Mehmet Alptekin hocanın "konuya dair" yazısı...
Selam hidayete tabi olanlara!… Sizler de mantıken teslim edersiniz ki bir muharrik (harekete geçiren) olmadan hiçbir müteharrik (harekete geçen) olamaz. Bir sanatkar olmadan hiçbir sanat eseri olamaz, ustasız hiçbir toplu iğne kendiliğinden yapılamadığı gibi, yaratıcı olmadan bir sinek dahi yaratılamaz. Yaratıcı olan Allah’tan başka yaratılanlara tapanlar, yani dileklerinin kabulü, hedeflediği bir ereğini başarması için yalvarıp yakardıkları manevi yardım ve himmetlerine sığındıkları yatırların, evliyaların, şeyhlerin kendi halkının sevgi ve saygılarını kazanmış sultan kral ve kumandanların fizik kanunları dışında manevi bir yolla hiç bir faydaları olamayacağı sadedinde yüce yaratıcı bizleri birçok ayetlerde olduğu gibi şu ayetiyle de uyarıyor:
“Ey insanlar, size bir misal getirildi, onu iyice dinleyin, kuşkusuz (isteklerinizin yerine gelmesi için) Allah’tan başka çağırdığınız (yalvardığınız dileklerinizi kendilerine arzettiğiniz) kimseler (var ya) hepsi bir araya gelseler bile bir sineği yaratamazlar. Şayet sinek onlardan bir şey kapsa ondan (sinekten) onu (kapılan şeyi) kurtaramazlar, isteyen de aciz, kendinden istenen de. Hac Suresi / 73
Sıkıntı anlarında kendilerine manevi bir üslupla yani fizik kanunları dışında yardım etmeleri için yalvarıp yakardıkları salih, evliya diye bilinen kişilerin kabirlerine gidip talepte bulunmaları veya mozolesine gidip üzerine çelenk koydukları sonra saygı duruşuna geçerek tıpkı rüku ve secde anında müminlerin Allah’a karşı derin bir duygu ile kıyam yaptıkları gibi huzurlarında büyük bir saygı ve tazim hissiyatıyla, doğru yolda veya sapık yolda oldukları farketmeksizin defterlerine “hayatımız boyunca sizin izinizde devam edeceğiz” gibi kayıtsız şartsız itaatlerini beyan ettikleri siyasi liderlerin hiçbir faydası olamayacağını ayeti kerime vurgulamaktadır. Çünkü ayette onlar hepsi bir araya gelse bile bir sinek yaratamayacakları buyrulmaktadır.
Bunlar sığınmacılara, kendilerine yalvaranların isteklerine icabet edebilmeleri için en azından bir sineği yaratabilmeleri gerekir. Halbuki yaratma işi Allah’ın (C.C.) işidir. Faraza şuracıkta bir sinek ölmüş olsa dünyanın bütün doktorları, tırlar dolusu tıbbi malzemeleriyle birlikte sineğin canlanması için tıbbi müdahalede bulunsalar sineğe can verebilirler mi?
El-cevab: hayır… O halde yaratma işini yapana dua edilir! Manevi yolla bütün talepler, dilekler (yaratıcıya) arzedilir. Derin bir huşu ile kendisine kıyama durulan kayıtsız şartsız izinde gidilen emrinde yaşanılan ancak Allah’tır, yaratma işini yapandır. Kul olan şeyh, evliya üstad, lider, kral, kumandan kim olursa olsun doğru ve yanlışlarını görmeden mutlak muktedabih (şartsız uyulması gereken) olarak görmek Allah’a şirk koşmaktır. Dolayısıyla bu insanlar tövbesiz ölürlerse ebediyyen ateş ehli olurlar. Güzel bir vecizede söylendiği gibi, “insana güvenme insan ölür, ağaca güvenme ağaç çürür.”
Bunlar yaratıktır, yaratıcı olamazlar. Putperestler, maneviyat inancıyla Allah’a yaklaşmak, sayelerinde iyi bir kul olmak düşüncesiyle evliya zannettikleri, hatta bazı peygamberleri ilah mertebesine çıkararak Allah’ın sıfatlarını onlara yakıştırmak suretiyle tarih boyunca süregelen şirk inancını hortlattılar.
