Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Dr. Yeşim Yaprak Yıldız: Kürt meselesinde çözüm, çatışmanın ciddiyetini tanımaktan geçiyor

Gazeteci Mühdan Sağlam, Demos Araştırma Derneği’nin “Kürt Meselesinin Çözümsüzlüğünde Türkiye’de Toplumun Rolü: Kayıtsızlıktan Müdahilliğe” raporunun yazarı Dr. Yeşim Yaprak Yıldız ile çözüm/barış sürecini konuştu.

Dr. Yeşim Yaprak Yıldız: Kürt meselesinde çözüm, çatışmanın ciddiyetini tanımaktan geçiyor

Ekim ayında MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan süreç, bir heyetin İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesi, siyasi partilerle bir araya gelmesi, eski HDP Eş Başkanları Selahaddin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın ziyaret edilmesiyle sürdü. Önümüzdeki haftalarda İmralı heyetinin yeniden Öcalan ile görüşmesi bekleniyor. Siyasal alanda bunlar yaşanırken toplumun geneline hakim olan sessizlik dikkat çekiyor. Olumlu veya olumsuz bir toplumsal tepki görmek çok zor. Toplum sürece dönük neden sessiz, kayyım atamaları görüşmeleri nasıl etkiler? İktidardan gelen açıklamaları nasıl yorumlamak gerekiyor? Sürece ilişkin ısrarlı Suriye vurgusu toplumun tavrını nasıl etkiliyor?

Bu soruları ve toplumun tutumunu Goldsmiths, University of London Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olan, Demos Araştırma Derneği’nin “Kürt Meselesinin Çözümsüzlüğünde Türkiye’de Toplumun Rolü: Kayıtsızlıktan Müdahilliğe” raporunun yazarı Dr. Yeşim Yaprak Yıldız ile konuştuk.

Yıldız’a göre toplumun Kürt meselesine kayıtsız kalmasında Türklük kavramı ve vatandaşlık algısının inşası, resmi söylemi kayıtsız şartsız kabul eden itaatkâr ve militarist vatandaşlık anlayışı, imtiyazlarını riske atmama, konforundan ödün vermeme, hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam edebilmek için yaşanan bir bilmeme, duymama ve görmeme ihtiyacı gibi pek çok faktör etkili oluyor.

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin çağrısıyla başlayan ve DEM Parti heyetinin ziyaretleriyle devam eden süreç bir süredir "isimsiz" idi. Geçen hafta eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı ziyaret eden heyetten yapılan açıklamada; "Çözüm ve barış kavramları birbirine karıştırılıyor. Çözüm demokratik bir mücadeledir ve uzun zaman alır. Şu an için kurmaya çalıştığımız barıştır” denildi. Bu açıklamayı dikkate aldığımızda yaşanan bu gelişmeler gelecek açısından nasıl ipuçları veriyor?

Türkiye, geçmişte sonucu hüsran ve daha çok çatışmayla noktalansa da benzer deneyimler yaşadı. Bununla beraber hala belirsizlik üzerinden konuşulması elbette sürecin sahiplenilmesine engel oluyor. Adı ne olursa olsun iktidarın barış yönünde kararlılıkla konuşması, müzakerelerin içeriğinden öte bir güven oluşturacak. Heyetin açıklamasında ifade ettiği gibi bu aşamalı bir süreç.

 

 

Goldsmiths, University of London Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi  Dr. Yeşim Yaprak Yıldız

 

‘KÜRT MESELESİNİN DİĞER SORUNLARDAN NASIL AYRIŞTIĞI TESLİM EDİLMELİ’

