Biliyorsunuz, bazı yazılarımda Rahmetli Durmuş Hocaoğlu´ndan alıntılar yapıyorum. Hocaoğlu 2006 yılında Türk Yurdu Dergisi´ne verdiği mülakatında; ?Bir devlet dört şartı yerine getirdiği takdirde, eski terimle tebaasının veya modern terimle vatandaşlarının, devlete olan sadakatini, devlet ile toplum arasındaki bağın sıkılığını pekiştirir. Bu dört şart da, Hürriyet, Adalet, Emniyet ve Mülkiyet´tir.? demişti. Üzülerek ifade etmeliyim ki, bizler bugün devlet ile toplum arasındaki bağın zedelenmesi tehdidi ile karşı karşıyayız. Öyle bir iktidar düşünün ki, bir yerel seçime giderken, kendisi gibi düşünmeyenleri hem ?Zillet İttifakı? diye nitelendirsin, hem de muhalefet partilerine ?Çete? diye hitap etsin. Öyle bir iktidar düşünün ki, istismar etmediği neredeyse hiçbir şey, hiçbir değer bırakmasın. Meydanlarda camideki katliam görüntülerini izlettirmekten tutunuz da, kendisine oy getireceğine inandığı her cümleyi rahatlıkla, hem de hiçbir fren mekanizmasına ihtiyaç duymadan kullanabilsin. Şu gerçeği de burada belirtmek zorundayım; sorumluluk mevkiinde bulunan bir iktidar, bu şekilde hareket ederse, başta en büyük kötülüğü devlete yapar. Bu sık sık dile getirdikleri ?Tek Millet? vurgusuna da yapılabilecek en büyük darbedir. Değişmez kuraldır; bölen bölünür, eden bulur. Adaleti gözetmeyen, yarın adaletsizliklerin mağduru olur. Kimseyi bir şeyle itham etmiyorum ama bazı gerçekleri de paylaşmanın gerekli olduğunu düşünüyorum; Devleti ele geçirme dürtüsü patolojik bir hastalıktır. Bu hastalığın zirve yaptığı noktayı bu millet 15 Temmuz kalkışmasında görmüştür. Hiçbir yapı, parti, cemaat devleti ele geçirmek gibi hastalıklı bir ruh hali ile hareket etmemelidir. Milli bir devlet ancak ?Hürriyet, Adalet, Emniyet ve Mülkiyet? üzerinde yükselir. Kim bu ilkeleri terk eder de, kendince bir yol haritası ile ?ben artık devletim? diye bir yanılgıya düşerse büyük hata yapar. Kuşattım zanneder de, kuşatılır farkına varmaz.
Devlette ehliyet ve liyakat esastır. Benden olsun, çamurdan olsun diye verilen emaneti yandaşlarına peşkeş çekmiş ve tüyü bitmemiş yetimin hakkına girmiş olur. Hırsız her zaman hırsızdır. Partisi şu veya bu olmuş fark etmez. Kul hakkı hem yerel, hem de evrenseldir. Dini, dili, rengi, ırkı, mezhebi ne olursa olsun her yaratılan kuldur. Hak, akan suları bile durdurur. Her yaptığından hesaba çekileceğine inanmak imanın esaslarındandır. Şeffaflık ve denetlenebilir olmak istisnasız her yöneticinin talep etmesi gereken bir mekanizmadır. İstişare etmeyen kaybeder, yolunu şaşırır. Sadece kendi akıllarını kılavuz kabul edenler, vehmin ürkütücü labirentlerinde yollarını bulamaz olurlar. Milletin kendisine hizmet etmesi için verdiklerini, kendi çıkarları için kullananlar hem madden hem de manen en büyük felaketlere kapı aralamışlar demektir. Makamlar emanettir. Her şey gibi onlar da geçicidir. Şurası da bir hakikattir ki, kim ne yaparsa kendisine yapar. Etrafında sadece kendilerini alkışlayanları tutanlar, bunları tek dost kabul edenler nasıl bir hata yaptıklarını anladıklarında iş işten geçmiş olur. Dost acı söyleyendir ama aynı zamanda muhatabı olan dost ise söylenen acıyı zor da olsa doğru anlamaya çalışandır. Kendi çıkarları için yalanı, iftirayı, hakareti fütursuzca kullanmakta bir beis görmeyenler, yalan üzerine köşkler inşa etmiş olurlar. Öyle bir an gelir ki, sonunda yıkılması kaçınılmaz olan o köşklerin enkazlarının altında kalırlar. Bu devlete, bu millete verdikleri zararları toparlayalım diye ifrat ve tefrit arasında hareket edip de, bir türlü orta yolu bulamayanlar, devleti kurtaracağız diye -Allah korusun- devletin yıkılmasına bile sebep olabilirler. Bu durumda da tarih onları ancak İttihat ve Terakki´nin bugüne yansımaları olarak not eder.
Sonuç itibarıyla ?devlet? bu millete aittir. Kim ki ayrıştıran, kamplaştıran, ötekileştiren siyaset dili ve üslubuyla sorunları çözeceğini zannederse, niyeti ne olursa olsun gaflet denizinde yüzüyor demektir. Herkes başta siyasiler akl-ı selim ile hareket etmek zorundadır. Çünkü artık öyle tehlikeli bir noktaya doğru hızla götürülüyoruz ki, iç barışımız doğrudan tehdit altına girer haldedir. 82 milyon vatan evladını kucaklayan ve asgari müşterekleri önceleyen bir yaklaşımı bir an önce hayata geçirmek bu millet için artık hayat-memat meselesidir.