Diğer taraftan cesaretleriyle, zaferleriyle ün kazanan bazı kral ve liderleri eksiksiz, kusursuz her yaptıklarında, söylediklerinde ‘la yüs’el’ kabul edilmiş, kayıtsız şartsız takip edilmesi, izinde gidilmesi gereken biri olarak görülmüş kimi zamanda huzurlarında secdeler, rükular yapılmış, kimi zamanda huşu içinde engin ve derin bir saygı ile kıyama durulmuştur.
Oysa bu taabbudi (kulluk) hareketler ancak Allah’a yapılır. İnsana veya başka bir mahlukata yapıldığı zaman şirk koşulmuş, küfre girilmiş olur. Yüce Allah kitabında, insanların hatta inanıyorum diyen insanların çoğunun müşrik olduklarını haber veriyor :
“Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah’a iman ederler.” Yusuf Suresi / 106
Arabistan halkında tek tanrı inancı vardı. Ancak çeşitli şekillerde Allah’a şirk koşuyorlardı. Mekkeliler: “Melekler Allah’ın kızlarıdır.” Bir kısım müşrikler de Allah’a yaklaşmak için evliya dedikleri “Putlara tapıyoruz” derlerdi. Hıristiyanlar “İsa Allah’ın oğludur” derken, Yahudiler ise “Uzeyr Allah’ın oğludur” diyorlardı. Böylece insanların çoğu Allah’a ortak koşuyorlardı. Ayette bunlara işaret edilmektedir.
İnsan nüfusunun çoğaldığı günümüzde yedi buçuk milyar insanın yaşadığı, bunlardan yaklaşık 2 milyar insanın kimliğinde veya başka bir dökümanında “İslam” yazdığı bilinmektedir. 5,5 milyar insan ise, henüz Allah ve son nebisi Hz. Muhammed ile Allah’ın insanlığa son mesajı Kur’an ile ve Allah’ın evrensel dini İslam ile tanışmamışlar. Bunların bir kısmı Yahudi, hristiyan gibi tahrifata uğramış semavi dine inanmış olsalar bile İslam dinine Kur’an ve Hz. Muhammed’e inanmadıkları için Allah katında kafirdirler.
İşte Kur’an ayeti: “Şüphesiz ehli kitaplar (Yahudi, Hıristiyan) ve müşrik olan kafirler ebedi olarak cehennem ateşindedirler ve işte onlar halkın en şerlileridir.” El-beyyine Suresi / 6 Diğerlerinin çoğu da (Allah bilir) ateisttirler. Yüce Allah üniversal din olarak gönderdiği İslam için şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah katında (kabul görmüş) din İslam’dır.” Al-i imran Suresi / 19
Aynı zamanda müslüman olan kişilerin de İslam üzere ruhlarını teslim etmeleri gerektiği hususunda Allah bizleri önemle uyarıyor. Çünkü İslam dışı bir inanç ile ölenin kafir olduğunu ve sonsuza dek ateşte kalacağını Kur’an bir çok yerde ikaz ediyor. Bir ayette: “ Sakın ha! İslam inancı dışında başka bir hal üzere ölmeyin.” Al-i imran Suresi / 102
İnançsız olduklarını iddia eden ateistlere gelince, bunlar tarihi bir delil veya akli ve mantıki bir gerekçe sonucu olarak yaratıcısız bir koca evrenin kendiliğinden var olduğu kanaatine varmış değillerdir…
Mesela bunlardan biriyle bir binanın içine girdiğinizde ona: “Bu dairenin elektrik sistemi, döşenen su-boru hatları kendiliğinden döşenmiş, avizeler, lambalar, musluklar hiçbir el değmeden kendi kendine takılmıştır” deseniz bakın adam size ne diyecektir: “Ne saçmalıyorsunuz, bunca tesisat, ekipman el değmeden, ustasız, teknisyensiz kendiliğinden yerli yerince döşenebilir mi?”
Bu gafili: “Peki küçücük bir evin su-elektrik tesisatı kendiliğinden döşenemiyor, mutlaka bir usta tarafından döşenip yapıldığını söylüyorsun da şu uçsuz bucaksız evrende atom isteminden güneş sistemine kadar feza boşluğundaki sayısız yıldız ve galaksilerde bulunan ince ve hassas nizam, atmosferdeki gazların belli bir oranda bulunuşları, insanlarla, bitki ve hayvan arasındaki şaşmaz gaz alış verişi ayrıntılarını birer birer dile getirmek bir yana, fihristini vermekten aciz kalacağımız şu evrende yürürlükte olan baş döndürücü olaylar ve bu olaylara yön veren eşsiz nizam kendi kendine var olup devam edebilir mi?! cevabı -izan ve kavrama sahibi biriyse-zül duruma düşürür ve mahcubiyetini tavan yaptırır kuvvetle muhtemel…
Evet insanları hayrete sevkeden bu şaşmaz düzen, ince plan ve hassas nizam acaba “tesadüf” denilen şuursuz, hiçbir hesap kuralına tabi olmayan bir rastlantı eseri mi, yoksa ilmi, kudreti bütün kainatı kuşatan ezeli, her şeye kadir bir yaratıcı tarafından mı yaratılmıştır.
