24 Haziran 2018´de yapılacak seçimler, 1946 yılı seçimleri ile benzer bir karakter taşımaktadır. ?Açık oy, gizli sayım? esasına göre yapılan 1946 seçimlerinden sonra Türkiye, yetmiş iki yılın ardından tekrar benzer bir seçim sürecine girmiş bulunmaktadır. İki seçimin ortak özelliği ise devlet ile milletin karşı kutuplarda seçime katılmış ve katılıyor olmasıdır.
Evet bir taraftan ?devlet? bütün aygıtları ile ?cumhur ittifakı? için seçim çalışmalarını yürütürken, diğer taraftan ?millet ittifakı? kendi kıt imkanları ile seçim çalışmalarını yürütmektedir.
Bundan evvel seçimlerden önce, seçim çalışmalarının eşit ve adil bir şekilde yürütülebilmesi için İçişleri, Ulaştırma ve Adalet Bakanları istifa eder ve bu bakanlıklar bürokratlar tarafından idare edilirdi. Böylece kendileri de seçime giren bu Bakanların seçmen iradelerini etkilemelerinin önüne geçilirdi. En azından teorik olarak böyleydi. İlk defa bu seçimde mezkûr Bakanlar görevlerine devam ediyor. Böylece bakanlığın verdiği geniş yetkiler kullanılarak seçim sonuçlarını etkileyecek tutumlar sergilenebiliyor. Böylece Devlet ve Millet karşı karşıya geliyor.
Esasen seçimin devlet ve millet arasında geçeceğinin işareti, adayların belirlenme sürecinde verilmişti. Sayın Abdullah Gül´ün adaylığını engellemek için Genel Kurmay Başkanı düzeyinde gerçekleşen ziyaret; TSK´nın kurumsal olarak seçimde taraf olacağının işareti idi. II. Ordu Komutanı´nın Erdoğan´ın propaganda yaptığı konuşmada rakip parti adayını suçlayan cümleleri alkışlaması bu kanaati teyit etmiştir.
YSK da 16 Nisan Referandumu ile taraf olduğunu göstermişti. Referandumda çok eleştirilen ve kanuna açıkça aykırı olan mühürsüz zarfların kabulü, bu seçimde resmen uygulanacak. Gerçi bu seferki uygulamalar kanuna uydurulsa bile seçimlere -istenirse- hile karıştırılmasının zemini resmen oluşturulmuş oluyor. YSK sadece hileli bir seçime zemin hazırlamıyor; aynı zamanda HDP´nin oy potansiyeli olan bölgelerdeki sandıkların, İçişleri Bakanlığından gelen talepler doğrultusunda, taşınmasına karar vererek seçimlere direk müdahale de ediyor. Bu YSK´nın vatandaşların iradesini yüzde yüz yansıtacağından emin olabilir miyiz?
Elbette Emniyet Teşkilatı da boş durmuyor. Onlar da muhalefet partilerinin seçim çalışmalarına müdahaleden geri durmuyor. Polisin, dövülen Saadet Partisi adayının ambulans ile hastaneye götürülmesine mâni olmasından tutun da, HDP mitinglerine güvenlik gerekçesi ile yapılan açık müdahalelere kadar yüzlerce uygulama?
Milletin vergileri ile yayıncılık yapan devletin radyo televizyon kurumu TRT, adeta AKP´nin propaganda vasıtasına dönüşmüştür. Erdoğan ve AKP´ye ayrılan zaman dilimi, diğer adayların tamamına ayrılan zaman diliminden onlarca kat daha fazladır.
Devletin ajansının durumu da fazla farklı değil. Bu ajans seçim sonuçlarının ilanını da yapacak; düşünün?
İstifa etmeyen Bakanlar, Valiler, Kaymakamlar, Genel Müdürler, Müdürler, Rektörler, Dekanlar, Komutanlar, Müftüler, İmamlar? Hasılı milletten toplanan vergiler ile maaşı ödenen kamu kurumları görevlileri adeta devlet hesabına Cumhur İttifakı ve liderinin seçimleri kazanması için var gücü ile çalıştıkları görüntüsünü veriyorlar. Millet İttifakı ise bir taraftan milletten topladığı destekle ve kıt imkanlarla seçim çalışmalarını yürütürken diğer taraftan önüne çıkartılan engelleri aşmaya çalışmakta.
Devlete karşı millet; bakalım kim kazanacak?