Ülkeler arasındaki ticaret kurallarıyla ilgilenen dünyanın tek küresel organizasyonu Dünya Ticaret Örgütü(DTÖ), ticaret savaşlarının gölgesinde kuruluşunun 24. yılına reform girişimleriyle giriyor.
ABD Başkanı Donald Trump´ın çelik ve alüminyuma ek vergi getirmesiyle başlayan, ek vergilerin hedefi olan Çin´in ardından diğer ülkelerin misillemeleriyle alevlenen ticaret savaşları DTÖ´nün temellerini sarstı. Oysa DTÖ, çeyrek asırdır kuruluş amacına uygun olarak gümrük duvarlarını kaldırmaya ve daha adil bir küresel ticaretin önünü açmaya çalışıyor. Her ne kadar 1 Ocak 1995´te kurulmuşsa da DTÖ´nün temelleri, diğer birçok uluslararası kurum gibi savaşsız ve daha adil bir dünya arayışının yoğunlaştığı 2. Dünya Savaşı sırasında atıldı.
2. Dünya Savaşı´nın sona doğru yaklaştığı 1944 yılının temmuz ayında ABD´nin Bretton Woods kasabasında Birleşmiş Milletler (BM) Para ve Maliye Konferansı bünyesinde 44 ülkenin temsilcisi bir araya geldi. Savaş sonrası dünyada uluslararası parasal ve mali düzenin nasıl sağlanacağı konularını tartışan yetkililer, konferans sonunda, yaklaşık 30 yıl sürecek olan Bretton Woods sistemini oluşturdu.
Bretton Woods sisteminin özü, 1 ons altının 35 ABD dolarına eşitlenmesi ve diğer ülke para birimlerinin dolara sabitlenmesidir. ABD dışındaki ülkeler buna dayanarak altın rezervi yanında dolar rezervi de oluşturmaya başlarken, ABD ise yaratmış olduğu dolar miktarının kendi altın rezervinin 4 katını geçmeyeceğini taahhüt etti.
Bretton Woods konferansı, aynı zamanda uluslararası ticarette serbestleşmeye gidilmesi, tarifelerin azaltılması ve giderek kaldırılmasını öngörüyordu. Bu amaçla Uluslararası Ticaret Örgütü´nün (ITO) kurulmasına karar verildi.
Ancak ITO kuruluş müzakereleri devam ederken, belirli mallar üzerinde gümrük indirimlerinde bulunmak ve ITO´nun ülkelerce onaylanmasına kadar geçecek sürede bu indirimleri uygulamaya koymak amacıyla 23 ülke, 1947´de Cenevre´de "geçici" olarak nitelendirilen Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması´nı (GATT) imzaladı.
ITO´nun kurulamaması üzerine "geçici" olma özelliğine rağmen GATT, 1995 yılına kadar uygulandı ve dünya ticaretinde genel kabul gören bir çerçeve oluşturdu. Hatta gümrük tarifelerini dünya ortalaması olan yüzde 40´tan yüzde 6´ya kadar düşürerek oldukça başarılı oldu. Ancak bu başarı, örgütün önemli bir amacı olan "gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin gelişmesine" beklenen katkıyı sağlayamadı. Ticaret arttı ancak gelişmiş ülkeler bundan daha fazla faydalandı. Bu durum, ileride DTÖ dönemindeki en önemli sorunlardan biri olarak ön plana çıktı.
GATT´ın diğer bir başarısızlığı da dünya siyasetinde ve ekonomisindeki iki önemli ülke olan Rusya ve Çin´in örgüt dışında kalmasıydı. Marksist ekonomiye sahip bu iki ülkenin, kapitalizmin egemen olduğu bir sisteme entegre olamayacağı ileri sürülmekle birlikte en önemli neden politik rekabetti.
Nitekim bu politik rekabet sona erdikten sonra Çin, 2001´de ve Rusya, 2012´de DTÖ´ye üye oldu.
Birbirini izleyen 8 çok taraflı görüşme turunun sonunda ITO´nun DTÖ adı altında kurulmasına karar verildi. Çok taraflı uluslararası ticaret sisteminin yasal ve kurumsal temeli olan DTÖ, 1 Ocak 1995´te resmen faaliyete geçti.
DTÖ´nün kurulmasıyla birlikte GATT döneminde devam eden birçok tartışma konusu ve çözümsüzlük ise giderilemedi. Üstelik 1990´ların başında ortaya çıkan ve giderek yaygınlaşan küreselleşme karşıtı fikirler, durumu daha da zorlaştırmaya başladı.
DTÖ´den şikayetçi olanlar sadece küreselleşme karşıtları değildi. Dünyanın en büyük ekonomisi ABD; Rusya ve özellikle Çin gibi bazı ülkelerin, kendi para birimlerinin değerini bilinçli olarak düşürerek vatandaşlarını yabancı mallardan caydırmak, anti-damping uygulamalarıyla kendi ekonomisinin üretim maliyetlerini düşürmek gibi serbest rekabeti engellediğini ileri sürerek bölgesel ticaret anlaşmaları arayışına girişti.
