Cemiyetin (1) Türkiye'de ilk üyesi Mason olarak bilinen gazeteci-yazar Ahmet Emin Yalman, ikinci üyesi Arusi Şeyhi Ömer Fevzi Mardin’di. Cemiyeti Türkiye'de Manevi Cihazlanma adıyla kuran kişi, dönemin İstanbul Valisi Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay'dı, yönetim yeri Beyoğlu'ndaydı, "Kamu
Yararına Dernekler" listesindeydi, vergiden muaftı bunun yanında devlet bütçesinden para yardımı alıyordu, resmi adı 'Circle D'orient' olan 'Büyük Kulüp'ün çoğu Mason, Roteryan ve Lions olan üyeleri Manevi Cihazlanma Derneğine de üye oluyorlardı!
Örgütlendiği her ülkede başka başka kimliklerin maskesini takan örgüt, o ülkenin kutsal metinlerinin arkasına saklanarak faaliyetlerini sürdürüyor, ancak kendi gizli gündemi için çalışıyordu.
Dr. Buchman’ın yeni dininin dört prensibi vardı (2):
- Mutlak Doğruluk/ Mutlak Namusluluk
- Mutlak temizlik
- Mutlak Diğerkâmlık
- Mutlak Sevgi
Her dinin, her inanışın, her felsefi düşüncenin kolayca kendine mâledebileceği bu prensipler İslam coğrafyasında da işe yarıyor, özellikle sufizmin / tasavvuf akımlarının ölçü olarak belirlediği Nefsin Murakabesi ve Sükûnu ilkesiyle kolayca örtüşüyordu.
Yeni bir ahlak nizamı kurma iddiasındaki örgüt, doğru ve adalete uygun davranmakla, her işte olduğu gibi düşüncede de temiz olmakla, bencillikten kaçınarak kayıtsız şartsız diğerkâm olmakla, kıskançlıktan kurtularak herkese iyilik yapmakla ve tevazuya bürünmekle bu nizamın kurulacağına inanmaktaydı!
Bütün bunların olabilmesi için de sihirli bir tanımlama olarak değerlendirdikleri ‘Değişim’ kavramının üzerinde özelikle duruyorlardı. Tarikatın üzerinde en çok durduğu kavram olan Değişim yeni ahlak nizamının anahtarıydı. Nitekim Rad Suresi 11. Ayette de ‘İnsan kendini değiştirmedikçe Allah onlar hakkındaki hükmünü değiştirmez’ denilmekteydi. Örgüt, ihtiyaç halinde örgütlendiği toplumun bütün kutsal metinlerini kolaylıkla kullanabilme yeteneğine sahipti! (3)
Değişim kavramı sadece bir düşünce olarak kalmıyor, somut olarak örgüte bağlanmış toplumlar üzerinde de etkisini gösteriyordu. Japonlar bu değişimin trajikomik bir örneğiydi. Japon tarikatçılar 2. Dünya savaşına katılmaları sebebiyle Amerikalılardan özür diliyor, Japonya’ya atom bombası atılmasının sorumluluğunun kendilerinde olduğunu belirtiyorlardı:
‘Vaktiyle militarist, tecavüzcü bir siyaset takip edip, kendileri ‘Pearl Harbour’ baskınıyla, ikinci dünya harbine katılmamış olsalardı, bu felakete uğramayacaklarını, açıkça itiraf etmekte ve atom bombası infilakıyla hayatlarını kaybeden kardeşleriyle, geride kalan ve hala, atom infilakının tevlit ettiği birçok maluliyetlerle ıstırap içinde yaşayan Hiroshima’lı hemşerilerine, intikamınız alınacaktır gibi öteden beri alışılan bir ifade ile hitap etmeyip, bir daha böyle bir hatayı irtikap etmeyeceklerini ve kendi kusurlarını itiraf etmek insanlığını göstermiş olmaktadırlar.’ (4)
Örgüt bağlılarını ‘manevi’ açıdan terbiye ederken aynı zamanda örgütün gücünü göstermek için mensuplarının bulundukları ülkelerde önemli görevler üstlendiklerini de bir ikna metodu olarak kullanmaktadır. Bir nevi rüşvet öncesi avans verilerek birlikte hareket ederlerse parlak bir kariyerin kendilerini beklediği söylenmektedir:
‘Manevi Silahlanma prensiplerine inananlardan birçoğu bugün, milletlerarası veya milli işlerin başındadırlar. Yıllarca evvel atılan fikir tohumları, şimdi her yerde filizlenmektedir. Her şeye rağmen, istikbale ümitle bakmamak için bir sebep yoktur. (Siz, karacık bir tohum parçasını toprağa atınız, Allah onu yeşertecektir.)’ (5)
MRA ‘Büyük İnsanlık İdeali’ için hareket ettiğini söylese ya da dünyanın farklı ülkelerinde insanları din, dil, ırk ayrımı gözetmeden soft kavramlarla kandırmaya çalışsa da zaman zaman ağzındaki baklayı kaçırmaktadır. Dr. BUCHMAN 1 Temmuz 1958 tarihli ABD-Mackinac adası toplantısında dünyanın hasta olduğunu, tedavi edilmesi gerektiğini, bu hastalığın şifasının MRA’da olduğunu söyler. Dr. Buchman’ın konuşmasını alkışlarla karşılayan dünyanın birçok ülkesinden gelen katılımcılar kendi ülkelerini de kapsayan bir tedavi ve şifa öngörüldüğünü düşünmektedir. Oysa aynı toplantıda Batı Almanya Şansölyesini temsilen konuşan Dr. KRUSE birleşik bir Avrupa kurma idealini ağzından kaçıracaktır (6):
‘Moral değerlere dayanan, bir Avrupalılar birliğinin kurulmasına, bugünkü kadar hiçbir zaman ihtiyaç duyulmamıştır. İçinde hürriyetin ve kardeşliğin hüküm süreceği bir Avrupa’nın meydana gelmesi, ancak milletlerin birbirlerine karşı ne gibi manevi angajmanları bulunduğunu bildikleri ve buna inandıkları zaman mümkün olacaktır. Böyle bir birliğin kurulması için tarafınızdan sarfedilen teşvik edici gayretin kıymeti büyüktür. Dünya üzerinde sulhu, devamlı kılmak hususunda Frank Buchman’ın yaptığı mücadelede tamamıyla onunla beraberim. Bu çabalara devam edilmesi elzemdir. Bu bakımdan eğer önümüzdeki aylarda, bizzat Avrupa meselelerine hususi bir ehemmiyet atıf edilirse pek çok memnun olacağım’
Dr. KRUSE’nin konuşması da büyük alkış almış ve nedense Ortadoğu, Afrika ve Asya’dan gelen katılımcıların hiç biri madem Avrupa Birliği kuracaksınız biz neden buradayız dememiş, üstelik dünya barışından, sevgiden, tevazudan, eşitlikten, iyilik ve güzellikten bahseden bir örgütün neden bölgesel bir kamplaşma kurmayı düşündüğünü sorgulamamıştır! Dr. Kruse’un konuşmasında belirttiği Frank Buchman’ın böyle bir birliğin kurulması için sarfettiği teşvik ve gayret ifadeleri bile katılımcıların dikkatini çekmemiştir.
Türkiye’de Manevi Silahlanma
MRA’nın Türkiye’deki faaliyetleri 1940’lı yıllara kadar dayanmaktadır. Farklı isimler ve doktrinler adı altında yürütülse de Tarikatın Türkiye’de var olduğu ve sempatik yollarla eğitim sistemi dahil sosyal hayatı yönlendirmeye çalıştığı bilinmektedir. MRA’nın 1948 yılında gerçekleştirdiği CAUX toplantısına Türkiye’den de bir heyet davet edilmiştir.
