Sosyolog ve pedagoglar, nesillerin yetişmesi ve kültürle donanması için 25 yılı temel alırlar. Bir neslin, idealist ve inançlı yetişmesi için bu zaman dilimine ihtiyacımızın olduğu çok açıktır.
Ülkede elli yıl önceki Müslüman ile bugünkü Müslüman arasında dağlar kadar fark oluşmaya başlamıştır. Müslüman ülkeler, bir yandan yağma ediliyor, kan gövdeyi götürüyor, her yer ateşe veriliyor, öte yandan, bugünün Müslümanları tam bir habersizlik ve ilgisizlik içinde günlük hayatlarının bütün zevkini sonuna kadar yaşıyorlar.
Bir toplumun düşünce hayatı ne kadar zengin, araştırma kafası ne kadar gelişmiş, klişelere saplamaksızın sorunları inceden inceye deşme geleneği ne kadar güçlü olursa, o toplum o kadar sağlam, o kadar güvenli ve geleceğini de o kadar emniyet altına almış olur.
İnsanlığın, özellikle İslam dünyasının bugün muhtaç olduğu “düşünce ve ideal” kavramlarına ve bu kavramların doğru dürüst yorumlanmasına ihtiyaç olduğu çok açık ve seçiktir.
Bugün İslam dünyasının kişilikli, bilinçli, özverili ve hasbi insanların topluluğuna ihtiyacı vardır. “Baş”ların ve “Lider”lerin peşinden, körü körüne değil, inceleyerek, ölçüp biçerek ve tartıp değerlendirerek gerçek “baş” ve “lider” olmaya layıklarsa gitmeleri, tavsiye edilir ve öğüt olarak kendilerine hatırlatılır.
Gelinen durumu özetleyecek olursak, bu noktada oldukça dikkat çekici bir durumla karşılaşırız: “Sahranın yetiştirdiği ve savaş rüzgârlarının sağlamlaştırdığı Müslüman, çıkar ve mevki gücü karşısında zayıflamakla kalmamış, yere yığılmıştır. Müslüman, zayıflık ve incelmede ney gibi olmuştur bugün. Arslanı koyun gibi boğazlayan Müslüman, şimdi ayakları karıncadan ürkmektedir.”
Tekbir sesleriyle taşları eriten dünün Müslümanı, bugün kuşun ötmesinden ibaret bir adama dönüşmüştür artık… Azimle ve özgüvenle bakıldığında, dağların zirvelerini bile basit ve değersiz gören o günün Müslümanı, yanlış ve kuruntularla dolu bir çıkar ve mevki zinciriyle elleri ve ayakları bağlanmıştır.
Karmaşık bir çağda yaşıyoruz. Bir olayın hemen gözümüze çarpan görünüşüne değil, geri planında yapan gerçek niyetleri sezmeye ve anlamaya mecburuz. Ayakları, toprakta devrimi nakşeden Müslüman, çıkar karşısında iki ayağı bükülmekten kırılmış bir hale gelmiştir. Zamanında hükmü her tarafa ulaşan ve kapısında kralların durduğu insan, çalışmak yerine kanaate, dilencilik ve boyun bükme zilletine razı olmuştur.
Kitle hareketlerinde, şiddeti bir yerde sınırlandırmak pek mümkün değildir. Kitleleri panikten, korkudan ve kaçıştan olduğu kadar, şiddetten, kızgınlıktan ve ipin ucunu kapıp koyuvermekten korumak da Müslümanın görevidir.
İnsanlığın değişim dönemlerinde, devlet yönetimi bir kat daha güçleşir. Devletin prestijini sarsmadan, diktatörlüğe kaymadın, bütünüyle adaleti gerçekleştire gerçekleştire, insanları ezmeyerek yönetmek, ülkeyi yıkmak için çalışanların kan kıyameti ortasında yönetici olmak pek kolay değildir elbette…
Dinden ve inançtan kopmuş insan, karanlıklar ve güvensizlikler içindedir. Çağımız, büyük bir kültür ve ideoloji savaşı çağıdır. Bugünün Müslümanı, nereden gelip nereye gitmekte olduğunu ve ne durumda bulunduğunu, nasıl bir ruh ve düşünce durumu içine yuvarlandığını düşünmek ve kritik etmek zorundadır.
Dünün Müslümanı öyleydi. Bugünün Müslümanına tavsiyemiz ise, Şairin şiirde dile getirdiği gibi:
“Fitne bastırılıncaya kadar savaşın
Yeryüzünden fesat kalkıncaya kadar
Ey insanlık, Ey insanlar
Ey gündüzden daha gündüz,
Hakikatten daha hakikat
Müslümanlar.”
Kaynak: Farklı Bakış