Ateist dünyadaşım! Koca bir evreni bir tarafa bırak, sadece kendini düşün! Eğer kendini düşünür tanımaya çalışırsan yaratıcıyı da o zaman bulur tanırsın. Ama Rabb’ini şimdiye kadar tanımamış olman gösteriyor ki bu konuda hiç aklını çalıştırmamış Rabb’ini bulmak için hiç düşünmemişsin. Sadece … gibi yemene içmene, şehvetini tatmin etmeye çalışmışsın!..
Hz. Ali (R.A.) insanı yani seni bir cümle ile şöyle tarif ediyor: Ey insan kendini küçük bir cüsse olduğunu sanıyorsun. Ama sende alemler gizlidir.” Muhammed Kutup İnsan Psikolojisi, Cilt 1 Bütün vücudunu düşünmeyi de bir tarafa bırak! Sadece tek bir organının mesela böbreğinin çalışmasını bir doktora sor ve dinle! Dinle ki, o böbrek yalnız bir rastlantı eseri mi? Yoksa sonsuz ilim, kudret sahibi bir Sani’in (ustanın) eseri mi? Şair senin gibilerine bir mesaj olması umuduyla Rabb’ine şöyle hitap ediyor:
Kudretin bilme ne hacet
kürre-i alem ile,
yeter ispatına
halk ettiğin bir zerre bile
İslami kesim arasında zaman zaman “tesadüf”ün deliler mırıldaması seviyesinde tutarsız ve gülünç bir düşünce olduğunu gösteren Ebu Hanife hazretlerine dayandırılan bir hikaye anlatılır: İnkarcının biri halife Ebu Cafer El-Mensur’un yanına girer ve orada bulunan müslümanlara : “Siz bir ilahın var olduğuna inanırsınız, deliliniz nedir?” deyince halife bu inkarcı ile konuyu tartışmak için Ebu Hanife’yi çağırır, fakat Ebu Hanife epey geciktikten sonra halifenin huzuruna gelir. Halife, gecikmesinin sebebini sorunca, imam şöyle cevap verir: Halife bilir ki benim ile eviniz arasına da Dicle ırmağı bulunur, karşıya geçmek için bir şey bulamadım. Beklemedeyken birden bire baktım ki, tahtalar biçildi geldi, sonra demirlerden çiviler meydana geldi ve tahtalara çakıldı kendiliğinden bir gemi meydana geldi, sonra gemi kaptansız ayağıma kadar geliverdi, bindim beni karşıya geçirdi. İşte gecikmemin sebebi budur.
İmam sözünü bitirir bitirmez, inkarcıyı bir kahkaha tuttu ve halifeye dönerek:
“Allah’ın varlığını bana ispat edecek aliminiz bu mu? Deyince imam ona cevaben: “tuhafınıza giden şey nedir?” dediğinde, inkarcı dedi ki: ustasız bir gemi kendi kendine yapılır mı? Akıl bunu hiç kabul eder mi?
İmam cevaben: “Bir geminin ustasız kendi kendine meydana geldiğine inanmıyorsun da şu kainat gökleriyle, ışık saçan yıldızlarıyla, şu güzellik yansıtan yeryüzüyle ondaki acayip canlılar ve çeşitli bitkileriyle, göklere doğru yükselen dağlar ve yeryüzüne yayılan denizleriyle ustasız olarak kendi kendine nasıl var olabilir! der.
İmamın bu cevabı karşısında inkarcı acizliğini itiraf eder ve yüce yaratıcıya iman etmekten başka bir çıkar yol bulamaz…
Son olarak, Yusuf (A.S.)’ın Kuran diliyle yaptığı dua ile sohbetimizi burada noktalayalım :
“تَوَفَّن۪ي مُسْلِماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ…”
“…Beni müslüman olarak vefat ettir ve salih kullarının arasına kat.” (Yusuf Suresi / 101)
(*) Özgün İrade Dergisi 2020 Ekim(198.) Sayısı...