“Dilci”ler susunca, konuşanlar oluyor!

D. Mehmet Doğan'ın yeni yazısı;

“Dilci”ler susunca, konuşanlar oluyor!

 

Dünyanın hayatından en fazla memnun 'dilci'leri Türkiye’de yaşıyor.

Onlara göre her şey yolunda. Ülkede konuşuluyor, yazılıyor, kitaplar basılıyor… Hatası, kusuru, noksanı, meseleleri… onları ilgilendirmiyor. Arada bir “türkçe altın çağını yaşıyor” gibisinden cilâlı lâflar ediyorlar. 

Akademisinde en kalabalık “dilci” barındıran ülke, muhtemelen Türkiye. Bütün üniversitelerde edebiyat fakülteleri var ve bu fakültelerde de Türk dili bölümleri mevcut. Sebebini bir türlü çözemedim, Fransız filolojisi hocaları da türkçeyle fevkalade ilgili. Ha bire “sözcük” türetiyorlar. Onların uydurduğu kelimeler için apayrı bir sözlüğe ihtiyaç var! Asıl sahaları fransızca, neden bir tek fransızca kelime uydurmayı denemediler acaba? 

Manzaraya bakınca, “Türkiye’de dilcilik hâfızasızlık anlamına geliyor” demekten kendimi alamıyorum. Elbette dilinin geçmişini bilen, maruz kaldığı sıkıntılardan haberdar olan, bunlarla dertlenen kıymetli dilcilerimiz de vardır. Fakat öyleleri ile karşılaşıyorum ki, sanki bu ülkede harf inkılabı diye bir şey olmamış, dil devrimi diye yıkıcı bir süreç yaşanmamış. Tabiî olarak, günlük hayatta, konuşma dilinde, yazı dilinde olup bitenler de ilgilerini çekmiyor. Eskilerden Hamza Zülfikar hariç, bu mevzulara takılanı görmek mümkün değil. O da Kurum’un dergisinde yazdığı için kimsenin haberi olmuyor. 

21. yüzyılda türkçenin bütün parlak lâflara rağmen iyi bir seyir takip etmediğini gözü olan görüyor; bu konu tabiî olarak dili kullanarak eser ortaya koyanları, edebiyatçıları, fikir adamlarını daha fazla ilgilendiriyor. 

İşte bu yüzden olmalı, Murat Belge nihayet dayanamamış, “Acziyet” başlık bir yazı ile konuya el atmış. Son zamanlarda sık kullanılan acziyet kelimesinin kaide dışı olduğunu, “acz” kelimesine -iyet eki getirilmekle yeni bir anlam ortaya çıkmayacağını belirtiyor. Burada bir karışıklık olduğunu düşünebiliriz: Aciziyet/ aciziyyet diye bir kelime var ve bu kelime Devellioğlu Lügati’nde, Türkçe/Osmanlıca-İngilizce Redhouse sözlüğünde mevcut. Belki de acziyet diyenler, aciziyet demek istiyorlar! 

Basının hali malûm, eskiden muteber gazetelerde tahsisen dil konusunda kalem oynatan yazarlar olurdu. Bunların en namlısı Şiar Yalçın olmalı. Aynı zamanda iyi bir mütercim olan Şiar Bey, uzun süre muhtelif gazetelerde konuyla ilgili dikkat çekici yazılar yayınladı, onun bilgilendirmelerinden epeyce faydalanan olmuştur. Son yıllarında Hakkı Devrim de dil yazılarına ağırlık veriyordu. 

Dil konusunu on yıl kadar önce, hafakanlar basacak şekilde gündeme getiren Metin Toker’in yazısı hâlâ hatırımda. İnönü’nün damadı olarak bilinen-hatırlanan Metin Toker’in “Yazarın şikâyeti var” yazısı şu cümlelerle başlıyordu: “Şikâyetim, türkçenin yetersizliğinden. Zaman geçtikçe bu, daha da artıyor. Gittikçe daha az kimse daha az kelimeyi biliyor, anlıyor hale geliyor. Kimse öğrenmenin peşinde değil.” 

Yazı Milliyet’in 24.2.2002 günkü nüshasında yayınlanmıştı, Toker de birkaç ay içinde vefat etti. Yazısında sözünü ettiği “Gazeteci olan adamın hikâyesi” başlıkla hatıraları, öldükten sonra da, nedense yayınlanmadı. Müsveddeleri 45 yaşında ünlü bir meslekdaşına gönderiyor, “bu ne demek? Anlamadım” gibi cevaplar alıyormuş: “Bazı kelimeleri sevmiyor: “Hafıza gibi. Ama ben onun “bellek”ini hiç sevmiyorum. Bellek! Kelimenin estetiği bile yok!” 

1940’lardan beri yazı işleri ile uğraşan Toker, dilin bir mesele haline geldiğini ancak âhir ömründe, bıçak kemiğe dayanınca fark ediyor. Yazının devamında dilde kaybolan nüanslar üzerinde duruyor. 

Bizde “dilciler” var, “dilbilimciler” var. Bu kadar mı? Aslında bir de “dilbilgisiciler” olması lâzım! Dilbilgisi kelimesini türetenler, o işlerle uğraşanlarla ilgili bir kelime neden yapmamışlar acaba? Madem yapılmamış, bunlara “gramerci” diyebiliriz! Dilci, dilbilimci (lisaniyatçı, lüngüist) ve gramercileri kapsayan bir kelime. 

Uydurma “Dil bayramı”na şunun şurasında kaç gün kaldı? “Dilci”lerimiz bu bayramı kutlamaktan asla geri kalmazlar. Fakat bu bayramın aslını faslını, hakikatini hiç merak etmezler. “Dil bayramı” dedikleri gün aslında “Türkçenin cenaze töreni” icra edilmiştir! 

Bu öyle bir cenaze ki, doksan yıldır kaldıramıyoruz!