Kürt meselesinin Türkiye’nin onlarca diğer sorunundan nasıl ayrıştığı teslim edilmeli ve bunun en önemli boyutu yıllardır süren şiddet, çatışma. Çatışmaya son verilmesi ve kalıcı bir barışın inşası tabi ki birbiriyle doğrudan ilişkili süreçler. Çatışmanın son bulması için yapılacak müzakereler kaçınılmaz olarak barış, adalet ve demokratikleşme adımları içerecek ancak 40 yıldır devam eden silahlı çatışmanın son bulması için tarafların bunun koşulları, temel prensipler üzerinde anlaşması gerekiyor. Herkesin de bu ilk aşamaya ciddiyetle ve özveriyle yaklaşması ve sahiplenmesi gerektiğini düşünüyorum. İktidarı bu adımı atmaya iten neden her ne olursa olsun Türkiye’de herkes bu savaşın 40 yıldır yarattığı ağır insani yıkımı teslim edip barış ihtimalini desteklemeli. Bu da ideolojik bütün ayrışmalara rağmen, geçmişten kaynaklı bütün güvensizliklere rağmen sabote edici, yüzeysel, spekülatif ve ciddiyetsiz yorumları değil barışta ısrar etmeyi gerektiriyor.

‘BARIŞIN İNŞASI GİDEREK DAHA FAZLA TOPLUMSAL KESİMİ, AKTÖRÜ İÇEREBİLİR’

Müzakerelerin sürmesi, koşullar konusunda anlaşılması, bunun yasal bir güvenceye oturtulması, siyasi mahkumların serbest bırakılması, bunlar ilk adımlar olarak görebileceğimiz unsurlar. Bunun ötesinde kalıcı, adil ve demokratik bir barışı inşa etmek tabi ki hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasıyla sağlanacak. Geçmişle yüzleşme ve hafızalaştırma çalışmalarıyla, Türkiye’de farklı toplumsal kesimlerin birbiri ile daha farklı ilişkilenme biçimlerini sağlayan sivil, kamusal alanlar yaratmakla olacak. Bu uzun soluklu süreç, giderek daha fazla toplumsal kesimi, aktörü içerebilir. Barışın nasıl kurulacağı da ancak bunların konuşulabileceği alanları yaratmakla başlayabilecek.

‘KÜRT MESELESİ KONUSUNDA TOPLUM YAYGIN BİR KAYITSIZLIK İÇİNDE’

Bu gelişmeler karşısında dikkat çeken toplumun geneline hakim olan sessizlik hali. Kürtler arasında güvensizlik hakimken toplumun diğer kesimlerinde ilgisizlik ve tepkisizlik diyebileceğimiz bir durum var. Toplumdaki bu sessizliği nasıl yorumlarsınız?

Bu sessizliği tarihsel bir bağlama oturtarak değerlendirmek gerekiyor. Öncelikle Kürtlerin güvensizliği gayet anlaşılır, buna rağmen Kürtler veya Türkiye’nin demokratik muhalif kesimleri en ufak bir barış ihtimaline yine sarılıyor, destek oluyor. Kürt meselesine karşı, yıllardır süren çatışmaya ve bunun ağır sonuçlarına karşı sessizlik ve kayıtsızlık maalesef yeni değil. Kürt meselesinde bugünkü siyasi hegemonya 90’larda oluşturuldu, bu kayıtsızlık medya ile eğitim kurumları ile egemen siyasi söylemlerle, yargı baskısı ile işlendi ve artık kemikleşti.

‘KÜRT MESELESİNDE BUGÜNKÜ SİYASİ HEGEMONYA 90’LARDA OLUŞTURULDU’

Ancak bir adım geriye gidip baktığımızda da bu sessizlik kabullenilmesi zor, şok edici bir sessizlik. Bazen naif bir biçimde hepimizin sorması gerekiyor: Nasıl olur da bir ülkede 40 yıldır devam eden, en başta Kürtler için çok ağır ihlallere neden olmuş, olmaya devam eden, ama aynı zamanda ülkenin geri kalanı için de hak ve özgürlükler anlamında, ekonomik alanda ciddi bir yıkıma neden olan bir meseleye karşı böyle kayıtsız kalınabiliyor? Nasıl ülkenin en öncelikli sorunu olarak tanımlanmıyor.

‘KAYITSIZLIKTA RESMİ SÖYLEMİ KAYITSIZ ŞARTSIZ KABUL EDEN, İTAATKÂR BİR VATANDAŞLIK ANLAYIŞININ ROLÜ VAR’

Peki bunun nedenleri ne?

