قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ
“(Ey Muhammed!) De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkan, 25/77)
Bu ayette, insanın ancak Allah’a dua yönelişiyle, O’nun katında değer kazanabileceği belirtilmiştir.
“Dua” kelimesi çeşitli âyetlerde; “Allah’a ibadet etme, yakarma, istek ve ihtiyaçlarını O’na arz ederek lütfunu dileme, seslenme ve yardıma çağırma…” gibi anlamlarda kullanılmıştır.
Dua, bütün benliğimizle Allah’a yönelerek maddî ve manevî isteklerimizi O’na arz etmemiz ve O’na niyazda bulunmamızdır.
Bir başka deyişle dua sınırlı, sonlu ve âciz olan bizlerin sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğumuz bir köprüdür.
Dua, aynı zamanda zikir ve ibadettir. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.s), “Dua ibadetin özüdür” (Tirmizî, “Da’avât”, 1) buyurmuştur.
En önemli ibadet olan namazımız da, “dua” kelimesiyle ifade edilmiştir (En’âm, 6/52; Kehf, 18/28). “Namaz” anlamında kullanılan “salât” kelimesinin asıl manası “dua”dır.
Reklam
Başımız dara düştüğünde, bela musibet anında dua etmemizin yanı sıra, özellikle refah ve rahatlık anlarımızda da ibadet ve dua ederek Rabbimizi hatırlamamız kulluğumuzun bir gereğidir. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın emir ve yasaklarını gözet ki, O’nu önünde bulasın. Bolluk içindeyken (emirlerine bağlı kalmakla) sen Allah’ı tanı ki O da darlığa düşünce (kurtarmak suretiyle) seni tanısın.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 307)
Esasen şunu da unutmayalım ki, ibadet/dua etmeye ihtiyacı olanlar biz kullarız. Allah’ımızın hiçbir şeye ve bizim kulluğumuza ihtiyacı yoktur. Bu husus (manası Allah’a, sözleri Peygamberimize ait) kutsi bir hadiste şöyle açıklanmıştır:
“…Ey kullarım! Bana zarar verme mevkiine ulaşamazsınız ki bana zarar veresiniz! Bana fayda sağlama mertebesine de ulaşamazsınız ki bana menfaat sağlayasınız…” (Müslim, “Birr”, 55; Tirmizî, “Kıyamet”, 49)
Akıl ve irademizle, inanç ve eylemlerimizi seçme ve gerçekleştirme hususunda özgürlük verilen bizlerin, yaratılışımızdaki amaca aykırı bir tavır sergilememiz çıkmaz bir yoldur.
Biz insanlar için en büyük suç, (ister sözlerimizle ister davranışlarımızla olsun) kendi benliğimizi, gerçek insanlığımızı ve insanlık değerimiz olan izzet ve onurumuzu kazandıracak olan Allah’ın dinine ve O’na kullukta isyan veya önem vermememizdir.
Bizleri yaratan, yaşatan ve rızık veren Rabbimize dua/ibadet etmez isek; bizlere yüce Yaratıcımız tarafından ihsan edilen üstün değerin kıymetini bilmemiş, O’nu yalanlamış ve O’nun katında “önemsiz /azabı hak etmiş bir varlık” hâline gelmiş oluruz.
Zira “Dua/kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.” (Mümin, 40/60)
Reklam
Öyleyse böyle bir duruma düşmemek için; Her zaman Rabbimizle irtibatımızı sürdürelim. Çünkü dua biz müminlerin tüm hayatımızı kapsayan sürekli bir kulluktur.
Kâinatın tek yaratıcısı olan Rabbimiz, bizleri akıl ve irade başta olmak üzere sayılamayacak nimet ve imkânlarla donatmış, bu nimetlerini ruh üflemek ile tamamlamıştır.
Bu özelliklerimiz bizi diğer yaratıklardan üstün ve Yaratanımız karşısında sorumlu kılmaktadır.
Bizler boş yere yaratılmadığımız gibi, başıboş da bırakılmış değiliz (Kıyame, 75/36). Allah’ın yeryüzündeki halifesi ve yaratılmışların en şereflisi olan biz insanlar, (Bakara, 2/30) herhangi bir yaratığa veya servete, şehvete, şöhrete kul, köle olmak için değil, en geniş anlamıyla yeryüzünde O’nun iradesi ve istekleri doğrultusunda yaşamak üzere yaratılmış bulunmaktayız.
Nitekim yüce kitabımız Kur’an, bizlerin Allah’a kulluk amacıyla yaratıldığımızı (Zâriyât, 51/56), dünya mutluluğunu elde edebilmemizin ve ebedî imtihanı kazanabilmemizin bu amacı gerçekleştirmemizle mümkün olabileceğini, Allah’ımıza sığınmadan, O’nun yardımını almadan bunu başaramayacağımızı haber vermektedir.
Yeryüzündeki her şey biz insanlar için yaratılmış (Bakara, 2/29) ve hizmetimize (Lokman, 31/20) verilmiştir. Bizlere verilen bu değer/önem karşısında akıl ve irade sahibi insanlar olarak bize düşen görev, yaratılış gayemize uygun davranmak, Yaratanımızı tanımak ve O’na Şükranlarımızı arzetmek için, ibadet/dua etmektir.
Özellikle bu Ramazan ayında, gündüzlerinde oruçla birlikte, gecelerinde teravih ve teheccüt’le beraber dualarımızla kulluğumuzun hazzını, huzur ve mutluluğunu yaşayalım.
Vesselam.
Kaynak:
Kur’an’dan Öğütler-1, D.İ.B
İlahiyatçı yazar Mehmet Gündoğdu, duanın önemine dair, kaynaklardan hareketle görüşlerini okuyucuları ile paylaşıyor.