Tarih: 26.11.2019 11:18

DEVLETİ YÖNETMEK CHP'Yİ YÖNETMEKTEN ÇOK DAHA KOLAY

Facebook Twitter Linked-in

Zemin, bataklık olunca üzerine istediğiniz döşemeyi yerleştirin çökmeye mahkûmdur. Geçmişinden ders alamadığı gibi geleceğe de geçmişin gölgesinden yürümeye çalışanların geleceği nokta hep bir kargaşa hali olacaktır. 

Bu ikilemi yaşayan CHP, kendinden bekleneni bir türlü veremiyor. Partinin başına kimi geçirirseniz geçirin, liderin aldığı rüzgâr, bir süre sonra fırtınaya dönüşüveriyor. Parti içi kavgalar başlıyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Devleti yönetmek CHP’yi yönetmekten çok daha kolaydır” sözü, parti içi zorlukları çok iyi özetliyor.  

Tek parti dönemini çıkarsak, o zaman CHP demek zaten devlet demekti, CHP’de mücadelenin tek amacı iktidar olmak değil genel başkan olmak üzerine kuruludur. 

Muharrem İnce’nin “Beni yıpratmak için harcadıkları enerjiyi AKP’ye karşı kullansalar emin olun iktidar olacağız” sözü de bu mücadeleyi çok iyi özetliyor. 

Sözcü yazarı Rahmi Turan, 20 Kasım 2019 tarihinde ilk tokmağı vurdu. 9 Kasım 2019 tarihinde önemli bir CHP’linin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğünü yazdı. Artan baskılar üzerine Erdoğan ile görüşen ismin Muharrem İnce, kaynağının da gazeteci Talat Atilla olduğunu açıkladı. 

İşte o gün bugündür ne CHP’de nede ülkede sular durulmuyor. Komplo teorileri havada uçuşuyor. Kimin eli kimin cebinde, anlayana aşk olsun.

Bir haftadır köstebek avına çıkmış durumdayız. Adaletten ekonomiye, intiharlardan, sosyal patlamalara kadar konuşmamız gereken onlarca sorun varken ülke CHP ile yatıp kalkıyor. 

“CHP kurtulunca ülke kurtulacakmış” modundayız.  

Görüştüğü iddiasına kaynak olarak gösterilen gazeteci Talat Atilla, “Haber kaynağımı.. Medya derimi yüzse.. Mahkemeler müebbet verse… Bana saldıranlar alçaklıkta sınır tanımasa da açıklamayacağım.” diyor.

Bu durumda köstebek kovalamacası devam edecek. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, katıldığı bir televizyon programında, “görüşmeyi biliyormuş” anlamına gelecek açıklamalar yapması işi iyice arapsaçına dönüştürdü.

Sonrasında Kılıçdaroğlu, “Gidenlere dair bir bilgim varmış gibi çarpıtılmak isteniyor.” açıklamasını yapsa da “Atı alan Üsküdar”ı çoktan geçmişti.

Olayın odağındaki isim olan Muharrem İnce, kendisine kumpas kurulduğunu savunuyor. CHP ise iktidara yürüyüşlerinin önüne engel konulmaya çalışıldığını ileri sürüyor.

Bugün seçim olsa CHP iktidar olacakmış tavrındalar. Ne de olsa kaybedeni olmayan bir kavga.

Yalova merkeze bağlı Elmalık köyündeki evinde basın mensuplarının sorularını cevaplayan Muharrem İnce, bir anlamda genel başkanlık yarışı için startını da vermiş oldu.   

CHP Genel Merkezinde bir çetenin olduğunu iddia eden İnce’nin bu çıkışı, varolan ateşi daha da harladı.

İnce’nin, bu çıkışıyla “CHP’deki siyasi geleceğini tehlikeye attığı” görüşünü savunanlar dahi mevcut. Kimi gazetecilerimiz daha şimdiden saflarının rengini belli etmeye başladı bile.

Adına ister “komplo” deyin, ister “kumpas” deyin, isterse “oyuna geldiniz” deyin, bu kavga karakolda bitmese bile kurultayın havasını değiştireceği kesin.

CHP’nin büyük kurultayının ise gelecek yılın nisan ayı ortalarında yapılması planlanıyor.

Meselenin siyasi yönünün yanında bir de gazetecilik boyutu var. O kısmına pek dokunan yok. Doğal olarak dokununca eldeki malzeme bitiveriyor. 

Bir gazeteci, iddiasının kaynağını bir başka gazeteci olarak gösteriyor. Kaynak gazeteci ise kaynağının CHP içerisindeki bir siyasi olduğunu savunuyor. 

Rahmetli Zeki Müren’in 1980’lerde TRT’de teklemeden okuduğu uzun tekerlemelerden bir tanesine benziyor:

“Bir tarlaya kemeken ekmişler, iki kürkü yırtık kel kör kirpi dadanmış;

Biri erkek kürkü yırtık kel kör kirpi, öteki dişi kürkü yırtık kel kör kirpi.

Kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürküne,

Kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürküne yamamışlar.”

Yaşadıklarımız tam da buna benzer bir karmaşıklık içerisinde.

Oysa gazetecilik, “haber atlatmak” üzerine kuruludur. Gazeteler, televizyonlar, muhabirler, yazarlar, haber atlatmalarıyla övünürler. Elde edilen bir bilgiyi, ilk başta gazetecinin kendisi yazar.

Burada ilginç bir şekilde gazeteci, yazma imkânı olmasına karşın kendi yazmıyor başka bir gazeteci ile paylaşıyor. Hem de Kılıçdaroğlu’nun “Türk basının yeni amiral gemisi” dediği Sözcü gazetesinin başyazarıyla.

Daha garibi, bir telefon mesafesi uzaklığındaki Muharrem İnce’ye ulaşmak, hikmetine sual olunmaz ama kimsenin aklına gelmiyor. 

Böylelikle zaten tabuta girmiş olan gazeteciliğe son çivi de çakılmış oluyor.  

Ahmet Kaya diyor ya “Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan tutarsızlık.”

Görüşmenin 9 Kasım gecesi saat 01.15’de gerçekleştiği iddia ediliyor. Muharrem İnce, “Bu iddiayı kanıtlasınlar kendimi Taksim Meydanı’nda asarım.” diyor.

Bu kadar büyük laflar etmeye gerek yok diye düşünüyorum. Yapılacak şey aslında çok basittir. Sayın İnce, denilen tarih ve saatte nerede olduğunu çok rahatlıkla kamuoyuna açıklayabilir. Bunu delilleriyle ortaya koyduktan sonra mesele de kapanmış olacaktır. 

Ancak nedense bu yol denenmiyor. Belki de ben yanlış yerden bakıyorumdur.

Sanki ortaya çıkan bu durum, aydınlatılmak yerine herkes kendine göre güç devşirmeye çalışıyor. Kimi genel başkanlığını korumanın derdinde kimi genel başkan olmanın peşinde. 

Peki, ülkenin ana muhalefet partisi CHP bu duruma nasıl geldi?

Cevabı çok basit: İzlediği politikaların merkezine halkın sorunlarını değil “ne olursa olsun Erdoğan gitmelidir” felsefesini koymasıdır. İş, o kadar ileri bir boyuta taşınmış ki CHP Genel Başkanını Erdoğan’ın belirleyeceğine dahi inanılabiliyor.

Ah şu dış mihraklar yok mu; şimdi de CHP’nin başına musallat oldular.

Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi devleti yönetmek, CHP’yi yönetmekten gerçekten çok daha kolay.  




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —