Tarih: 17.02.2021 12:52

Dijital diktatörlük mümkün mü?

Facebook Twitter Linked-in

Son birkaç senedir haber kanallarında, somut gelişmeler üzerine yapılan açık oturumlarla beraber, komplo teorisi niteliği taşıyan spekülatif meseleler üzerine yapılan programlar da yaygınlaşmaya başladı. Transhümanizm ve posthümanizm perspektiflerinin distopik senaryolara dönüştürüldüğü bu programların alıcısı o kadar artmış durumda ve insanları o kadar etkiliyor ki, bu yazımızda bu konuyu değerlendirme ihtiyacı hissettik.

Transhümanizm perspektiflerinden distopik senaryolara

Transhümanizm, teknoloji ve bilimden faydalanarak insanın fiziksel ve bilişsel yeteneklerinin artırılmasını; yaşlanma ve hastalanma gibi arzu edilmeyen yönlerinin ortadan kaldırılmasını amaçlayan kültürel ve entelektüel bir harekettir. Bu kültürel hareket içerisinde insan menfaati için teknolojiden yararlanma amacı güden arayışlar olduğu gibi, ikinci nesil yeni insan (posthuman) üretmeyi hedefleyen meydan okuyucu arayışlar da mevcuttur.

İkinci nesil insana dair olasılıklar bir yarı tanrı tanımlar. Birilerinin bunları kelimelere dökmesi, ununu elemiş kimi ultra zenginlerin bilimsel araştırmalara ciddi paralar akıtarak olasılıkları gerçeğe çevirmeye çalışması, komplo teorileri ve distopik senaryolar için bulunmaz bir kaynak oluşturur. Tamamlanmamış ve ne tarafa evrileceği belli olmayan araştırmalardan elde edilen “bilimsel” verilerle teoriler havada uçuşmaya başlar:

Bazı büyük sosyal değişimlerin ütopik tasarımlarla başladığı göz ardı edilemez. Ne var ki her ütopya, kaçınılmaz olarak distopya da üretir. Bugüne kadar hiçbir ütopya kendi tasarımladığı haliyle gerçek olmamıştır. Çünkü ütopya bir hayal gücünün ürünüdür ve kendisini tasarımlayan öznenin gerçeklikten koptuğu yönleri de zorunlu olarak içerir. Belki çok büyük gelişmelerin başlatıcısı olur, belki gelişmelere ciddi katkılar sunar, ama günün sonunda gerçekleşen ütopyanın tümü değil sebep sonuç ilişkilerine dönüşebilen kısmıdır. Gerçeklikten kopulan yönler üzerine inşa edilmeleri sebebiyle distopyaların kaderi de ütopyalardan farklı değildir. Kara senaryolar hep felaket haberciliği yapar ama gerçeklik ne ütopya gibi ne de distopya gibi tezahür eder.

Her toplumda, sadece distopik senaryolarla rahat eden bir kesim mutlaka bulunur. Fakat ütopyacılar da distopyacılar da gelişmelerin öznesi olamazlar; gerçekliğin oluşmasına ancak dolaylı katkı yaparlar. Distopyaların iki etkisi vardır: 1- Ütopyaların hayalciliğini kötü senaryolarla dengelemek, 2- Ütopyaların kendi peşine takılanı gerçeklikten koparması gibi, karşıtları gerçeklikten koparmak. Dolayısıyla ütopyacılığın ve distopyacılığın bir toplumda gereğinden fazla yayılması tehlikelidir, toplumu bir çeşit hayal dünyasına sürükler.

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —