeli: ?Bunlar AK Parti düşmanı, Erdoğan´dan nefretleri öylesine büyük ki, Erdoğan´dan öylesine korkuyorlar ki, mitingine izin vermiyorlar. Seçimleri kaybetmesini istiyorlar. Kahrolsun bu faşist, Nazi Almanlar.?
Aradan birkaç hafta geçiyor. Bu kez Merkel, Erdoğan´ı davet ediyor.
Aynı taban, ?Almanya da boyun eğdi. Liderimizin gücü karşısında çaresiz kaldılar. Almanya´yı bile dize getirdik? diyor.
Böyle bir seçmen tabanı olan bir partinin kaybetmesi zordur. Çok zordur.
Böyle bir taban seçmen dünyada hiçbir siyasi harekete nasip olmamış bir şanstır.
Ama bu şans, Erdoğan tarafından ilmek ilmek örülmüş bir şanstır.
Herkes kendi şansını kendi yaratır.
***********
BİR yazar, bir kitap yazıyor.
Kitabında kitabın ?gerçek? kahramanına, konjonktüre uygun övgüler düzüyor, konjonktüre uygun bir öykü yazıyor.
Kitaptaki hiçbir bilgi yıllar boyu yalanlanmıyor, kitapla ilgili bir dava falan açılmıyor.
Sonra muhalif biri o kitaptaki bilgilerden de yola çıkarak kitabın gerçek kahramanıyla ilgili bir iddia ortaya atıyor.
O güne kadar, ?Ben yalan yazarım? dememiş olan kitabın yazarı birdenbire ortaya çıkıyor ve ?Evet o kitabı ben yazdım, ama yazdıklarım doğru değildi. Ben o kitapta yalan şeyler yazmış olabilirim? diyor.
Kitapta yazılanlar, anlatılanlar doğru mu değil mi ben bilemem.
Ama şurası net.
Bu kitabın yazarı ?adam? değilmiş. Bir nevi Maranki imiş.
Eğer dediği gibi yazdıkları yalansa, yalancı olduğu için.
Yalan yazdığını yıllarca saklayıp şimdi konjonktür değişince ?Ben aslında yalancı, güvenilmez biriyim? diyerek yıllarca yalanını sakladığı için.
Yok eğer yazdıkları doğruysa da o halde bugün ?Yalancıyım? diyerek konjonktüre uygun yalancı olduğu için.
***********
BAŞBAKAN Binali Yıldırım çok doğru bir adım attı ve UBER´e çalışan firmaların, turizm taşımacılık belgelerinin iptal edileceğini duyurdu.
Türkiye´de vergi mükellefi olmayan UBER ise utanmazca bir açıklama yaptı.
Açıklamayı buraya taşıyacak halim yok. Ama UBER´in Türkiye´deki ?sözde? temsilciliğine çok basit birkaç soru soracağım.
Sayın UBER, Türkiye´de sisteminize kayıtlı kaç araç var?
Bu araçların son 6 aylık toplam cirosu nedir?
Siz bu araçlardan yüzde kaç komisyon alıyorsunuz?
Bugüne kadar Türkiye´de bu komisyonlardan kaç lira gelir elde ettiniz?
Bu gelirle ilgili Türkiye´de herhangi bir vergi ödediniz mi?
Türkiye´de vergi mükellefi misiniz?
Türkiye Cumhuriyeti Maliyesi´ne şimdiye kadar 1 kuruş gelir beyan ettiniz mi?
Bu sorulara yanıt verebilirseniz, bundan sonra sizin aleyhinize tek satır yazmayacağıma söz veriyorum.
***********
ŞEHİRLERİMİZDE belediyelerimizin müthiş başarıyla yaptığı bir iş var.
Yollara ?speed bump? denilen hız kesici tümseklerden yapmak.
Belli ki başkanlar ya her sabah kalkıp ?Acaba bugün nereye bir hız kesici koysam? diye düşünüyorlar ya da bununla ilgili belediyelerde ?speed bump merkezi? kurmuşlar, bu işi onlar yapıyorlar.
Bunların asfalttan yapılanları neyse ama plastikten yapılanları tam bir facia.
İstediğiniz kadar yavaş geçin, hiç fark etmiyor.
Kullandığınız araç ne olursa olsun, iliklerine kadar sarsılıyor, tüm cıvataları bu ?şeyin? üzerinden geçerken yerinden oynuyor.
Bunlar zaten akmayan trafiği yavaşlatma konusunda bir işe yarıyor mu bilmem ama tamircilerin ve parçacıların çok işine yaradığı kesin.
Çünkü bu tümsekler araçların süspansiyonlarına, ön takımlarına, rotlarına çok ciddi zarar veriyor.
Emin olun bu tümseklerin araç sahiplerine yıllık faturası 100 milyon lirayı geçiyordur.
Belediyelerimizden rica ediyorum, en azından şu plastik olanlardan vazgeçin.
Çok hayır duası alırsınız, emin olun...
***********
SEVGİLİ okurlar. Haftada en az 3 televizyon programı. Haftada 8 yazı. Yoruldum diyemem, ayıp olur ama bu yıl liseyi bitiren kızım ve sevgili eşimle 3 gün tatil yapmak istiyorum. Tatilde de yazabilirim, haklısınız. Ama o zaman da tatil tatil olmuyor. Sürekli telefon, haber takibi gerekiyor.
Bu da en sevdiklerimden zaman çalmak anlamına geliyor. Bu nedenle birkaç gün yokum. İzin verirseniz. Ama önemli bir şey takılırsa kafama, yine iki satır yazacağım.
Söz.
***********
Tutarsızlığı, tutarlılık diye yutturmaya çalışmadığımız zaman.