Entelektüel donanımına ve zarafetine saygı duyduğum bir fikir insanımızla hoş bir tartışmamız, daha doğrusu müzakeremiz oldu. Elbette hayli ortak fikir ve yaklaşımımız vardı; ayrıca onun sayesinde bazı kanaatlerimi tekrar gözden geçirme fırsatı buldum. O da nezaket gösterip benim yazılarımdan faydalandığını söyledi. Farklı düşündüğüm noktaları kendisiyle paylaştım; birkaç hususu yararlı olacağı kanaatiyle burada sizlerle de paylaşacağım.
***
1. Bu dostum, bir paylaşımında “Sıkça İslam dini küçük yaştaki kızların evlendirilmesine ruhsat verdiği iddia edilerek eleştiri konusu yapılmaktadır” diyordu. Sosyal medya vb. mecralardan gördüğümüz gibi gerçekten böyle eleştiriler yapan geniş bir kitle var. Fakat izlediğim kadarıyla genelde eleştirilerin hedefi “İslam dini” değil, küçüklerin evlendirilmesinin şeriat hukukuna uygunluğu gibi fetvalar veren ulema, hoca, şeyh… kesimidir. Ama geleneğimizde yüzlerce yıldan beri anılan kesimlerden bir “ruhban” sınıfı oluşturduğumuz için –tıpkı Ortaçağ Batı’sında olduğu gibi- biz de onlara yapılan eleştirileri İslam’a yapılmış sayıyoruz (fetvanın dogmalaşması).
2. Bir de buluğ (erginlik) çağı konusunda “biyolojik ve fizyolojik gelişme”ye mi, zihinsel gelişmeye mi itibar edileceği meselesi var. Bahsettiğim arkadaş, “Buluğ (erginlik) çağı olan biyolojik ve fizyolojik gelişmişlik hali kişiyi hukuk karşısında mükellef kılar…” diyor. Gelenekçi çevrelerin bu bakışı sorunlu. Her ne kadar fıkıh mirasında “biyolojik ve fizyolojik” gelişmişliğe itibar edilmişse de, modern dönemde zihinsel gelişmişliği gösteren “ayırt etme (temyiz) gücü” esas alınmaktadır. Nitekim “Türk Medeni Kanunu”nun 10. maddesinde “Ayırt etme gücüne sahip… her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır”; 11. maddesinde de “Erginlik on sekiz yaşın doldurulmasıyla başlar” denilmektedir.
Bildiğim kadarıyla ortalama gelişmişlik düzeyindeki hiçbir toplumda –Müslümanlar dışında- bu konuda tartışma yoktur. Devlet, iki gencin evliliğini onaylamak için ne yapacak yani; eski kitaplarda öyle yazıyor diye “Sende ‘biyolojik ve fizyolojik’ değişim oldu mu?” diye herkese tek tek soracak mı? Kızın annesine veya başka kadınlara mı havale edecek, gidin bakın diye? Yalan söyler veya söyletilirlerse ne olacak? [Nitekim gündemdeki olayda kemik yaşı testinde bile sahtekârlık yapıldığından, mağdur çocuk yerine 21 yaşında birinin teste sokulduğundan bahsediliyor.]
Ayrıca, insanların fizyolojisinin, biyolojisinin din ile ne alakası var! Kur’an’ın böyle konulardan söz etmesinin sebebi, devleti, hukuku olmayan ilk muhatap topluma o şartlara uygun bir düzen getirmektir, o kadar. Konunun din ile asıl alakası ise, bir insanın ömrü boyunca katlanacağı bir hayatın, onun “ayırt etme” yeteneğinin; yani bilincinin, aklının ve iradesinin henüz gelişmediği bir çağında, ilkel zihniyetli birileri tarafından bir erkeğe teslim edilmesidir. Bu tam bir “zulüm”dür ve zulüm bütün kültürlerde, dinlerde, hukuklarda şiddetle kötülenmiş, yasaklanmıştır.
3. “Küçük yaştaki çocuğu evlendirmek, o çağlar için haklı sebeplerinin olduğu söylenen bedevi “Arabın örfü”dür” gibi sözlerim de eleştiri konusu oldu; “örf başka, âdet başka; örf şer’î/hukuki bir kavram” denildi. Bunun üzerine TDV İslâm Ansiklopedisi’ne baktım. Her ne kadar “Adet” ve “Örf” terimleri ayrı maddeler olarak yazılmışsa da bunun sebebi, Ansiklopedi’nin hacmiyle ilgili zamanla genişletme yönünde anlayış değişikline gidilmesiydi. Yani bir bakıma “Örf” maddesi “Adet” maddesinin daha teknik bir yöntem ve üslupla genişletilmiş şeklidir.
Prof. Hayrettin Karaman’ın yazdığı “Âdet” maddesinde açıkça “hukukî bir kaynak olarak âdet ile örf arasında bir fark yoktur. Bu sebeple Mecelle, … bu iki terimi aynı manada kullanmıştır (md. 36)” denilmektedir. Prof. İbrahim Kafi Dönmez’in yazdığı “Örf” maddesinde ise “Bu iki lafzın birbiri yerine ve aynı anlamı belirtmek üzere ‘örf ve âdet’ şeklinde kullanımı oldukça yaygındır” ifadesi yer alır. Sayın Dönmez, aynı maddede kendisi de “örf ve âdet hukuku”, “örf ve âdet kuralı” örneklerinde görüldüğü gibi bu iki kelimeyi birçok defa bir arada ve aynı anlamda kullanmıştır.
Sonuç olarak “Küçük yaştaki çocuğu evlendirmek bedevi Arabın örfü”dür” demekle “adetidir” demek arasında fark yoktur. Yani bu uygulama, Hz. Peygamber’in tabiriyle “sünnet-i seyyie” (kötü adet)dir; “sünnetü’l-İslam”dan değil, “sünnetü’l-Arab”dandır; sonradan ulemamız bunu İslam’a yamamıştır.