Bugün iktidarın içeride ve dışarıda altından kalması gereken yükleri, varmak istediği hedefleri ve yararlanabileceği fırsatları var. Kürt meselesinin çözümü; Türkiye’nin bu yüklerden kurtulmasına, hedeflere ulaşmasına ve fırsatları kullanmasına azami derecede olumlu etkide bulunur. Eğer “devlet”in eli, böyle bir düşünsel arka plana yaslanarak uzatılmışsa, yapılması gereken en kısa zamanda bu rasyonel tercihin siyasetini ortaya koymak, plan ve programını yapmaktır.
TBMM’de yeni yasama döneminin açılış toplantısından en büyük sürprizi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptı. Bahçeli, o güne kadar hemen her konuşmasında kapatılması gerektiğini söylediği DEM Parti sıralarına yöneldi ve kurmaylarıyla birlikte DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Grup Başkan Vekili Sezai Temelli ve DEM Partili milletvekilleriyle tokalaştı; kısa bir süre önce annesini kaybeden Bakırhan’a taziyelerini iletti.
Rastgele ya da kendiliğinden gelişen bir hareket değildi bu. Nitekim açılış resepsiyonunda kendisine bu açılımının nedenlerini soran gazetecilere Bahçeli “Yeni bir döneme giriyoruz, dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” gibi son derece yüklü bir cevap verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplumsal uzlaşmayı merkeze alan açıklamasına işaret etti ve DEM Parti ile el sıkışmasının altında da Cumhurbaşkanı’nın “birlik” çağrısına destek verme gayesinin yattığını belirtti.
Toplumun büyük bir kısmını şaşırtan bu hamlenin ardından gözler Bahçeli’nin grup toplantısına çevrildi. Bahçeli, “Türkiye’de terörün sıfırlandığı” gibi çarpıcı bir tespitte bulunduğu bu toplantıda DEM Parti ile tokalaşmasına dair daha ayrıntılı bir çerçeve çizdi:
“Biz, gelişigüzel, keyfe keder, can sıkıntısından, anlık dürtülerle, dümenden ve düzenden el uzatmayız. Biz durduk yere el vermeyiz, öylesine yerimizden kalkıp da el sıkmanın merakına tevessül ve teşebbüs etmeyiz. DEM’e evvela düşen sorumluluk, uzanan bu samimi elin kıymet hükmünü anlaması, dahası Türkiye partisi olması yönünde bir eşik olarak algılayıp değerlendirmesidir. Türk ve Türkiye Yüzyılı’nda sıfırlanmış terör ve bölücülük melanetinden sonra, aşımızı beraber taşıralım, işimizi birlikte artıralım, huzur ve güvenliğimizi el ele çoğaltalım, nitekim dünya genelinde Türkiye Cumhuriyeti’nin yeryüzü cenneti olmasını sağlayalım. Aynı şey CHP Genel Başkanı için de geçerlidir.”
Bahçeli’nin bu atağı DEM Parti yönetimi tarafından belli bir ihtiyat payı içinde müspet karşılandı. Bakırhan, mealen, doğal ve olması gereken davranış modelinin bu olduğunu, Meclis çatısı altında siyasetçilerin her meseleyi medeni bir biçimde konuşabilmeleri gerektiğini ifade etti. Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, bunun Türkiye için taşıdığı anlama dikkat çekti:
“Selamlaşmak, tokalaşmak çok kıymetli. DEM Parti olarak sorunlarımızı, uzlaşıyla, diyalogla çözelim diyoruz. Bu onun bir başlangıç noktasıysa, bizim için normal bir selamlaşmanın ötesinde bir anlam içerir. Bu tokalaşmanın bizden çok Türkiye için bir anlamı var.”
Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları da, Bahçeli’nin “DEM Parti’ye uzattığım el ‘Türkiye partisi olun’ teklifidir” sözlerine “DEM Parti, zaten bir Türkiye partisidir” diye karşılık verdi. Hatimoğulları, toplumsal barışın sağlanması için somut adımların atılması ve “yol temizliği” yapılması gerektiğini, kendilerinin müzakereye hazır olduklarını söyledi.
Bütün bu gelişmeler siyasi piyasayı hareketlendirdi ve “yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?” sorusunu akla getirdi. Acaba iktidar kapsamlı bir politika değişikliğine mi gidiyordu?
Evvela, Bahçeli’nin yaklaşımın özü itibariye doğru olduğunu vurgulamak lazımdır. Gerçekten içte ve dışta kritik hadiseler cereyan ettiği bir dönemde, muhtemel riskleri azaltmak ve güçlükleri aşmak için toplumsal uzlaşmayı sağlamak gerekir. Toplumsal birliktelik ne kadar tahkim edilmişse, karşılaşılacak zorlukların üstesinden gelme imkanı ve ihtimali de o oranda artar.
