Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ile Gelecek Partisi, ülke genelinde teşkilatlanmalarına devam ediyor. Seçimlerde AK Parti ile HDP’nin dışında artık bu iki partide Güneydoğu’daki oylara talip.
Yeni partilerin oy almaya çalışacağı Diyarbakır, Kürt seçmen tercihini anlamak için belirleyici bir örnek. Nüfusu iki milyona varan kentte HDP hissedilir siyasi üstünlüğe sahip. AKP’nin ise kemikleşmiş tabanı var. AKP’nin iki katından fazla oy alan HDP’nin 65 belediyesinden 46’sına kayyım atandı. Büyük çoğunluğunu HDP seçmeninin oluşturduğu kentte halkın önemli kısmı kayyım atamalarına gösterilen gerekçelere inanmadığını belirtiyor.
Bu atmosferde siyaset sahnesine çıkan iki parti, AKP ve HDP arasındaki denklemi bozma iddiasında. Peki, bu nasıl olacak? Bölgede saha araştırmaları yapan Rawest Araştırma Merkezi Müdürü Roj Girasun, Ali Babacan’ın DEVA Partisi’nin HDP ve AKP’ye oy veren orta sınıf ve şehirli seçmende heyecan uyandırdığını, Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’nin ise muhafazakâr seçmeni etkileyebileceği görüşünde.
Girasun, DEVA Partisi’nin şansının daha yüksek olduğunu düşünüyor ve 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül faktörüne de işaret ediyor. Gül’ün Kürt seçmene “AKP’nin önceki dönemlerdeki demokratik hafızasını” hatırlattığını ifade eden Girasun, Cumhurbaşkanlığı döneminde BDP’li milletvekilleri ile kurduğu ilişki, 11 Mart 2009’da yaptığı “Kürt sorunuyla ilgili çok iyi şeyler olacak.” konuşması, Bitlis’in Güroymak ilçesi için Kürtçe ismi olan ‘Norşin’i kullanması ve ılımlı siyasetinin Abdullah Gül’ü bölge halkı nezdinde çok sevilen bir aktör haline getirdiğini savunuyor.
Araştırma merkezi müdürü, bu nedenle Kürt seçmen nezdinde büyük kredisi olan Abdullah Gül’ün desteğini daha görünür kılması halinde DEVA Partisi’nin bölgede Gelecek Partisi’ne kıyasla daha fazla karşılık bulma şansına sahip olduğu çıkarımını yapıyor.
Girasun, bağımsız adaylarla seçime giren ve ortalama yüzde 6 oy alan Kürt siyasetinin, 2014’ten sonra HDP çatısı altında seçime girip, barajı aşma hedefini belirlediğini söylüyor. Girasun, aynı dönemde Irak ve Suriye’deki Kürt yerleşim yerlerine IŞİD saldırıları, sonrasında yaşanan Kobani olayları, Peşmerge güçlerinin Kobani’ye gitmesi gibi gelişmelerin Kürt meselesinin millileşmesine neden olduğunu ve bu enerjinin zaten barajı aşma hedefi olan HDP’ye kanalize olduğunu düşünüyor.
Girasun, 2014’te yaşanan bu gelişmelerden sonra HDP’ye eklemlenmiş ciddi bir oy olduğuna dikkat çekiyor ve şu yorumu yapıyor: “HDP’de biriken Kürt oyları ya etkisizleşiyor ya kriminalleşiyor. Kürt seçmen oyları biraz dağıtıp Kürt oylarını daha etkili bir hale getirmenin yollarına gidebilir. Aklı ve gönlü HDP’de olmasına rağmen HDP’den umudu kestiği için DEVA Partisi’ne kayabilecek önemli oranda bir seçmen var. Bunu o dönemin şartları belirleyecek. Eklemlenen oylar DEVA’yı gözlemliyor veya oraya gitme eğilimdeler. Diğer önemli etken de HDP’nin baraj altı kalma meselesi. Bu, oyların ne kadarının DEVA’ya gideceğine yön verecek.”
Hangi vaatler öne çıkıyor?
HDP ve AKP tabanından oy almak isteyen yeni partiler bölgedeki politikalarını iki temel üzerinden şekillendireceklerini belirtiyor. Bunlardan ilki anayasada eşit vatandaşlık, diğeri ana dilde eğitim. İki parti de Kürtlerle yaşanan sorunların kalıcı çözümünün yeni bir anayasadan geçtiği konusunda hemfikir.
Yeni iki partiyi değerlendiren Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, AKP’nin Kürt seçmenin oylarını almasını sağlayan temel özelliklerini kaybettiği görüşünde. Coşkun’a göre, AKP’nin MHP ittifakı ile değişen politikası Kürt seçmeni rahatsız ediyor ve artan ekonomik sorunlar da AKP seçmeninde erimeye sebep oluyor.
