‘Devlete ihbar etmeyi karakter edinmiş bir hoca’

Serbestiyet'in bildirdiğine göre Özgür-Der, haksöz Dergisi, Avrupa MiliGörüş Teşkilatı ve siyasetçi Mustafa Yeneroğlu Cübbeli Ahmet Hoca'nın, CNN Türk'te yaptığı, çoğub dai itham dolu açıklamalarına yönelik görüşlerini belirtiler.

‘Devlete ihbar etmeyi karakter edinmiş bir hoca’

Cübbeli Ahmet Hoca (Ahmet Mahmut Ünlü) 25 Kasım akşamı CNN Türk’te “Ahmet Hakan ile Tarafsız Bölge” programına çıktı; Haksöz grubu ve Avrupa Milli Görüş Teşkilatı hakkında suçlamalarda bulundu.

Önce Cübbeli Ahmet Hoca’nın Haksöz grubu ile ilgili söylediklerini hatırlayalım:

“Şimdi burada diyor ki; ‘Makbul vatandaş, muhbir vatandaş mı?’ Haksöz Dergisi beni muhbir ilan etmiş… Ben bunu söyledim diye adam bana, ‘Muhbirlik yapma’ diyor. İçinde Selefileri methediyor.

“Ben de dedim ki ‘Bu arkadaşlar kim? Özgür-Der, Haksöz bilmem ne ben bunları tanımıyorum dedim. Bunlar benim adımda haber yapınca, sordum arkadaşlara. Aaa, bunlar meğer Müslüman, namazında niyazında, yok Özgür-Der yok Mazlum-Der bir de baktım, ‘Sistemi Tağuti sistem görüyorum, hiçbir şekilde sistemi meşru görmüyorum’ yazıyor bu dergide. Hadi bakalım. Şimdi kafadan girdik. Meşru görmüyorsun ama burası bizim vatanımız, devletimiz. Biz burada yaşıyoruz. Ne yapacağız, işgal mi ettirelim ya? Nedir, ne derdiniz sizin namaz kılıyor abdest aldırıyorsunuz ya?

“Bana bunlar neden muhbir demiş falan diye bakıyorum, görüyorum ki aynı Selefi kafasındalar, ‘Askerlik zulümdür’ diyorlar. Bunların hepsi İslami camianın tanıdığı yazarlar çizerler. Bu devleti batıracağız, böldüreceğiz, nereye gidiyoruz ya? Görecekler, Suriye gibi Irak gibi işgal edildiği zaman görecekler, karıları kızları namusları talan olacak, görecekler. Yapmasınlar bunu. Bu devleti biz muhafaza edersek, bu devlet herkese tüm ümmete yardım ediyor zaten.

“Ama bakın ne diyor, ‘Dört yıl Esed’in katliamlarını seyreden TC, şimdi IŞİD’i bombalıyor. ABD’den aferin mi alacak? Fırat Operasyonu neden yapılıyor’ yazıyor. Şu Fırat Operasyonu olmasa IŞİD burayı dağıtmıştı ya, bu operasyon neleri sağladı, ne kadar askerimiz şehit oldu. Vatanımızı korumak için. Bunlar kim mi? Bunlar, isim vermeyeyim üst isimlerin altındaki İslami camiadaki çok çevresi olan bir grup, Özgür-Der, Haksöz grubu.

“Bakın dergide başka ne deniyor, ‘AKP-MHP’nin kurduğu yerli ve milli ittifak ırkçı. Bu, yemin dayatmasında rahatlıkla görülebilir.’ Başka bir yerinde ise ‘İktidar-muhalefet her konuda ihtilaf ediyor fakat Halis Bayancuk (Ebu Hanzala) isminin terör irtibatı konusunda uzlaşıyor.’ Ebu Hanzala, IŞİD’in baş adamı, memleketin içine etti. Gördünüz, yüzlerce organizesi var. Biz bu adamları konuşuyoruz diye muhbir oluyoruz. Ebu Hanzala hepimize kâfir diyen bir adam ya.

“Bakın ne diyor dergide yine, ‘Özgür-Der, Diyarbakır’da kurulan Kürdistan Gençlik Hareketi Derneği’ne Kürdistan isminin verilmemesini kınadı.’ Ya kardeşim, Kürdistan mürdistan ne oluyorsunuz? Bir de ümmetçilik yapıyoruz diyorlar. Ümmetçilik yapıyor olsalar, tek bağımsız Müslüman ülke olan Türkiye’ye sahip çıkarlar.”

