Sosyolog yazar Abdurrahman Arslan Analiz Etti...
Bugün din, Diyanet tarafından devletleştirilmiştir ve bu, İslam'a rağmen yapılmıştır.
Bütün toplumlarda devlete karşı korunmuş olan aile, Türkiye'de devletin hakimiyeti altına alınmaya başlamıştır. Bu durum ilk önce nikah meselesiyle başladı. Daha sonra, birtakım insanlar hanımlarını dövdüler ve devlet, kadınları koruma altına aldı. Eğer ana-babalarından kötü muamele görürlerse, çocuklar da koruma altına alınacaktır. Aslında bu süreçte ne kadınlar korunabildi, ne de çocuklar; ama devlet, aileye hakim hâle geldi. Bu durum, İslam hukukuna aykırıdır. İslâm devleti bile olsa, o evdekiler ruh hastası olmadığı sürece o aileye müdahale edemez.
Eğer toplumdaki sorunları kurumlar aracılığıyla çözmek istersek, biz de Batı'nın modern toplumu gibi bir toplum oluruz. Sonra kurumlar bizi güder. Eğer bu kurumlar veya devlet tarafından güdülmek istemiyorsak, bu kurumsal yapıları en düşük seviyeye indirmeliyiz.
Bugün müslümanların çocukları hiç ummadıkları birtakım sapmalar içindelerse, onlar, güvenle okuttukları kolejlerde, imam-hatip okullarında bu hâle geldiler. Yarın postmodern dünyada bunlar çok daha farklı olacaklardır. Bizim, kendi dinimizi öğrenmek ve çocuklarımıza öğretmek için devlete de, Diyanet'e de ihtiyacımız yoktur.
Aile olmadan, cemaat olmadan İslam olmaz. Cemaat derken neyi kastediyoruz? Eskiden olduğu gibi, namaza/camiye iki üç gün gelmeyen bir insanın neden gelmediğini sorma sorumluluğudur.
Acı gününde, tatlı gününde ilişki içinde olduğu, ilgilendiği, bu haliyle de özel hayatın pek sözkonusu edilmediği bir birlikteliktir.
Çünkü biz başkalarından sorumluyuz, onlar da bizden sorumludur.