ABD´nin ilk uygulaması DTÖ´ye alternatif (NAFTA benzeri) bölgesel ticaret anlaşmaları oldu. Japonya, Vietnam ve diğer 9 Pasifik ülkesi ile Trans-Pasifik Ticaret Anlaşması görüşmelerine başlandı. Ancak ABD Başkanı Donald Trump, göreve başlar başlamaz bu anlaşmadan çekildi.
Trump´ın korumacı politikalarıyla başlayan ticaret savaşlarının da etkisiyle birçok şikayet başvurusu alan DTÖ´nün anlaşmazlıkların çözümü konusunda yavaş ve etkisiz kalması reform çağrılarını beraberinde getirdi.
ABD yönetimi, DTÖ´nün 2001 yılında üyesi olan Çin´i ekonomisini dünyaya açma taahhüdünü yerine getirmesini sağlayamadığı ve ülkenin serbest piyasa ekonomisi kurallarını ihlal eden uygulamalarını cezalandırmadığı için eleştiriyor. Trump, ayrıca Çin´in DTÖ nezdinde halen gelişmekte olan ülkeler statüsünde değerlendirmesine karşı çıkıyor.
Çin yönetimi ise Washington´ın iddialarına, DTÖ´nün "mevcut tüm kurallarına uyduğunu" belirterek, karşı çıkıyor ve uluslararası düzeni Trump´ın tarifelerinin bozduğunu savunuyor.
Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında yaşanan gerilim, DTÖ´nün işleyişini de olumsuz etkiledi. ABD yönetiminin, kuruluşun Temyiz Organı´na yapılması gereken atamaları engelleyerek anlaşmazlık çözümüyle ilgili süreci daha da yavaşlatması, diğer ülkelerden tepki topladı.
Rusya ise özellikle küresel siyasette etkinliği ve sahip olduğu devasa doğal kaynaklar nedeniyle DTÖ´nün dikkati çeken üyeleri arasında yer alıyor.
DTÖ öncesinde mevcut olan GATT üyeliği için 1993 yılında başvuran Rusya için sonrasında DTÖ üyelik görüşmelerine geçildi. Rusya, uzun uğraşlar sonucu 2012´de DTÖ´ye üye oldu.
Üyelik müzakerelerinin yaklaşık 20 yıl sürmesinden de anlaşılacağı gibi, Rusya´nın dünya ticaret sistemine uyumu konusunda epey anlaşmazlık konusu bulunuyordu. Bu anlaşmazlıkların bir kısmı üyelikte geçen 6 yıl içinde de devam etti. Bu süre zarfında Rusya´nın "şikayetçi" olarak yer aldığı 7, "şikayet edilen" olarak yer aldığı 9 olmak üzere toplam 16 anlaşmazlık dosyası ele alındı. Anlaşmazlıkların yarısı Avrupa Birliği (AB) ile olurken, diğer yarısı Ukrayna, ABD ve Japonya ile yaşandı.
Ukrayna ile yaşanan ve ticaretten çok siyasi motivasyonlu anlaşmazlıklar ve benzer şekilde ABD ile yaşanan anlaşmazlıklar sayılmazsa Rusya´nın dünya ticaret sistemine uyumu konusundaki karnesinin çok da olumsuz olmadığı görülüyor.
Dünyanın en büyük ekonomisi konumuna yükselen Çin ise bu konuda epey sorunlu görünüyor.
Çin 1986 yılında GATT üyeliği için başvurmuştu. Ancak Rusya gibi Çin´in de üyelik müzakereleri devam ederken DTÖ´ye geçildi ve toplamda 15 yıllık bir müzakere sürecinden sonra Çin, 2001 yılında üyeliğe kabul edildi.
Aradan geçen 17 yılda Çin şikayetçi olarak 20, şikayet edilen olarak 43 olmak üzere toplam 63 anlaşmazlığa taraf oldu. Anlaşmazlıkların çok olması kadar, Çin´den şikayetçi olma oranının yüksek olması da dikkati çekiyor. Çin, bu anlaşmazlıkların yarısından çoğunu ABD ile, 4´te birini de AB ile yaşadı.
Çin´in DTÖ üyeliğine en büyük destek sağlayan ülkenin ABD olmasını da anımsatmakta fayda var. ABD´nin amacı, büyük miktarda ticaret açığı verdiği Çin´in pazarını ABD mallarına ve sermayesine açmaktı ancak bu beklendiği gibi olmadı. Çin, DTÖ üyeliği sayesinde dış pazarlara erişimini kolaylaştırırken, kendi pazarını korumaya devam etti.
Söz konusu koruma, gümrük tarifelerine ilave olarak anti-damping şeklinde de devam ediyor. Bu, daha çok ekonominin büyük bölümüne hakim olan devlet şirketleri yoluyla yapılıyor. Çin hakkındaki 43 şikayet konusundan 9´unun anti-damping ile ilgili olması da bunu gösteriyor. Sadece 3 şikayete konu olsa da fikri mülkiyet haklarının korunması konusunda da Çin´in karnesi iyi değil.
Sonuç olarak, Çin, DTÖ üyeliği sayesinde büyümesini inanılmaz rakamlara yükseltti ve bu kaçınılmaz olarak ABD ile devam eden ticaret savaşına yol açtı.
AB de DTÖ kurallarının hızla değişen dünya ticareti için miladını doldurduğunu düşünenler arasında yer alıyor.
AB Komisyonu Ticaretten Sorumlu Üyesi Cecilia Malmström, kasım ayında DTÖ´nün anlaşmazlık çözme mekanizmasının "uçurumun kenarında" olduğunu vurgulayarak, değişiklikler yapılmasını teklif etti.
Öte yandan, Kanada Başbakanı Justin Truadeu, ekim ayında ülkelerin DTÖ heyetlerini Ottawa kentinde düzenledikleri reform görüşmelerine ev sahipliği yaptı. ABD ve Çin´in davet edilmediği görüşmelerde her iki tarafın onaylayacağı bir reform planının oluşturulması için çaba sarf edildiği basına yansıdı.
AB ve Kanada´nın liderliğinde ortaya çıkan yeni teklif, AB´nin DTÖ elçisi Marc Van Heukelen tarafından 12 Aralık´ta DTÖ Genel Kurulu´na sunuldu.
Çin ve Hindistan´ın desteğini alan teklife ABD, endişelerini gidermediği gerekçesiyle karşı çıktı.
Yeni yılda sürmesi beklenen reform girişimleri sonucunda ABD yönetiminin onaylayacağı bir reform planının ortaya çıkıp çıkmayacağı merak ediliyor.
DTÖ anlaşmasının önceleri her ne kadar tüm tarafların beklentilerini karşıladığını söylemek mümkün olsa da zamanla değişen koşullar, tarafların memnuniyetsizliklerine neden oldu. Nitekim DTÖ´nün modernizasyonu konusunda AB önerilerini içeren konsept dokümanında bu durum, "1995 yılından bu yana dünya değişmiş ama DTÖ değişmemiştir." şeklinde ifade edilmişti.
Örgütün değişen dünya koşullarına cevap vermediği konusunda artık herkes hemfikir... Şimdi tartışılan konu ise modernizasyonun nasıl yapılacağı...
Bu konuda ilk adımı atan AB oldu. Avrupa Konseyi, DTÖ´yü değişen dünyaya daha uyumlu ve daha etkin kılacak modernizasyon arayışlarını yapmak üzere geçen haziran ayında Avrupa Komisyonu´nu yetkilendirdi.
Komisyon bu konuda oldukça detaylı bir konsept dokümanı hazırladı. Dokümanda özetle "Dünyanın değiştiği fakat DTÖ´nün değişmediği" vurgulanarak, reform alanları "kural koyuculuk ve gelişme", "düzenli çalışma ve şeffaflık" ile "ihtilafların çözümü" başlıkları altında sınıflandırarak bu konudaki AB önerileri belirlendi.
Reform önerilerinin gerekçelerinde, isim verilmeden bazı ülkelerin özellikle devlet kontrolündeki ticari kurumlara sağlanan sübvansiyonlar yoluyla rekabet kurallarını ihlal ettiği ve büyük ölçüde yine bu kurumlar nedeniyle şeffaflığın sağlanamadığına vurgu yapılıyor. Bu konu, ABD´nin de esas şikayet konusu...
Kanada´nın ekim ayında Ottawa´da ev sahipliği yaptığı konferansta, acilen reform yapılması gereken konular 3 ana başlık altında belirlendi.
Bu ana başlıklardan biri, İhtilafların Çözümü Sistemi´ne işlerlik kazandırmak ve güçlendirmek olurken, ABD, temyiz kurumuna üye atamayarak bu sistemin çalışmasını bloke ediyor.
İkinci konu, örgütün müzakere fonksiyonunu canlandırmak oldu.
Üçüncü ana başlık da örgütün üye ülkelerin ticaret politikalarını izleme ve şeffaflık konusunda güçlendirilmesine olan ihtiyaç olarak belirlendi.
Ottawa konferansı, büyük ölçüde AB önerilerini yansıtırken, konferansın ertesi günü AB, bu konudaki memnuniyetini ifade etti. Konferans sonunda yayımlanan ortak bildiride, bir sonraki toplantının Ocak 2019´da yapılacağı belirtildi.
Hem AB konsept dokümanı hem de Ottawa sonuç bildirisine bakıldığında, örgütün varlığı sorgulansa da vazgeçilmez olduğu konusunda geniş bir fikir birliği bulunuyor. Ancak ABD, kendi taleplerini karşılamadığı gerekçesiyle ne Ottawa konferansına katıldı ne de temyiz kurumuna üye atamasını yaptı. Görünen o ki ABD, en azından Trump yönetimi devam ettiği sürece muhalefetini sürdürecek. Yani, örgütü uzun ve çetin bir müzakere süreci bekliyor.
Özetle, DTÖ, 25. yıl dönümünü pek de neşeli bir şekilde kutlayamayacak.