“Zeki bir insan, sevimsizleştiğinin farkındadır”

Cübbeli Ahmet’in bu suçlamalarını Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (Özgür-Der) Genel Başkanı Rıdvan Kaya’ya, Haksöz Haber Yazı İşleri Müdürü Kenan Alpay’a, Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’na ve Mustafa Yeneroğlu’na sorduk.

Rıdvan Kaya: “Suudi yönetimi üzerinden Selefiliği mahkum ederken Kemalistlere göz kırpmak…”

Rıdvan Kaya Şahsiyetimizi İnşa Eden Değerleri Anlattı

“CNN Türk kanalında Ahmet Hakan’ın sunduğu ve ismiyle hiç de müsemma olmayan ‘Tarafsız Bölge’ programında önceki akşam yine izleyicilere şov izlettirildi. Cübbeli Hoca lakaplı Ahmet Mahmut Ünlü, Ahmet Hakan’ın desteği ve ne için orada oldukları pek anlaşılamayan Nedim Şener ve Hakan Bayrakçı’nın da katılımıyla bir kez daha engin dedikodu birikimini ve giderek daha bir derinleşmekte olan fikri seviyesizliğini sergiledi.

“Öncelikle Cübbeli’nin iddia ve ithamlarının ne kadar ‘adil ve haysiyetli’ olabileceğini gösteren somut bir örnek vererek nasıl bir ‘kurnazlık’ ile muhatap olduğumuz hakkında kanaat sahibi olunmasını arzu ediyorum. Vehhabilerin Hicaz bölgesinde mezarları ve tarihi mekanları yerle bir ettiğine dair sözleri arasında Cübbeli aslında Resulullah’ın kabrinin de yıkılmak istendiğini ama bunun gerçekleştirilemediği iddiasında bulunurken, Suud yönetiminin Atatürk’ün tehditlerinden çekindiği için bu niyetini fiiliyata dökemediğine dair bilgiler olduğunu söyleyerek dedikodu ile tarih yazımına çağ atlattırdı.

“Ne güzel değil mi? Suud yönetimi üzerinden Selefiliği mahkum ederken, Kemalistlere göz kırpmak ancak böylesi kıvrak bir zekanın ürünü olabilir!

“Selefilikle ilgili sözlerinin temelsiz, Selefilerle ilgili iddialarının ise baştan sona hukuk ve ahlak yoksunu ithamlardan ibaret olduğunu daha önceki yazılarımızda etraflıca ifade ettiğimizden burada tekrar o konuya dönmeye gerek görmüyoruz.

“Bizimle ilgili sözlerine gelince, öncelikle Cübbeli’ye neden karşı çıktığımızı bir kez daha ifade edelim. Bizim derdimiz Cübbeli ile polemik ya da Selefilik savunusu değil. Öncelikle aynı hatta olmasak bile kardeşlik hukuku çerçevesinde hangi mezhep ve meşrepten olursa olsun haksızlığa, iftiraya uğrayan Müslümanların hukukunu savunuruz. Bu perspektifle İslami akım ve ekollerden birisi olarak gördüğümüz Selefiliğin hedef alınmasına, düşmanlaştırılmasına da elbette sessiz kalamayız. Ve aynı duruşu hangi inançtan, kimlikten olursa olsun haksızlığa uğrayan herkes için ortaya koymaktan da çekinmeyiz.

“Cübbeli askerlik ve ordu hakkında keskin düşüncelerimiz olduğunu, devleti tağuti olarak nitelediğimizi söylemiş. Tuğyan kavramı Kurani bir kavramdır, vahye tabi olmayan bir sistemin doğal olarak tuğyana yöneldiği açıktır. Bu yönüyle biz laik-Kemalist sistemin tuğyan içinde olduğunu düşünüyoruz, Cübbeli bu sisteme İslamilik vasfı atfediyorsa o onun bileceği bir şeydir.

“Ordu meselesine gelince, askerliği ya da orduyu kutsamıyoruz ama düşman falan da değiliz. Kategorik yaklaşılmasını da anlamlı bulmuyoruz. ‘Hangi ordu?’ sorusunun sorulması gerektiğine inanıyoruz. 28 Şubat’taki, 27 Nisan’daki, 15 Temmuz’daki darbeci rolüyle orduyu elbette reddederken, Suriye’de, Libya’da mazlumlara kalkan olan, zalimlerle savaşan orduya neden karşı olalım ki? 

