Hükümetlerimiz de belediyelerimiz de deprem konusunda duyarlı değil.
Depreme dayanıklı devlet kurmuşuz. 20 bin insan ölüyor, devlete hiçbir şey olmuyor. 40 bin insan ölüyor, devlete hiçbir şey olmuyor. 50 bin insan ölüyor, keza…
Hani Şeyh Edebali kızını verdiği Osman Bey’e “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” demişti.
Bu sözün Şeyh Edebali’nin ağzından çıktığına dair herhangi bir kayıt yok. (Edebali’nin Osman Bey’e kızını verdiği de şüpheli.)
Yıldıray Oğur güzelce yazmış; ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ lafı rahmetli Tarık Buğra’nın romanında bile yok. Ama kim uydurduysa turnayı gözünden vurmuş.
Bizim siyasetçiler dengine getirdiklerinde Edebali’den naklen hemen söylüyorlar: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
Kulağa güzel geliyor, kafaya o kadar güzel gelmiyor.
Eğer ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’sa burada Şeyh Efendi devletin yaşatılmasını önceliyor demektir. İnsana da bir bahşiş veriliyor.
Yine de iyi sayılır. “İnsanı öldür ki devlet yaşasın” dememişler.
Devletlülerimiz pek sevdikleri bu lafı dinliyorlar mı?
Dinleseler, depremlerde on binlerce insanımız ölür müydü?
Deprem için büyük Marmara Depremi’ni milat sayalım. Bugün 2025’teyiz. Yani 20 bine yakın insanımızı kaybettiğimiz Marmara Depreminin üzerinden 26 yıl geçmiş.
Bu 26 yılın üç yılında iktidarda Ecevit hükümeti var.
İstanbul’daki depreme dayanıksız yapıları sağlamlaştırmak için çalışmış mı Ecevit hükümeti?
Sonra Ak Parti geldi. Ak Parti iktidarı yaptı mı bir şey?
Yapsaydı, 23 yılda bütün kentsel dönüşüm işleri biterdi.
Yapsaydı Hatay’da, Maraş’ta, Adıyaman’da, Malatya’da, Gaziantep’te, İskenderun’da, Osmaniye’de 50 bin insan ölmezdi.
Demek ki devlet yetkililerimiz çok sevdikleri Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” vasiyetini dinlemedi.
“Asrın felaketi” demek, “Yaraları saracağız,” “Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz” demek kolaylarına geldi.
Maden kazalarına karşı da duyarlı sayılmayız. 301 kişinin öldüğü Soma katliamının sorumlularına doğru dürüst ceza verilmedi. Diğer kazaları da “Kader planında” diyerek geçiştirmeyi tercih ettiler.
78 insanın yanarak öldüğü Kartalkaya’daki yangında farklı bir şey bekleyen var mı?
Siyasetçilerimiz, CHP’li belediyenin mi yoksa Ak Partili bakanlığın mı sorumlu olduğunu tartışmayı daha çok sevdiler. Sorumluluğu ‘karşı taraf’a yıkabilseler rahatlayacaklar.
Bir de tabii ‘olmazsa olmaz’ ölenlere Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar.
Bunu dedin mi her türlü mesuliyetten muafsın!
Devletin, devlet yetkililerinin ihmalinin aşikâr olduğu alanlarda bu kadar vurdumduymaz, bu kadar lakayt, bu kadar gevşeğiz.
Ama devlete, devlet yetkililerine birisi ufak bir laf dokundurdu mu alarma geçiyoruz.
Siyasetçi, gazeteci, iş adamı, fark etmiyor. Hemen soruşturma. Hemen gözaltı. Duruma göre hemen tutuklama.
En son yaptığı konuşma sebebiyle TÜSİAD İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras hakkında soruşturma başlatıldı.
Ömer Aras ne demiş diye baktım.
“Ülke olarak moralimiz bozuk. Güven bunalımı yaşıyoruz” demiş. “Yangın çıkabilir ama 78 kişi ölmez” demiş.
“İki yıl önce yaşadığımız büyük depremde on binlerce insanımızı usulüne uygun yapılmadığı için çöken binalar altında kaybettiğimizi” hatırlatmış. Soma’yı da hatırlatmış.
“Bizdeki ölümlerin nedeni maliyet odaklı kural tanımazlık ve denetimsizliktir” demiş.
Siyasi hayattaki olağanüstülükleri de sıralamış.
“Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor yerlerine kayyum atanıyor. Bir siyasi parti lideri hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Bir büyükşehir belediye başkanı hakkında basın toplantısından dakikalar sonra soruşturmalar açılıyor. Bilir kişi görüşmesini yayınlayan gazeteciler göz altına alınıyor, genel yayın yönetmeni tutuklanıyor.”
İhtiyatlı da konuşmuş: “Bu olaylarda suç vardır yoktur diyemeyiz.” “Çok kısa sürede arka arkaya gelen bu olayların toplumda endişe yarattığını” söylemiş.
Arkasından sorular sormuş:
“Hukukun üstünlüğüne ve adil yargıya kim sahip çıkacak? Gelişen teknolojiye, yapay zekâ çağına, kim ayak uyduracak? Sanatta, kültürde ve sporda dünya çapında başarılara kim imza atacak? Gelir dağılımını kim düzeltecek? Kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge mekanizmalarını kim etkinleştirecek?”
Yani eğer iktidar faydalanmak isterse hemen tamamı faydalı eleştiriler.
TÜSİAD’ın ‘sicili’ sorunlu olabilir. Ama bu cümlelerin içinde yanlış bir şey var mı?
Gerçi iktidardan kimse “şurası yanlış” demedi, sadece parmak salladılar ve TÜSİAD’ın siciline atıf yaptılar.