Lakin toplumsal bütünlük, salt söylemle olmaz; bunun için farklı toplumsal kesimlerin sorun alanlarına eğilmek ve bunları çözme yolunda sağlam bir irade ortaya koymak icap eder. Mevcut şartlarda Türkiye’de, başta Kürt meselesi olmak üzere, birçok sorun alanı (hak ihlalleri, ekonomik kriz, Alevi meselesi, toplumsal kutuplaşma, vs.) söz konusu. Sadece üslubun yumuşatılması ve daha nazik bir tutum takınılması bu sorunları bir hal yoluna koymaz; çözüm, bir siyasete ve tutarlı bir siyasi programa ihtiyaç duyar.
Bu meyanda, Bahçeli’nin beyanlarının yeni bir siyasete mebni olduğunu söylemek acelecilik olur. Zira Bahçeli için bu yeni bir tavır değil, Bahçeli ilk defa DEM Partililerle tokalaşmıyor. Eski dönemlerde de Bahçeli’nin DEM Parti geleneğinden gelen partilerin yöneticileri ile görüşmeleri var. Mesela 2007’de Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’la, 2019’da Pervin Buldan ve Sezai Temelli’yle Meclis’te sıcak bir görüntü vermişti Bahçeli.
O günlerde de bu görüntülere çok mana biçilmiş ama bunlar Bahçeli’nin siyasi rotasında veya duruşunda herhangi bir farklılaşma yaratmıştı. Dolayısıyla bu tokalaşma hakkında erken bir hüküm vermemekten kaçınmak, bunun bir siyaset doğrultusunda yapılıp yapılmadığını anlamak için ileriki günleri beklemek daha doğru olacaktır.
Eğer somut hamleler yapılırsa (örneğin; en basitinden mahkeme kararları uygulanır ve Demirtaş, Atalay ve Kavala gibi iktidarın arzusu dâhilinde içeride tutulanlar aktörler serbest bırakılırsa), o vakit bu tokalaşma bir politik hat değişikliğinin işaret fişeği olarak yorumlanabilir.
Meselenin bir boyutu budur. Diğer bir boyutunda ise, Kürt meselesinde toplumsal istikrar ve barışı sağlamanın, iktidar için rasyonel bir tercih olarak duruyor. Bölgede problemler giderek ağırlaşıyor. Türkiye’nin bu sıkıntılarla daha rahat baş edebilmesi için, Kürt meselesinden kaynaklı kamburdan kurtulması gerektiği izahtan vareste olsa gerektir. Nitekim 2015-2015 çözüm sürecinin böyle bir düşüncenin sonucuydu; gaye, coğrafyada yükselen ateş karşısında Türkiye’yi sağlam tutmaktı.
Bugün de iktidarın içeride ve dışarıda altından kalması gereken yükleri, varmak istediği hedefleri ve yararlanabileceği fırsatları var. Bu bağlamda İsrail’in soykırıma varan saldırganlığının yaratacağı tehlikelerin bertaraf edilmesine ya da sınırlandırılmasına, İran’ın köşeye sıkıştırılmasının yaratacağı iktisadi ve siyasi boşluğun doldurulmasına, Esed rejimi ile kurulmak istenen normalleşme sürecinin hızlanmasına, yeni anayasa için bir uzlaşmanın tesis edilmesin, ekonomik krizin çapının küçültmesine ve bu krizden çıkmak için zaman ve zemin kazanılmasına, değinilebilir.
Kürt meselesinin çözümü; Türkiye’nin işte bütün bu yüklerden kurtulmasına, hedeflere ulaşmasına ve fırsatları kullanmasına azami derecede olumlu etkide bulunur. Eğer “devlet”in eli, böyle bir düşünsel arka plana yaslanarak uzatılmışsa, yapılması gereken en kısa zamanda bu rasyonel tercihin siyasetini ortaya koymak, plan ve programını yapmaktır.
Hülasa, Bahçeli’nin tokalaşması birbirinden farklı iki işlev görebilir:
İlki, geçmişte olduğu sadece bir jest olarak kalmasıdır. “İç cepheyi güçlendirmek” teması, sorunları çözmeye odaklı esaslı bir politika değişikliği için değil, muhalefeti sınırlandırmak ve sert bir muhalefet yapılmasının önüne geçmek için kullanılabilir.
İkincisi ise, iktidar rasyonel tercihte bulunup Kürt meselesinin çözümü için bir siyaset ortaya koyması, bunun planını programını yapması ve arkasında durmasıdır.
İlkinin bir iyilik içermediğini yaşadık gördük; memleket için doğru ve hayırlı olan ikincisidir. “Devlet”in eli, umulur ki, iktidarın rasyonel tercih yoluna girdiğini simgeler olsun.