Frase’nin “dört gelecek” ihtimali arasına bolluk ve eşitliğin bileşimi mahiyetinde bir “komünizm”i katması, çok uyarıcı, hattâ uyandırıcı sayılmalı
Peter Frase’nin Dört Gelecek kitabı (Koç Üniversitesi Yayınları, çeviren: Akın Emre Pilgir), tıpkı Marx’la Engels’in Komünist Manifesto’su gibi, ortalıkta hayaletlerin gezindiğini bildirerek başlıyor; bir değil iki hayalet var bu defa: “Dünyada 21.yüzyılda iki hayalet geziniyor: ekolojik felaket ve otomasyon hayaletleri.” Yazarın kitabın adına iliştirdiği lejand, kimilerine başlıbaşına dünyanın sonu olarak gözüken, dolayısıyla ne pahasına olursa olsun engellenmesi gereken, oraya nasıl ulaşılacağına dair kafa yormayı çoktan bırakmış kimilerinin de gönülden arzusunu ifade eden bir insanlık durumu üzerine düşünmeye çağırıyor bizi: “Kapitalizmden sonra hayat”.
Geleceğin eşitlikçi-özgürlükçü toplumsal ilişkilerini, kendini her türlü “zincir”den kurtarmış bireylerin esas olarak karşılıklı insanî tatmini, manevî zenginliği amaçlayacak faaliyetlerini, davranış tarzlarını bizzat barındırması gereken siyasî hareketler oluşturma fikri, düzenin en sıkı karşıtlarınca bile şu dünya üzerinde gerçekleştirilebilir hedefler arasından çıkarıldığı için “alternatif” lafı eskisi kadar yüklü ve zengin anlam taşımıyor. Oysa bırakın gelecek üzerine fikir yürütme işlemini, düzen değiştirmeyi amaçlayan herhangi bir siyasî faaliyet bu kavramsız yapılamaz. Frase’nin kitabı Dört Gelecek, alternatif kavramını siyasî hayata yeniden kazandırmayı sağlayabilecek bir deneme. Hoş, herhangi bir anlamlı siyasî çaba yürütebilmek için de baştan gerekli, hattâ şart, zaten şart, ama alternatif yerine müzmin muhalif olmayı seçmiş hareketlerin kaybetmeye mahkûm yan rol oyuncuları olarak yeraldığı 21. yüzyıl siyaset alanına bu hayatî yoksunluğu sürekli megafonlarla haykırmak gerekiyor. Cami hoparlörleri bu iş için ödünç verilmeyeceğine göre…
Sosyal bilimle kurmaca
Siyasette alternatif kavramına ve, evet, ruhuna tekrar kavuşabilmek için, sanırım öncelikle, bir temel saplantıdan kurtulmak gerekiyor: İnsanlığın eşitlik-özgürlük içerisinde yaşayacağı güzel geleceğe asla kendiliğinden ulaşılmayacak. Kapitalizm kendiliğinden yıkılmayacak. Bildiğimiz anlamıyla kendini yıkıma sürüklediği şu zaman diliminde, çünkü, kendine alternatif üretemeyecek. Eşitsizlik ve adaletsizlik kurumları kendilerini muhafaza etmek, itirazı yok etmek için başka türlü örgütlenecek, gerekirse insanlığın bugün tasavvur edilemeyecek büyüklükteki kısmı gözden çıkarılacak, gerekirse yüzyıllar içerisinde ulaşılmış ve kaçınılmaz üstünlük yüklenen “insanî” sıfatının medenî içeriği iptal edilecek. Ama kapitalizmin yıkıntısından eşitlik-özgürlük doğmayacak. Bu, ancak öyle bir içeriği cisimleştiren bir alternatifin varolması halinde mümkün. O alternatif de ancak bilinçli insanî çabayla yaratılabilecek. Umuyoruz yani.
Frase de umuyor. Hattâ temelde dört farklı gelecek ihtimalinden ikisini komünizm ve sosyalizm diye adlandırıyor. Yazarın yaptığı, günümüzün eğilimlerini inceleyip mantıkî uzantılarına vardırmak, hangi eğilim baskın çıkarsa nasıl bir toplumsal ortama varacağımıza dair öngörülerde bulunmak. Frase, belgesel-deneysel sinemacı, eleştirmen ve hoca Thom Andersen’in akıl yürütmesini aktarıyor, kendisinin bu kitapta ne yaptığını açıklarken: “Belgeselleri dramatik niteliklerinden ötürü takdir edebiliyorsak, belki kurgusal filmleri de belgesel ifşalarından ötürü takdir edebiliriz.” Frase, “bu içgörüyle düşünme gayretinde”, kendi ifadesiyle; kitabının bütünüyle “kurmaca-dışı” olmadığına dikkat çekiyor. Bu sayede sağladığı serbestlikle rahatça akıl yürütüyor, ihtimallerle oynuyor. Kitap bu nedenle çok cazip ve bereketli. Yazarının tarifiyle, “gelecekteki siyasî çatışmalarımızın içinde kendini göstereceği olasılıklar uzamını keşfe çıkmak için sosyalbilimlerin araçlarını spekülatif kurmacanın araçlarıyla birleştirerek kullanma girişimi”.
Belirleyiciler: otomasyon ve çevre
Peter Frase, toplumsal gelişimin somut koşullarına bakıldığında karşımızda beliren ihtimalleri dört etkenin bileşimleriyle elde ediyor: bolluk, kıtlık, hiyerarşi, eşitlik. Bollukla eşitlik biraraya gelirse, geleceğimizde komünizm diye adlandırabileceğimiz bir toplum hayatı görülüyor. Eşitlik, bolluk yerine kıtlıkla çift oluşturursa, bizi sosyalizm bekliyor. Öbür taraftaysa, görece iyi ihtimal, bollukla hiyerarşinin meydana getireceği, Huxley’vârî -Cesur Yeni Dünya- bir yumuşak itaat toplumu. En kötüsü, hem kıtlık hem hiyerarşinin acımasız egemenliği.
Frase, bunlardan hangisine varılacağını iki ana etken kümesinin belirleyeceğini düşünüyor. İlki, çevre “mesele”si; bu, “iklim değişikliği ile kaynak kıtlığının sonuçlarının ne kadar kötü olacağıyla ilgili”. İnsan faaliyetinin şüphesiz bir ölçüde etki edebileceği bir alan bu. Ancak iklim değişikliği toplumların nasıl örgütlendiğinden, neyi üretip neyi tükettiğinden, kabaca, insanın yeryüzünde yarattığı tahribattan bağımsız olarak da karşı konamaz bir etken haline gelebilir.
İkinci konu, hernekadar artık neredeyse tercihlerimizden bağımsızlaşmış, mecburî ve âdetâ nesnel hale gelmiş görünse de, gerçekte insan eyleminin ve yalnız onun doğrudan sonucu olan otomasyon. Egemen insan ideolojisi, insanın kendini, doğayı ve onunla ilişkisini kavrama tarzı, hep daha fazla otomasyonu, yerimize makineleri çalıştırmayı “eşyanın tabiatı” saymaya eğilimli. Fakat sınıf ayrımı ve karar verme gücü-kapasitesi bakımından insanlar arasında varolan eşitsizlik tam da bu alanda işleri fena karıştırıyor. Çünkü gerçekte -belki zaman zaman insanın yeryüzündeki yaşama koşullarının zararına olarak, yine de- bütün insanlığın refahını yükseltebilecek otomasyon, sınıfsal ayrımları uçurumlara dönüştürüyor, başlıbaşına egemenlik ve eşitsizlik aracı haline gelebiliyor. Ancak sonucunu siyasî-toplumsal mücadelenin belirleyebileceği bu çatışmadan bağımsız olarak, temeldeki otomasyon eğilimi gücünden yitirmeden hep sürüyor.
“Zenginler” iktidarlarını koruyabilirlerse...
Frase’nin dört etkenli bileşimleri bu iki ana eğilimin belirlediği zemin üzerinde hayat buluyor. “Zenginler iktidarlarını koruyabildikleri ölçüde, onların otomatikleşmiş üretimin nimetlerinden faydalandığı, geri kalanımızın -eğer sağ kalabilirsek- ekolojik yıkımın bedellerini ödediği bir dünyada yaşayacağız,” diyor yazar. “Sınıf iktidarı meselesi (…) günümüz dünyasına hâkim büyük zenginlik, gelir ve siyasî güç eşitsizliğine karşı mücadelemizin nasıl sonuçlanacağında düğümlenir.”