“Yine Cübbeli Fırat Kalkanı harekatının hazırlığı sürecinde Türkiye’nin IŞİD’i öncelemesinin gerekliliğini sorguladığımız yazılardan ötürü IŞİD’i savunduğumuzu ima ediyor. Bu asılsızdır. IŞİD’in düşünce tarzını ve eylemlerini mahkum eden sayısız açıklamamız, haber ve yazılarımız arşivdedir. Bununla birlikte Suriye’de öncelenmesi gereken düşmanın IŞİD ya da YPG değil, Esed rejimi olduğunu söylemiştik. Elbette IŞİD ya da YPG’nin tehdit olduğunu görmezden gelmemekle birlikte gerek Suriye halkı için gerekse de Türkiye’ye yönelik olarak asıl tehdit kaynağının Esed rejimi olduğunu bugün de söylüyoruz. Bu vesileyle Cübbeli’nin hakkımızda gündemleştirmeye çalıştığı iddialarla, uzun bir zamandır Özgür-Der aleyhine IŞİD’e yakınlık ithamları üreten Esed-İran yanlıları ve PKK çevreleri ile aynı zeminde buluşmuş olduklarına da dikkat çekmekte yarar görüyoruz.  

“Cübbeli Kürdistan isminden ötürü Diyarbakır’da bir derneğin kapatılmasını eleştirmemizden bölücülük imasında bulunuyor. Kürdistan ifadesinin ayrı bir siyasal yapı olarak değil, coğrafi bir tanım olarak kullanılmasında bir beis görmüyoruz. Bu arada söz konusu ifadeden yola çıkarak bölücülük ithamına muhatap olanlardan birinin de Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu hatırlatıyoruz. Başbakanlığı döneminde kendisine yöneltilen bu ithama ilişkin verdiği cevapta Erdoğan’ın Kürdistan ifadesinin tarihi bir hakikat olduğuna dair sözleri, devlete ve idarecilere nerdeyse kutsiyet atfeden Cübbeli gibi biri için de bağlayıcı olsa gerek!

“Cübbeli’nin bize yönelttiği ithamlardan biri de Halis Bayancuk’un maruz kaldığı muameleye ilişkin eleştirel tutumumuz. Cübbeli mahkeme kararıyla IŞİD’in Türkiye reisi olduğu kesinleşmiş birini nasıl savunabildiğimizi hayretle soruyor. Bir kere iddiası doğru değil! Evet, elde Bayancuk hakkında verilmiş ve henüz kesinleşmemiş bir mahkeme kararı var ama bu kararda IŞİD’den hiç söz edilmiyor. Ayrıca daha büyük garabet şu ki, mahkumiyet kararında sanığın hangi örgüte üye olduğu dahi belirtilmemiş. Sırf bu boyutuyla bile büyük bir hukuksuzluk karşısında olduğumuz ortadayken Bayancuk’un sadece medya gündemi üzerinden yargılanıp delilsiz, mesnetsiz mahkumiyete maruz kalmasını eleştirmemiz adaletin gereğidir. Sorun Halis Bayancuk’un değil; hakkın, hukukun, adaletin savunulmasıdır.

“Son olarak Cübbeli’ye yürüttüğü ya da alet olduğu bu kampanyanın zaaflı, hastalıklı bir tutumun ürünü olduğunu; büyük vebal yüklendiğini hatırlatıyoruz. Giriştiği bu işin ne anlama geldiğini, kendisine ne kazandırıp neyi kaybettirdiğini ölçmek istiyorsa sadece sözlerinin, çabasının kimleri memnun edip, kimleri rahatsız ettiğine bakmasının yeteceği kanaatindeyiz. Zeki biri olduğu belli olduğuna göre, geniş manada İslami camia nezdinde giderek ne kadar sevimsizleştiğini fark etmemesinin imkansız olduğuna inanıyoruz. Bu vesileyle bir kez daha kendisini hakka, hukuka ve ahlaka aykırı tavırları terk etmeye davet ediyoruz.”

Kenan Alpay: “Devlete ihbar etmeyi karakter edinmiş bir hoca”

“Önceki gece Cübbeli Ahmet ve Cübbesiz Ahmet ikilisi sayesinde Tarafsız Bölge’de tamamen taraflı, dahası hiç de adaletle, hakkaniyetle bağdaşmayan mantıksız ve mesnetsiz konuşmalar dinledi bütün Türkiye. Kendi söylemleri ve çizgisine itiraz eden kişileri itham etmeyi, riskli gördüğü çevreleri ilzam edici konuşmalar yapmayı ve bu bağlamda kimi zaman toplumu kışkırtmayı kimi zaman da devlete ihbar etmeyi karakter edinmiş bir ‘hoca’ olarak tecessüm ediyor; Cübbeli Ahmet.

“Tuhaf ama ‘tekfircilikle mücadele’ adı altında, üstelik Ehli Sünnet’in ve ülkenin selameti adına tırmandırılan tam tekmil bir tekfircilik hadisesiyle karşı karşıyayız. İslami ilkeler üzerine hassasiyet izhar eder gibi yapıp esasen milliyetçi-devletçi mantık ve işleyişe meşruiyet, hattâ zaruret atfeden bir tutum sergiliyor Cübbeli Ahmet.

“Suç ve suçluyla mücadele edilecek elbette. Ancak bu mücadele hukuka ve toplumsal maslahatlara uygun olmak zorundadır. Siyasi partileri, sendikaları, sivil toplum kuruluşlarını olduğu gibi selefiliği de tarikatları da cemaatleri de tartışmak, eleştirmek son derece doğaldır. Ancak kullanılan usul ve üslup her zaman ve zeminde adalet ilkesine yaslanmak zorundadır. Kimse ama hiç kimse Cübbeli Ahmet gibi veya onun koruyup kollamaya ahdettiği milliyetçi-devletçi mistik siyasetin parçası olmaya zorlanamaz. Herhalde onun ekranlara çıkıp karalama ve jurnalleme kampanyalarına itiraz edip yaptığı işlerin ne derece edep ve hukuk dışı olduğunu yazıp konuştuğumuz için bir karşı atak başlattı. Lakin yine temelsiz, delilsiz ya da bağlamından koparılmış konuşmalarla kamuoyunu yanıltmaya çalışmak hususunda inat ediyor.  

“Sadece Ehli Sünnet çizgisini değil bir bütün olarak İslam dinini tekeline almaya kendisini hak sahibi görüyor. Adeta aforoz mekanizması gibi bir süreç işletip tehdit ve tehlike gördüklerini hem din ama öncelikle devlet ve millet düşmanı ilan ediyor. Tutarlı birisi değil ve maalesef o da Haydar Baş gibi hoca kavramını ve sembolünü karikatürize edenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Cübbeli Hoca sorarsak pek sıkı bir Ehli Sünnet temsilcisi ama nasıl oluyorsa bir jonklör misali Atatürkçü, devletçi, milliyetçi, milli görüşçü, Perinçek dostu, yanmaz kefen pazarlamacısı, İsrailiyatçı, sümük-ü şerif ve sidik-i şerif anlatıcısı gibi onlarca renk topu aynı anda yere düşürmeden atıp tutabiliyor. Fakat havada dolaştırdığı bütün bu topları gerekli gördükçe iç düşman ilan ettiği birilerinin kafasına da atabiliyor.”

Cübbeli Ahmet’in takındığı “yerli ve milli” tavır hakkında fikirlerini sorduğumuzda ise Alpay şu cevabı verdi:

“Son dönemde giderek belirginleşen bir biçimde Ata/Türkçü hassasiyeti çok yüksek bir hoca profili arz ediyor Cübbeli Ahmet. Selefiliği tartışmak, aşırı ve sert yorumları reddetmek, toplumu ihtilafa sürükleyen ve bozguna sürükleyen tartışmalara set çekmek, Suudi Arabistan veya bir başka devlet adına yürütülen faaliyetlere karşı dikkat çekmek gibi işler doğal hatta zaruridir. Ne var ki sergilenen söylem ve tutumlar Cübbeli’nin bunlardan daha az tehlikeli olmayan misyonlarla donandığını işaretliyor.

“İrşad ve davet, ıslah ve infak gibi salih amelleri değil de devletin güvenlik teşkilatı, istihbarat ve emniyet birimi gibi vasıflarla kamuoyunun önüne çıkması, üstlendiği misyonu daha da sıkıntılı hale getiriyor. Üstelik bir zamandır siyasi bir ittifakın milliyetçi kanadını, hattâ milliyetçi kanadın kaygı ve beklentilerini temsil eden bir dizi rol üstelendiğini açık ediyor. Dinin değil öncelikle ve hassaten devletin temsilcisi gibi ısrarla beka kaygısını büyüten, topluma tedirginlik ve korku aşılayan misallerle örülü konuşmalar yapıyor. ‘Öncelikli tehdit Selefilik ve Kemalizm muhalifleridir, bunlar PKK ve FETÖ’den de tehlikeli iç düşmandır’ tarzı bir stratejik konsepte güya İslami argümanlarla haklılık kazandırmaya girişiyor. Yalnız bu söylem ve stratejiyi İsmailağa camiası içinde ve etrafında değil, onun her açıdan çok çok uzağındaki, sürekli iltifat ettiği Ata/Türkçü dostlarıyla oluşturabilir ancak.