Yine de AKP’nin oy alabildiğini söyleyen Coşkun, bunun en önemli sebebini muhafazakâr ve dindar tabana hitap edecek alternatifin olmamasına bağlıyor. Şimdi ise durumun değiştiğine dikkat çeken Coşkun, “Alternatifler AKP’nin oy oranını ciddi oranda etkileyebilir. Bu partiler tutarlı, demokratik ve çözüm söylemi ile ortaya çıkarsa HDP ile ilişkisi sancılı olan seçmene alternatif olabilirler.” değerlendirmesini yapıyor.
İki parti de il başkanı atamalarında hukukçuları tercih etti. Ve yeni partilerin Kürt politikasının sahadaki muhatapları da onlar olacak. Diyarbakır, DEVA Partisi’ne Türkiye genelinde en çok başvurunun yapıldığı dördüncü, nüfus oranına göre de birinci il. Partinin kurucu il başkanlığı görevi daha önce hiç siyaset yapmayan ve sivil toplum çalışmaları ile tanınan avukat Cihan Ülsen’e verildi. Ülsen daha önce Mazlum-Der, Baro İnsan Hakları Merkezi ve Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı yöneticiliği yaptı.
DEVA: Kayyım kabul edilemez
Ülsen, AKP ve HDP’nin bölgede vaat edebileceği yeni bir şey kalmadığını savunuyor. İki partiye de oy veren seçmenin oylarına talip olduklarını ifade ediyor. Belediyelere kayyum atanmasını ‘kabul edilemez’ olarak değerlendiren Ülsen, Kürt meselesinin çözümüne dair uygulanabilir ve çözüm odaklı vaatlerinin olduğunu belirtiyor.
Ülsen, “Kürtlerin kendilerini eşit vatandaş olarak görme konusunda ciddi endişe ve kuşkuları var. Ana dil yine öyle. Çözümün bu iki meseleden geçtiğini düşünüyorum. İnsanlar ana dil konusu ve anayasadaki vatandaşlık tanımından rahatsızlar. Anayasal vatandaşlık tanımını ‘Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür’ tanımına sıkıştırırsanız o zaman Kürt ana ve babanın çocuğunun ne olduğu sorusuna cevap vermeniz lazım.” yorumunu yapıyor.
Ülsen, Anayasa’da yer alabilecek “Türkiyeli” üst kimliğinin topluma rahat nefes aldıracağını düşünüyor. Türkiye’nin yeni ve sıfır bir anayasaya ihtiyacı olduğunu savunan Ülsen, “Türkiye’nin en büyük problemi anayasa. Bu anayasa çağdaş, demokratik hukuk devletine, insan haklarına dayanırsa bugün yaptığımız birçok tartışma geride bırakılır. Kürt sorunu sıfır bir anayasa ile çözülebilir.” diyor.
Davutoğlu ve hendek olayları
Gelecek Partisi ise aynı göreve siyaset tecrübesi olan, Kürt seçmeni tanıyan Davutoğlu’nun eski yol arkadaşlarından avukat Aydın Altaç’ı seçti. Parti kurucularından olan Altaç, Davutoğlu’nun başbakanlığı dönemde AKP il başkanıydı. Kürt meselesi, Kürt sorunu gibi ifadeler Altaç’ı rahatsız ediyor.
Altaç, ana dilde eğitimin Kürtlerin devlete aidiyet bağını güçlendireceğini düşünüyor. Kürtçe’nin eğitim dili olmasını, resmi kurumlarda kullanılmasını isteyen Altaç’a göre, devlet bunu teşvik etmeli. Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde çözüm sürecinin çok iyi bir noktaya geldiğini savunan Altaç, “Genel Başkanımız kalmış olsa ve samimiyetine, duruşuna destek sağlansaydı bugün belki çok farklı şeyler konuşacaktık.” diyor.
Hendek olaylarının bitmesi için çok sayıda HDP’li siyasetçi ile görüştüklerini söyleyen Altaç, sorunun çözümünde aktif rol alması gereken HDP’lilerin görev almamak için direndiklerini ve sorumluluk üstlenmedikleri iddiasında bulunuyor. Hendek sorununun çözümü için yerelde kendilerinin, genelde de Davutoğlu’nun destek görmediğine dikkat çekiyor.
Altaç, hendek olayları nedeniyle Davutoğlu’na yönelik tepkileri de değerlendirdi. Kürtlerin yaşanan ölümler, şehirlerin yıkılması, yaşam alanlarının kısıtlanması ve kendi şehirlerinde mülteci olması gibi sebeplerden dolayı hendeklerden çok rahatsız olduğunu belirten Altaç’a göre, bu süreçte Davutoğlu’nun olaylara yaklaşım tarzı hem insani, hem de bölgenin korunmasına yönelikti. Üç aydır il başkanı olarak görev yapan Altaç, hendeklere ilişkin sokakta tek bir tepkiyle karşılaşmadığını savunuyor.
Altaç, iktidara gelmeleri ile Kürt sorununun kesinlikle çözüleceğini iddia ediyor. Öyle ki Altaç’a göre, Gelecek Partisi bu sorunu çözmüş, anayasal ve yasal güvenceye kavuşturmuş bir parti olarak tarihe geçeceğini iddia ediyor.
Kaynak: DW Türkçe