Bunun nedenleri çok önceye uzanıyor tabi, Türkiye’de Türklük kavramının, vatandaşlık algısının inşası ile ilişkili. Elbette bu sessizlik ve kayıtsızlık Kürtlere yönelik şiddetin bilinmiyor olmasından kaynaklanmıyor, aksine aktif bir bilgisizlikten, sorunun etraflıca düşünülüp idrak edilmesine karşı bir dirençten de kaynaklanıyor. Bunda bir yandan resmi söylemi kayıtsız şartsız kabul eden, itaatkâr ve militarist vatandaşlık anlayışının büyük bir rolü var. Nasıl kendisini birebir ilgilendiren vergilendirmeden tutun da kamusal alanın kullanımı gibi gündelik hayatını etkileyen konularda bile hesap sorabilen bir vatandaşlık anlayışı yoksa böyle ağır yakıcı konularda olması da bir o kadar zor.

‘ADALETSİZLİĞİN, ŞİDDETİN, BASKININ OLDUĞU TOPLUMLARDA BİR SÜRE SONRA SORUNU ANLAMA, DİNLEME VE İFADE ETME BİÇİMİ ALT ÜST OLUYOR’

İtaatkâr ve pasif vatandaşlık anlayışından gelen unsurlar da tepkisizliği şekillendiriyor, ancak durumu tek başına açıklamıyor. Sadece toplum korkuyor, bilgisiz ya da çaresiz de demiyorum. Bunlar da var tabi ancak bu sessizlik ve kayıtsızlık değişen siyasi bağlamlarda aktif bilgisizlik ve müdahillik halini de alabiliyor. Charles Mills’e dayanarak ifade ettiğim aktif bilgisizlikten kastım basit bir bilgiye sahip olmama hali değil, imtiyazlarını riske atmamak, konforundan ödün vermemek, hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam edebilmek için yaşanan bir bilmeme, duymama ve görmeme ihtiyacına işaret ediyor.

Raporda da bahsetmiştim, adaletsizliğin, baskının, eşitsizliğin, şiddetin hakim olduğu toplumlarda düşünme, anlama, bilme ve ifade etme biçimleri de altüst oluyor, bir düşünsel yoksunluk oluşuyor.

‘İKTİDARDAN KARARLI AÇIKLAMALAR, ADIMLAR GELİRSE TOPLUMDA OLUMSUZ BİR TEPKİ OLUŞMAYABİLİR’

Geçmiş dönemlerden farklı olarak bu sefer hükümet toplumu hazırlama süreci öngörmüyor… Bunun zararı/sonuçları nasıl olur?

Buna iki aşamada yanıt vermek lazım. Öncelikle toplumu hazırlamaktan kastımızın ne olduğu önemli. 40 yıldır devam eden, hepimizin hayatını neredeyse ipotek altına almış bir sorunun çözümünde toplumu tekrar tekrar hazırlamak mı gerekiyor. Bir önceki süreçte gördük ki kamuoyunda öyle kayda değer negatif bir tepki yoktu. Gündelik ayrımcılık, baskı yaşanmaya devam ediyor ama barışı sabote edecek kitlesel girişimler siyasi bir öncü olmadan yaşanmıyor. İktidardan kararlı ve olumlu adımlar geldiği sürece şimdi olacağını da sanmıyorum.

Kürt meselesinin çözümüne toplumsal katılımı, kamuoyunun rolünü önce bir bağlama oturtmak lazım bence. Öncelikle şunu teslim edelim, genel olarak yerel ya da ulusal siyasete, doğrudan yaşam alanı ile ilgili alınan kararlara dahi çok sınırlı bir katılımı varken, Kürt meselesini algılama, düşünme, idrak kapasitesi yıllardır süren baskıyla iyice körelmişken, nasıl bir toplumsal katılımdan bahsedeceğiz. Benim için kamuoyunun bu süreçteki en önemli rolü öncelikle konunun ciddiyetini ve çözümün aciliyetini teslim etmesi ve bütün içeriğinden bağımsız bir şekilde çatışmalar bitsin, barış olsun, beraber yaşamanın koşulları sağlansın diyebilmesi. Bundan öte bir toplumsal katılım zaten demokratik bir alanın inşası ile mümkün.

 

Devamı >>>



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER