2013 Diyarbekir Newroz’unda gelmişti ilk doğrudan partisine ve halka açık seslenişi Öcalan’ın. Zamanı ve yeri çok anlaşılabilirdi.
Bu sefer İstanbul’da, 27 Şubat 2025’te geldi açık çağrı.
2015 Genel Seçimler’inin hemen arafesinde, 28 Şubat 2015’te, Dolmabahçe’de açıklanan mutabakatın seçime kurban edilmesiyle buzdolabına kaldırılan sürecin tümünü ifade ediyor 27 Şubat. Yani iki yıllık birikimin ve tecrübenin getirdiği yerden devam edilecek mesajı verilmek istenmiş.
“Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın Diyarbekir’de de, Ankara’da da olmayıp, bir aradalığı olabildiğince başarabilmiş bir dünya kentinde yapılması, 10 yıl buzdolabında demlenmiş, talep bakımından olmasa da uslup ve ifade bakımından rafine hale gelmiş çağrının içeriğiyle de çok ilgiliydi.
Zaman da, mekan da, manidar anlaşılan.
Metnin kritiğine girmeden önce şunu belirtmekte fayda var. Bu kadar kapsamlı ve radikal analiz, teklif ve perspektif sunan bir metin, konumu gereği mesajını boğacak uzunlukta olmayacaktır ve hazırlanması da takdir edilmelidir ki kamuoyunun bilgisi dışında ama mutlaka Öcalan ve kurmay heyeti arasında sıkı müzakerelerin sonunda ortaya çıkmıştır.
Çağrı, iktidara ve Türk ve Kürt halklarına, son 200 yılı hariç 1000 yıllık “gönüllülük yönü ağır basan” ittifakın güzel hatıralarına referans yaparak özgüven aşılarken, Kürt halkına ve “Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK” kadrolarına ise, “Varlığı zorla sona erdirilmemiş partinin” mensupları olarak, yenilmemiş ama çağın gereklerine göre yeniden ve şiddet dışı örgütlenmeyle kendilerini yenilemeleri gereken siyasiler olarak özgüven ve ufuk veriyor.
Çağrı, “çok kırılgan hâl alan (bu) tarihsel ilişkiyi (Kürt-Türk), kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek” ten bahsederken, anlaşılan, 1514’te, anti Şia temelde oluşan Osmanlı-Kürt ittifakını aşıp, Alevilik, Ezidilik, Dürzilik, Nusayrilik, Yahudilik ve Hıristiyanlık’ın çeşitli mezheplerini ve bölgedeki tüm inançları da kapsayan büyük birlikteliğe dönüştürmeyi hedefliyor.
Yüzeysel Türk milliyetçilerini zafer sevincine, yüzeysel Kürt milliyetçilerini de hayal kırıklığına uğratan; Kürt hareketinin tüm iddialarından vazgeçtiği şeklinde yorumladıkları, çağrının en tartışılan bölümü şu cümlede ifade ediliyor:
“Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.”
Yazının başında belirtmiştik, bu metin ve bu süreç, kanaatimce, 2015’te buzdolabına konan sürecin güncellenerek kaldığı yerden devamı niteliğindedir. Böyle ise, 2013-15 döneminde tüm detaylarıyla talepleri alınan ve onların gerektirdiği anayasal, yasal ve idari gereklerin neler olduğu devletin hafızasında arşivlenen Kürt halkının kültürel, idari ve siyasi taleplerinin bu kapsamlı ve kısa metnin içeriğinde yer almasına gerek görülmemiştir.
Kaldı ki, evrensel insan hakları, demokrasi, barış ve özgürlük perspektifini ıskalayarak sadece kültürel ve idari formülasyonlara kilitlenmenin insan ve toplum hayatına pek de bir değer katmadığının en güzel örnekleri Çin ve Rusya’da yaşanmaktadır. Rusya’da her biri kendi bayrağı, dili, kültürü ve idari yapısıyla onlarca cumhuriyet, otonom-özerk bölge bulunmaktadır. Çin’de, Uygurca, Moğolca ve Mandarin lehçesi resmi dil olarak kullanılmaktadır. Çin parası Yuan üzerinde, Arap alfabesiyle Uygurca, Moğol alfabesiyle Moğolca ve kanji ile de Çince olmak üzere üç resmi dilde yazı vardır. Tüm bunlar, oralarda yaşanan demokrasi, şeffaflık, insanca yaşam, gelir dağılımı adaleti, temel haklar gibi alanlardaki eksiklikleri gidermeye yetmemektedir. Yani evrensel ölçekte demokrasi perspektifi olmayan, sadece kültürel ve kimliksel haklara odaklanan yaklaşımın milliyetçi savurulma ile başka düşmanlıklar üretme potansiyeline vurgu yapılmıştır bu metinde. Ayrıca bu metin, Öcalan’a değer veren, TC vatandaşı olmayan diğer ülke Kürtlerine de, kendi ülkelerini demokratikleştirme perspektifi sunmaktadır. Bu itibarla bölgesel niteliğe haizdir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yanlış olarak kurgulanan ulus devletin karşılamakta başarısız olduğu kimlik talepleri için da aşağıdaki cümle kurulmuştur:
“Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir.”
Tüm bu değerlendirmeler ışığında “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”na tekrar kulak verecek olursak, artık topun iktidarın ayağında olduğunu ve büyük barışın inşası için atılması gereken adımları atmaması halinde sürecin akamete uğrama riskini üzerine alması gerektiği şeklindedir. Zaten, Çağrı’nın okunmasının hemen ardından, İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, metne yazılmamış olmakla beraber metnin dibacesi (önsözü) mahiyetindeki Öcalan’ın sözlü mesajını iletti:
“Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir”
Kaynak: Farklı Bakış