Eğer güç dengesi “zenginler” aleyhine değiştirilebilirse, “daha eşitlikçi bir dünyaya yaklaşabilmek” mümkün olacak; “geleceği karakterize eden şey”, böylece, “müşterek bir fedakârlıkla müşterek bir refahın belli bir bileşimi” olacak; elbette “ekolojik boyutta hangi noktada olduğumuza bağlı olarak”.
Frase, “komünizm” diye adlandırdığı en güzel gelecek ihtimalini ortaya sürerken, solun genellikle girmekten kaçındığı, oysa alternatif tariflerinde merkezî yer tutması gereken konuyu sık sık hatırlatıyor: zorunlu çalışmanın olmadığı yerde hem üretim nasıl yönetilecek hem de insanlar bugün “boş zaman” diye adlandırdığımız, oysa öyle bir toplumda günün olağan akışı sayılacak zamanda ne tür faaliyetler yapacak? Sonra, “kapitalizmin büyük anlatısıyla biçimlenmeyen bir dünyada ne tür hiyerarşilerle çatışmalar yaşanacak”? Baskı, adaletsizlik ve eşitsizlikle güncel mücadele, bunun sık sık zulme karşı direniş aciliyeti kazanması, düzen karşıtı hareketleri bizzat alternatif oluşturma nosyonundan uzaklaştırdığından, içi bu tür soruların cevaplarıyla doldurulacak alternatif ve onun hedef olarak câzibesi, konu başlığı olarak bile açılamıyor. Frase’nin “dört gelecek” ihtimali arasına bolluk ve eşitliğin bileşimi mahiyetinde bir “komünizm”i katması, bu nedenle çok uyarıcı, hattâ uyandırıcı sayılmalı.
Yazarın eşitliği kıtlıkla birleştirerek ürettiği “sosyalizm” ise, şüphesiz, “herkesten yapabildiği kadar, herkese yapabildiğinin karşılığı” ilkesini akla getiriyor. Frase de, derdinden vazgeçmeyen, ama “böyle de olmaz” diyen birçok insan gibi, “doğa ve piyasa ile ilgili bazı eski sol sloganlar”dan kurtulmak gereğine işaret ediyor, “doğanın fetişleştirilmesi”nin de, “piyasa nefreti”nin de “kapitalizmin ötesinde ekolojik olarak istikrarlı bir dünya inşa çabası” için yeterli olmadığını söylüyor. Özel olarak sosyalist hareketlerin, genel olarak “sol”un, hemen bütün dünyada, bilgeliğinin hem kaynakları hem ifadeleri saydığı, kendisini baştan fikren üstün kıldığına inandığı bazı hükümlerin düpedüz dogmalara dönüştüğünü kabul edip, sözlüğünden çoktan çıkardığı alternatif kavramına yeniden sarılması şart. Tabiî bunun için bu kavramı da günün koşullarına göre, insanlık durumundaki hâkim eğilimleri gözeterek yeniden tasarlaması gerekecek.
Bu işlem esnasında yalnız yaklaşan çevre felaketini, insanlığı totaliterizm yoluna sokmuş ilerleten otomasyon hamlelerini, aşılamaz gözüken muazzam eşitsizlik ve sınıf ayrımlarını değil, ulaşılmış aşamada eşitlikçi, adaletli bir düzeni pekâlâ mümkün kılan koşulları da ilk elde hesaba katmak şart. Bugün, giderek en değerli araç-meta haline gelen bilgi dahil, insanın ürettiği ne varsa, kimseyi de yoksunluğa, kıtlığa düşürmeden, son ferde kadar bütün dünya nüfusuna paylaştırmak mümkün. Böyle bir eşitlik zemini ve paylaşımın somut imkânı insanlık tarihinde ilk defa oluştu. Böyle bir zemin elle tutulur gözle görülür halde yokken, henüz sadece bir ütopik idealken bile cüret ve cesaret edilebilmiş alternatif gelecek tasavvurlarının bugün düzen karşıtı hareketlerce fantezi muamelesi görüyor oluşu, totaliter teknolojik esaret toplumu gibi bir yere süreklenişimizin nedenleri arasında sayılmaz mı?
Nereye gidiyoruz, nereye gidebiliriz, gitmeyebilir miyiz? Frase’nin Dört Gelecek’i çok güzel düşünme fırsatları sunuyor.
P24 Blog