Popülerin peşinde din sosuyla bulanmış kitaplar listesi gün geçtikçe kabarmaktadır. Bu yolu, para kazanmanın bir kulvarı olarak gören yazarlar dini duyguları, kapitalist duyguya büründürerek gelirlerine gelir katmaktadır. Bu gün isimleri çok satanlar listesinde düşmeyen ve daha yeni çıkardığı kitabı eskimeden yerine yenisini yazmaları tuhaf ve araştırılması gerekli bir durum olarak altı çizilmeli kanaatimce. Bu tür kitapların sanki bir proje kitap oldukları ve kitleleri, Benedict Anderson´ın ?okuyan kamu? dediği topluluğu etkilemek, yönlendirmek, ideolojik olarak renklendirmek amacıyla olduğu muhakkak.
Anderson, Hayali Cemaatler kitabında ?okuyan kamu? üzerinde durarak basın yayın işlerinin bu kamuyu yönlendirmeye çabaladığını açık bir biçimde ortaya koyar. Bu da aklımıza hegemonya kavramını getirmektedir. Kavramın sosyolojik bir alt yapısı olduğu için üzerine uzun uzun konuşulabilir. Medya ve iletişim araçlarının bu hegemonya kavramına nasıl da uygun hareket ettiklerini bilmem anlatmama gerek var mı?
Din sosuyla soslanmış eserlerin Türk Toplum yapısının sosyolojisine uygun olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlarımız, bu gün farklı görüş, yaklaşım, dinsel gruplar olsa da aynı oranda merak edip bu eserlere yönelebilmektedir. Acaba ne demiştirle başlayan süreç kitabın edinimi ve yazarın konudan çok anlatıma önem vermesi neticesinde bir hayran kitlesinin oluşmasına sebep vermiştir.
İçeriğin önemsizleştirilerek anlatımın nirvanaya çıkartılması durumu içi çürük fakat dışı kıpkırmızı ve parıldayan bir elma durumuna benzer. Anlatım çok iyi olabilir, kişi bunu becerebilmiştir ama içerik, ben bu kitabı ne için okudum, ben bu kitaptan ne aldım, ben bu kitaptan ne anladım, bu kitabın bana vereceği şey neydi vs. gibi sorular cevapsız kalmaktadır. Çünkü ortaya konulan eser sadece janjanlı kelimelerle cümleler kurmuştur ve düşünmenin anatomisine aykırı hareket ederek kitabın niyetinin ne olduğunu gösterememiştir.
Arkadaşlarım, her kitap bir niyet doğrultusunda yazılır. Bu niyet aslında bir tür rahatsızlıktır Bir durumdan rahatsızlık duyarsın, o seni kemirir, o seni hasta eder, sonra çözüm ararsın ve bir çare bulursun. Dersin ki bu derdin dermanı budur, sonra bunu başkalarının da bilmesi gerekir dersin ve oturur kitap yazarsın. Bu değerli bir süreçtir.
Fakat,
Bazı kitaplar ise salt kâr amacıyla ortaya konulur, yayınevlerinin böyle isimleri vardır, popüler edebilir o isimleri. Ön plana çıkartır, binlerce kitabı sırf promosyon adıyla sağa sola gönderir, parayla değerlendirme yazıları yazdırır, kitabı övdürür, yazarı övdürür, kitap hakkında tek olumsuz bir şey söyletmez.
Neden?
Çünkü o kitabı satıp yüksek kâr elde etmek ister.
Bu kitaplardan biri de yeni çıkan ve şimdiden binler satmış bir kitap ?Başlarım Senin Aşkına? adlı eserdir. Yazarı Mehmet Yıldız, İslami cenahın fenomenleşen genç isimlerinden biridir. Fenomenleşme, modern çağın putlaştırmasıdır.
?Başlarım Senin Aşkına? başlığıyla yayınlanan eser, bir sövme girişimi olarak ifade edilen bir cümleyle başlar. Bu cümle ile başlayan bir kitabın hayırlar getirmesini beklemek bence yanlış ve kof bir beklentidir. İçinde insanı Allah´a yaklaştıracak öneriler, reçeteler, duygusal panoramalar ve başta da belirttiğimiz üzere din sosuna bulanmış yüzlerce cümle?
Kitap üzerine söylenilecek çok şey var, fakat bu ayın okunmaması gerekli kitaplarının başına bu kitabı koyuyorum. Her kitabın okunmaması gerektiğini söylüyor ve her kitabın da yayınlanmaması gerektiğini belirtiyorum.
Mehmet Yıldız için yeni çıkaracağı kitaplar için isim önerileri