Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

DEVA ve Gelecek alerjisi: Yeter ki bağcıyı dövelim, üzüm yemesek de olur!

Alper Görmüş Yazdı:

DEVA ve Gelecek alerjisi: Yeter ki bağcıyı dövelim, üzüm yemesek de olur!

DEVA ve Gelecek’in muhalefet içindeki varlığının niceliği çok aşan bir manası var ama, anlıyoruz ki bazılarının bunu idrak etmesinin imkânı yok.

Yanılmışız, yanılmışım: DEVA ve Gelecek’in de katıldığı bu muhalefet bileşiminin, kutuplaştırma üzerinden baskıcı, otoriter bir yönetim kuran mevcut iktidara bir reddiye imkânı yarattığını herkesin anladığını sanmıştık (kamusal alandaki her türlü dini tezahüre kırmızı görmüş boğa tepkisi veren en bağnaz laikler hariç). Bu muhalefet bileşiminin, siyasi görüşleri farklılık gösterse de farklı toplumsal kesimlerin birbirini düşmanlaştırmadan ortak bir yaşam biçimi kurabilme imkânı olarak algılandığını sanmıştık. Bu muhalefet bileşiminin, devletin, farklı kesimlerin her birinin haklarını hukuk temelinde koruyan bir yapıda yeniden örgütlenmesi için bir imkân sağladığının anlaşıldığını sanmıştık…      

Yanılmışız, yanılmışım…

Yanıltanların hepsini temsilen taze iki örnek vereceğim.

Ufuk Uras şöyle bir tweet attı geçtiğimiz günlerde: “AKP’den kopanlara yönelik hasmane tutum içine girenlerin davranışlarına bakan mütereddit AKP seçmeni, ‘Bunlara bile böyle ötekileştirici davranılıyorsa, bize kimbilir ne yaparlar’ diye eski adreslerinde kalabilir. Bu saldırgan eğilimler, AKP’nin en çok işine yarayan kesim.”

Uzun bir süredir DEVA ve Gelecek’in ittifakı büyütmeyip küçülttüğünü, o nedenle ittifaktan ayrılmalarının (dışlanmalarının) iyi olacağını anlatan Burak Bilgehan Özpek bu tweet’i alıntıladı ve cevaben şöyle dedi:

“Ya da zaten iktidar değişirse bu insanlar üzerinden yeni hükümete rahatlıkla kanalize olabiliriz. O yüzden AKP’ye oy vermeye devam edip riski sıfıra indirelim de diyebilirler. AKP seçmenini çözmenin yolu onun için riski azaltmak değil yükseltmektir belki de Ufuk Bey.”

DEVA ve Gelecek’i ve onları destekleyebilecek AK Parti küskünlerini itecek bundan âlâ cümle bulunabilir mi? AK Parti’yi terk edenlere ve terk etmek isteyenlere kapıyı göstermenin, “otoriterliğe karşı birlikte mücadele etmek istiyoruz” diyenlere “sizinle yol yürüyemeyiz” demenin bundan âlâ ifadesi olabilir mi? Anlaşılan Özpek ve benzerleri bu insanların samimiyetine zerre inanmıyorlar; tam tersine, bütün dertlerinin muhalefet bloğuna “sızan” bu iki parti üzerinden iktidara “kanalize” olmak olduğunu düşünüyorlar.

Şu da vermek istediğim ikinci örnek:

“Millet İttifakı ve Altılı masa konusunda fikir beyan eden ne kadar çok tetikçi varmış medyada… Özellikle de Altılı masa bozulacak diye endişe duyuyorlar… Bunların amacı AKP ile mücadele filan değil… Tam tersine siyasal İslam’a hizmet!..” (Aydın Sezer).

Bu ikinci hakkında ilave bir şey söylemeye sanırım gerek yok. Birinciden tek farkı daha ‘açık’ olması.

Bu iki partinin suçlarına gelince… Geç kalmışlar muhalefet saflarına katılmak için; hele biri 2019’daki yerel seçimlere kadar hâlâ eski partisinin içindeymiş… Oysa Millet İttifakı’nın eski bileşimindeki partiler 20 yıldır mücadele ediyormuş bu iktidarla; Saadet Partisi de öyleymiş, son yerel seçimde, hatta 2017 referandumunda da muhalif saflardaymış… Dolayısıyla bunlara karşı eski Millet İttifakı tabanında bir alerji olmasına hak verilmeliymiş. (Bu tespitleri Burak Bilgehan Özpek Medyascope’daki son yayınında böylece dile getirdi.)