Türk heyetini toplantıya davet etmek üzere iki İngiliz askeri Türkiye’ye gönderilir. Bu askerlerden biri Kut’ül Amare zaferinde Osmanlı Ordusu tarafından esir alınan General CHANNER’dır. Diğer asker ise İngiliz ordusunda hava albay olan Edward Howell’dır. Albay Howell 2. Dünya savaşında Almanlara esir düşmüş, bir şekilde Türkiye’ye iltica ederek Türk Hava Kuvvetlerinde mütehassıs ve eğitmen olarak çalışmıştır. Her iki askerde MRA’nın en sadık kullarındandır. Her iki askerde çok iyi derecede Türkçe bilmektedir. Özellikle Albay Howell’ın Türk Hava Kuvvetlerinde görev yapmış olması MRA’nın ordu içerisinde dernek kurulmadan çok daha önce örgütlendiğini göstermektedir!
Türkiye’de tarikatın kuruluşu resmen gerçekleştirildikten sonra yapılan ilk iş İsviçre'deki Moral Re-Armament örgütünün yayınladığı ‘The Vanishing İsland’ kitabını Babür NUTKU çevirisiyle ‘Kaybolan Ada’ ismiyle yayımlamaktır. Kaybolan Ada tarikat propagandası için hazırlanmış ve tarikatın ilkelerini en iyi anlatan tiyatro eseri olarak adlandırılmaktadır. Tarikat Kaybolan Ada ile birlikte 10’un üzerinde tiyatro eseri yazmış ve sergilemiştir. Tarikatın örgütlendiği her ülkede yaptığı ilk iş Kaybolan Ada eserini yayımlamak ve sergilemektir. Eseri kendisi temsil edemeyen ülkelere MRA kendi ekibiyle gelmekte ve ülkenin birden çok şehrinde tiyatro eserini sergilemektedir. Nitekim bu eser ilk kez 5 Ağustos 1955’te CAUX’ta temsil edilmiş, aynı yıl 27 Ağustos tarihinde İstanbul Şan Tiyatrosunda, 30
Ağustos’ta Ankara Büyük Tiyatro’da oynanmıştır (7). Bu temsil bile Tarikatın Türkiye yapılanmasını ne kadar önemsediğini göstermektedir. Aynı eserin, İngiltere’de, Amerika’da, Japonya ve Hindistan’da çeşitli şehirlerde sergilendiğini bunun yanında Tahran, Bağdat, Kahire Atina gibi yakın coğrafyalarda gösterildiğini belirtelim.
Türkiye’de Manevi Cihazlanma Cemiyetinin resmi/gayri resmi faaliyete başlamasıyla birlikte bir değişiklik daha yaşanır. Ülkede Komünizmle mücadele dernekleri hızla kurulmaya, mantar gibi çoğalmaya başlar! Bunlardan biri de 1963 yılında Kurulan Komünizmle Mücadele Derneği Erzurum Şubesidir. Şubenin kurucularından biri de Fetullah Gülen’dir. 1963’e kadar 9 şubesi bulunan komünizmle mücadele derneği 1968 yılına gelindiğinde 141 şubeye ulaşmıştır.
İsviçre –ABD merkezli Manevi Cihazlanma Cemiyeti (MRA) bütün dünyada iki şey için çalışıyordu. Komünizm karşıtlığını örgütlemek ve Dinler Arası Diyalog projesini hayata geçirmek!
Merkezi İsviçre’de bulunan (MRA), bu amaç için 1959 yılında Menderes’le görüşerek RECONCİLİATİON PROJESİ’ni (tüm dinlerin ortak bir üst potada uzlaşması) sundu!
Bu teklif son derece ilginç maddeler içeriyordu. Buna göre:
İstanbul üç büyük dinin merkezi yapılacak,
Ayasofya Hıristiyanlara verilecek,
Süleymaniye hilafet merkezi yapılacak,
Ve Tophane’deki sinagog açılarak, üç büyük dinin merkezi haline getirilecekti. (8)
Bu tarihten itibaren de Türkiye’de Dinlerin Birleştirilmesi / Diyalog projesi adı altında yayınlar artmaya başladı. Özellikle 1962-1963 yıllarında artış gösteren bu yayınlar Türkiye’deki Mason örgütler tarafından çıkartılıyordu. Masonlar bu dönemde ‘Bilim Allah’ın varlığını ispat ediyor’ sloganıyla İslami camiaya yanaştılar. Bu eksende kendilerine partner bulmaları çok da zor olmadı. ‘Sızıntı’ ve benzer çizgide yayın yapan dergileri hatırladığımızda bu dergilerin hangi misyon ve motivasyonla yayın yaptıkları daha iyi anlaşılacaktır. Bu gurup bu temasla birlikte Ilımlı İslam ve Diyalog projesinin Türkiye’de aktörlüğüne de soyunacaktır.
Manevi silahlanma tarikatı başarısını her ülkede o ülkenin hassasiyetlerine göre biçim alabilmesine borçluydu. Cemiyet İran’da Şii, Türkiye’de Sufi-Mevlevi-Bektaşi, Hindistan’da Budist, Amerika’da Evangelist, Japonya’da Şintocu, İtalya’da Katolik olabiliyordu.
Bir sivil toplum örgütü gibi sinsice insanlığın bünyesine sirayet eden tarikat askeri alanda da çalışmalarını ihmal etmedi. Öyle ki, NATO’da, Frank Buchman’ın doktrini bir ders olarak askeri sisteme monte edilmişti. NATO üyesi ülkelerde ‘’Askeri Kuvvetlerde Moral’’ adı ile okutulan ders ile geleceğin kadroları bir projeye uygun olarak dizayn ediliyordu. Bu kitap içerik itibariyle 1942 yılından itibaren Türkiye’de de askeri okullarda okutuldu. Erkan-ı Harp hizmetinde propaganda ve psikoloji uzmanı olarak görev yapan Faik Türkmen, bu dersin öğretmeni olarak görev yapıyordu. Faik Türkmen, bir araştırma için yurt dışına gönderilmiş burada MRA’nın eğitiminden geçerek bu projenin askeri doktrinini benimsemiş bir isimdi.
Manevi Cihazlanma Derneği’nin Türkiye’deki faaliyetlerinin 1967 yılında derneğin kapatılması ile sonlandırıldığı ifade edilmektedir. Oysa 1977 yılında basılan örgüte ait bir kitap Tarikatın faaliyetlerini kapatıldıktan on yıl sonra bile sürdürdüğünü göstermektedir.
MRA’nın CAUX ilkeleri olarak ifade ettiği dört ilkeden sonra üzerinde en çok durduğu kavram ’DEĞİŞİM’dir. İnsanları Değiştirme Sanatı adlı kitap cemiyetin varlık gösterdiği her ülkede tercüme edilerek yayınlanmakta ve bu kitaba kutsal bir metin gibi saygı gösterilmektedir.
İnsanları Değiştirme Sanatı iyilik, diğerkâmlık, sağduyu, sevgi gibi kavramlar üzerinden Ruhçuluk akımını organize etmektedir. MRA örgütlendiği her ülkede ruhçuluk akımını başlatır ve bu akıma makbul bir önder seçerdi. Türkiye’de bu akımın lideri Bedri Ruhselman’dı (9). Bedri Ruhselman’ın akıl hocalığını yapan isim ise Jeane Dixon’dı. Dixon, 3 Amerikan başkanına danışmanlık yapan nadir kadınlardan biriydi. Bununla birlikte birçok siyasetçi ve bürokratın kişisel astrologluğunu ve danışmanlığını yapıyordu. DİXON, MRA’nın en ateşli üyelerinden biriydi.
Türkiye’de Peygamber olarak ilan edilen Enis Behiç Koryürek’in de temas ettiği isimlerden biriydi Bedri RUHSELMAN (10). Enis Behiç KORYÜREK, RUHSELMAN’ın ruh çağırma seanslarından sonra kendini ‘Peygamberliğe’ kadar götüren yanlış yollara sapmıştı.
