Kemalist dayatmacılık son dönemde atağa geçmiş halde. Gerek toplumsal kesimler gerekse de kurumlar baskı altına alınıp, yönlendirilmeye çalışılıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) da son dönemlerde daha önce olduğundan fazla bir şekilde bu dayatmaların hedefinde. Kemalist tapınma kültürünün öne çıkarttığı belli zaman ve kutlamaların DİB tarafından da dikkate alınması ve öne çıkartılmasına yönelik baskılar artmakta.
Bu hafta 10 Kasım dolaysısıyla DİB’in camilerde Mustafa Kemal’i anıp, anmadığı hususu muhtemelen yine çokça tartışılacak. Aslında Kemalistler de tapındıkları ismin dinle diyanetle bir alakasının olmadığını, bilakis dini toplumsal hayatın tamamından tasfiye etmeye çalıştığını iyi biliyorlar. Ama buna rağmen iktidarın kendilerinde olduğunu gösterme saikiyle camilerin de tahakküm alanlarının haricinde olmadığını vurgulama maksadıyla hutbelerde Mustafa Kemal’den söz edilmesi gerektiği tezini ısrarla gündemde tutuyorlar.
DİB de zaman zaman bu yöndeki baskılar karşısında boyun eğen bir tutum sergiliyor. Nitekim en son 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla aynı senaryo tekrarlandı. Cuma hutbesinde Cumhuriyet kutlaması yapılmadığından ötürü şirretçe bir kampanya yürütülmesi sonucunda DİB 29 Ekim’de bir bildiri yayınlayarak şenliğe dahil oldu.
Aynı tutumun önümüzdeki hafta gündeme gelecek olan 10 Kasım vesilesiyle bir kere daha sahneleneceğini tahmin etmek zor değil. Bakalım DİB bu kez nasıl davranacak? İslam’ın açık hükümlerine uyarak cahili dayatmaya direnecek mi yoksa zulme, cahiliyeye, dayatmaya boyun mu eğecek?