“Devlet sınıfları ne olursa olsun dindar Ata/Türkçülük modeli, milliyetçi ve devletçi Müslümanlık profili hedefinden vaz geçmiş değil. İster modernist olsun isterse gelenekçi dindar Ata/Türkçülük; milliyetçi ve devletçi Müslümanlık hedefine götüren her hocanın önünü devlet açıyor. İbni Teymiyye ve Cemaleddin Afgani’den Muhammed Esed ve Mevdudi’ye kadar Selefi addettiği bütün alimleri zemmeden Cübbeli Hoca’nın Atatürk ve Türkeş’i sürekli minnet ve dualarla anması boşuna olmasa gerektir. ‘Söz konusu vatansa …’ klişesinin ardına tevhid, adalet, ihlas, takva, ıslah, cihad gibi iman esaslarını dahi eklemek için fırsatlar kollayan bir gelenek var. Milli birlik ve bütünlüğe her zamankinden daha çok muhtaç olduğumuz şu günlerde Cübbeli Hoca da üzerine düşen görevi yerine getirmek istiyor herhalde.”

“Camilerimizde para toplatmadık diye mi?”

Ahmet Mahmut ünlü, aynı televizyon programında 1967 yılında Almanya’da kurulmuş İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı ile ilgili de şu ifadeleri kullanmıştı:

“Milli Görüş bu kadar camiyi hangi parayla açıyor. Alman devletinin bu işle özel alakası var. Alman devleti bunlara özellikle müsaade etti, çok önemli bir güç verdi. Normalde vermez. Bakın oradaki ülkücüleri (Bozkurtlar) kapatıyorlar. Milliyetçi görüşe bile tahammül edemiyorlar. Sen şimdi gidip orada Şeriatçıyım diyorsun, adil düzen diyorsun, İslam Devleti diyorsun. Senden daha fazla rahatsız olması gerekmez mi? Ben Milli Görüş’e Alman ekolü demiyorum, sadece Almanya Türkiye’yi zora sokacak şeylere sürekli yol veriyor diyorum. Oradaki Müslümanlar ibadetini yapacak, malzeme olmayacak böyle şeylere. Malzeme olanlar oldu mu? Oldu.”

Cüppeli Ahmet’in iddialarına, programa telefonla bağlanan İslam Toplumu Milli Görüş Başkanı Kemal Ergün cevap verdi.

Milli Görüş’ün ne Almanya ne Türkiye devletinden fon almadığını belirten Kemal Ergün şöyle dedi:

“İslam Toplumu Milli Görüş teşkilatı 1967’de kurulmuştur. En önemli özelliği sivilliğidir. Hiçbir fon kullanmadık. Cemaatimizle camileri, okulları yaptık. Burada bir töhmet varmış gibi ifadeyi Ahmet Mahmut Ünlü’ye yakıştıramadım. Acaba kendisi 20 yıl önce gelip para toplamak istediğinde müsaade etmediğimiz için mi bunları söylüyor? Ne dediğinizi insanlar gayet iyi duydu. Yapmayın bunları, sizinle polemiğe girmek istemiyorum. Genellemeci yaklaşımınız bir hocaya yakışmıyor. Bu meselelerde konuşurken ölçülü olmaya davet ediyorum.”

“Ciddiye almam mümkün değil”

Cübbeli Ahmet Hoca, Avrupa Milli Görüş Teşkilatı hakkında konuşurken isim vermeden DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nu da eleştirdi. Yeneroğlu’nun bu sözler hakkındaki görüşü de şöyle:

Mustafa Yeneroğlu kimdir? Mustafa Yeneroğlu kaç yaşında, nereli?

“Ne Almanya’daki dini cemaat ve devlet ilişkileri ne Almanya’daki Müslüman toplumun sosyolojisi hakkında en ufak bir bilgi birikimi olmadan yapılan sözde yorumlarda şahsıma yönelik imaları ciddiye almam mümkün değil.

“Maalesef Batı Avrupa’da yaşayan Müslümanlarla ilgili, Türkiye’de nitelikli değerlendirme yapabilecek uzman sayısı çok az. Genelde yüzeysel yaklaşımların ötesine geçilemediği gibi ilgili ülkelerde yaşayan Müslümanlar da özne olarak konumlandırılmıyor. Türkiye’de birçok değerlendirme ve beklenti Batı’daki Müslümanların daha fazla ötekileştirilerek ayrımcılıklara maruz kalmalarını teşvik ediyor.”