Ruhselman, 1920 yılında Prag Konservatuarına kabul edildikten sonra Avrupa’da tanıştığı ruhçuların etkisinde kalmış, uzun süre medyumluk, cincilik, ruhçuluk üzerine kafa yormuş ve seanslara katılmıştı. Türkiye’ye döndükten sonra Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneğini kurdu. Bu dernek vasıtasıyla ruh çağırma/cin çağırma faaliyetlerini sürdürdü. Bir süre ‘İç varlık’ dergisinde ruhçuluk üzerine yazılar yazdı ardından 1952 yılında ‘Ruh ve Kainat’ dergisini çıkardı.
Hayatının son yıllarında Ruhselman ‘Önder’ adlı yüksek bir varlık tarafından kendisine kitap yazdırıldığını söyledi! 1958 Eylül ayından 1959 Ağustos ayına kadar ‘Önder’den aldığı bilgilerle günde 20 saat çalışarak ‘İlâhi Nizam ve Kâinat’ kitabını yazdı!
Bedri RUHSELMAN kitaba yazdığı önsözde kitabın kendisine yüce bir varlık tarafından yazdırıldığını, kendisinin sadece düzenleme yaptığını söyleyecekti. Ruhselman da vahiy alıyordu! Ona göre; ‘Bu eser hiçbir zaman benim eserim değil, Yukarı’nın eseri’ idi.
MRA’nın destekleriyle bütün dünyada olduğu gibi bir anda Türkiye’de de ruhçuluk popüler olmaya başladı, ruh çağırma seansları, ruhçuluğu anlatan yayınlar ve dergiler mantar gibi çoğalıyordu.
Ruhçuluk cereyanı ile örgüt üç kesimi hedefe alıyordu. Sosyete ve Sanatçılar, Gayrimüslim kesim ve Müslüman ahali. Her grup için ayrı ayrı ruh çağırılıyor, her grubu kendi hassas noktalarından yakalıyorlardı. CHP’liler için Mustafa Kemal’in, Alevi’ler için Hacı Bektaş’ın, Sufiler için Mevlana’nın ruhu çağrılıyor; politik akımların etkisindeki gruplar için de bilinçli tercihler yapılıyordu. Sosyalistler için Stalin, Nazistler için Hitler en çok ruhuna rağbet edilen liderlerdi. Sanatçılar ve toplumda iz bırakan saygın isimler de ruh çağırma seanslarında ihmal edilmeyen karakterlerdendi.
İstanbul fısıltı gazetelerinde kulaktan kulağa yayılan ruh çağırma seansları, sonunda istenen etkiyi oluşturmuş toplumun farklı kesimlerinden birçok insan etki altına alınmıştı.
Tarikat, ruh çağırma seanslarında insanları etkileyebilmek için çeşitli numaralar kullandı. Türbelere bakır kablolar çektirerek, türbede yatan kişiyle manyetik bağ kurulduğunu iddia ediyor, ölüyü bu kablolar vasıtasıyla yakınlarıyla görüştürmek gibi yollar deniyorlardı. Bu iş için merkez seçilen yerlerden biri Eyüp Sultan’ın türbesiydi. Türbelere bakır kablolar çekip, elektro manyetik alan oluşturarak türbedeki mevtalarla transa geçilebileceğini iddia eden ruhçular, bu iletişimi sağlayabilmek için mühendis müritlerine elektrik projeleri çizdiriyor, bu çizimler çevrimiçi dergilerde ‘bilimsel’ makalelerle yayınlanıyordu!
Ruh çağırma seansları gizli yapılır her önüne gelen bu seanslara davet edilmezdi. Daha çok masonlar tarafından organize edilen bu seanslar için masonlar kendi matbaalarında davetiye bastırır gün saat tarih ve çağıracakları ruhu elle yazıp, toplantıya davet edilecek isimlere el altından ulaştırırlardı.
MRA’ya Ne Oldu?
Hem Türkiye’de hem de tüm dünya çapında örgütlenmesini titizlikle sürdüren MRA, kimi ülkelerde legal yolla kimi ülkelerde ise illegal şekilde varlığını uzun yıllar sürdürdü.
Gerektiğinde aynı amaç için farklı isimler altında dernekler kurmaktan çekinmedi.
Tarikatın kurucusu ve önderleri birer birer ölmeye başlayınca geride kalan lider kadro onları kontrol edip yöneten CIA ve NATO talimatıyla biçim değiştirme kararı aldı. 2001 yılında Manevi Cihazlanma Cemiyeti (Moral Re-Armament-MRA) olan örgütün ismi İnitiatives of Change (İOFC-Değişim için İnisiyatif) olarak değiştirildi. İOFC halen saman altından su yürütse de Arap Baharı sürecinde aktif rol alacaktı (11).
Tarikatın Türkiye faaliyetlerine 1967 yılında son verdiği, Manevi Cihazlanma Derneğinin kapatılarak faaliyetlerinin sonlandırıldığı iddia edilse de Cemiyet Türkiye’de bu tarihten sonra da kitaplar dergiler çıkarmaya devam etti. Uluslar üstü bir proje olarak sürdürülen ve onlarca yıl süren bir çalışmanın birden bire gözden kaybolması, kutsal metinlerinin, programlarının, söylemlerinin birden bire hiç yokmuş gibi unutulması da kimsenin dikkatini çekmedi.
İOFC’nin Türkiye’de ve bildiğimiz kadarıyla dünya ülkelerinde doğrudan bir temsilciliği yok ancak bütün ülkelerde kendi dokusu içerisinde İOFC’nin amaçlarına paralel davranışlar sergileyen birçok dernek ve vakıf var. Bu dernek ve Vakıfları tanıyabilmek için faaliyetlerini takip etmek ve yılda yurt dışında yabancı partnerlerle kaç organizasyon düzenlediklerini, yurt dışında kimlerle temas kurup herhangi bir fon adı altında üyelerini eğitime götürüp götürmediklerini kontrol etmek yeterli.
Bununla birlikte CAUX toplantılarında dünyanın yaşadığı veya yaşayacağı bütün krizleri masaya yatıran organizasyonun bu huyundan vazgeçmeyeceğini de hatırlayarak uluslar üstü makbul toplantılara kulak kesilmek de gerekebilir. Belki de dünya ekonomik forumu (DAVOS) bu yapının kontrolünde gerçekleştirilen planlı bir organizasyondur. Yine dünyanın bütün krizlerinin ve geleceğinin masaya yatırıldığı Bilderberg toplantıları Mutlak Doğruluk, Mutlak Temizlik, Mutlak Diğerkâmlık ve Mutlak Sevgi prensipleri için düzenleniyor da olabilir!
1-) https://www.hurriyet.com.tr/endise-verici-nufuza-sahip-bir-cemaat-in-hik-yesi-11514084
2-) Manevi Silahlanma. Dr. Ekrem TOK. Syf. 10. Manevi Cihazlanma Cemiyeti Neşriyatı
3-) A.g.e. Syf. 15.
4-) A.g.e. Syf. 15.
5-) A.g.e. Syf. 16.
6-) A.g.e. Syf. 33
7-) A.g.e. Syf. 27
8-) https://www.medyamit.com/derin-haber/masonlar-nurculari-nasil-kullandi/1937
9-) http://www.ilahinizamvekainat.com/Bedri-Ruhselman-Kimdir.php
10-) https://tr.wikipedia.org/wiki/Bedri_Ruhselman
11-) http://www.iofc.org/node/8179
12-) http://www.iofc.org/arab-spring-lessons-from-lebanon http://www.iofc.org/node/4132
13-) http://www.iofc.org/true-egyptian-revolutionaries http://www.iofc.org/dialogue-on-democracy-india