Başlangıç farklıydı, sonra neden böyle oldu?

İki tweet üzerinden örneklediğim “kalûbelâdan beri muhalif güzelim ittifakımızı kirletiyorlar, çekip gitsinler”ci eğilimin başlangıçta var olmadığını, varsa bile sesini yükseltmeyi doğru bulmadığı için ortaya çıkmadığını hatırlamak önemli… Bunun üzerinde durmak ve süreci irdelemek gerekiyor, çünkü bu bize Türkiye’de son 6-7 ayda siyaset algısının nasıl değiştiğini gösterecek.  

Hatırlayalım, başlangıçta Babacan da Davutoğlu da muhalif cephede sempatiyle karşılanan figürlerdi. Onlara karşı duyulan olumlu ilginin ya da en azından nötr tutumun karşıtlığa ve öfkeye dönüşü, onların muhalefet cephesine fiilen katılma ihtimallerinin ortaya çıkışıyla başladı.

Yukarıdaki paragrafı, yani şu ‘başlangıçtaki sempati’ meselesini biraz düzeltmek lâzım: Aslında Davutoğlu ve Babacan algısı, onların ‘sempatik’ görüldüğü başlangıç döneminde de olumsuzdu, bugünkü gibiydi. ‘Sempatik’ görülmeleri, Cumhur İttifakı’ndan hatırı sayılır parçalar koparmaları ihtimaliyle bağlantılıydı. Bir de, sonuçta uzaktaydılar, bizim “kirlenmemiş muhalif” eski Millet İttifakı dünyasının dışındaydılar.

Sonra bu algıyı yavaş yavaş kıran üç gelişme eşzamanlı olarak belirmeye başladı: a) DEVA ve Gelecek’in Cumhur İttifakı’ndan umulan büyüklükte parçalar koparamayacaklarının anlaşılması, b) Millet İttifakı’na fiilen, gövdeleriyle katılma ihtimallerinin ortaya çıkmış olması, c) anketlerin, ittifakın eski halinin (ikinci turda Kürtlerin “mecburen” Millet İttifakı’na oy vereceği varsayımıyla birleşerek) Erdoğan’ı yenebilecek oy oranına ulaştığını göstermeye başlaması.

Yani; madem bu iki parti kendilerinden beklenen faydayı sağlayamıyorlardı, madem onların oylarına muhtaç olmadan seçimi kazanabiliyorduk, öyleyse neden aramıza girmelerine ve bizim ‘ilerici’ siyasetimize gericilik aşısı vurmalarına izin verecektik ki?

Bu kadarı fazlaydı artık; DEVA ve Gelecek’e karşı açık ‘istemezükçülük’ işte bu noktadan itibaren şekillenmeye başladı.

Belki birkaç yüz bin oyla kazanılıp kaybedilecek bir seçimin arifesinde ortaya çıkan bu açık ‘istemezükçülük’ü akıl ölçüleriyle kavrayabilmek imkânsız. Bence bunu ortaya çıkaran şey bir duygu: ‘İslamcı’ olarak adlandırılan birilerinin kök partilerinden gerçekten de kopup demokrasi isteyenlerin safına geçme ihtimalinin yarattığı korku. Çünkü bu durumda özü gereği hiçbir koşulda değişmemesi, hep aynı kalması gereken bir varoluş biçimi değişmiş oluyor ve bu da kafamızda “kalûbelâdan” beri oluşturduğumuz çok temel bir siyasi-ideolojik kalıbın parçalanması anlamına geliyor.

Kendisini böyle bir cendereye sokmuş olanlar, “asla değişemez” dediklerinin gözlerinin önünde değişmeye başlaması karşısında mutsuz olurlar; gördüklerini inkâr etmek kendi ruh sağlıkları açısından alınabilecek en doğru pozisyon olarak belirir.

Sevinmeleri gerekmektedir fakat sevinemezler. Tam tersine, onları dövmenin şehveti, onlarla birlikte hareket ettiklerinde üzüm yeme ihtimalinin hazzından çok daha güçlü bir duygudur.

Güçlü duygular aklı ve mantığı berhava eder. Ve ediyor.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER