Dersim Soykırımı: Dersim neyi, Tunçeli neyi anlatır?

İbrahim Güçlü yazdı;

Dersim Soykırımı: Dersim neyi, Tunçeli neyi anlatır?

Tarihteki Dersim, bugünkü sınırlar kapsamındaki bir Kürdistan şehri değildir. Tarihi Dersim, bir eyalet yapısındadır. Bingöl, Elazığ, Erzincan, Malatya, Koçgiri, Sivas’ın önemli bölgelerini kapsamına alıyordu. Dolayısıyla Dersim’le ilgili geçmiş tarihe ilişkin yorumlar ve analizler yapılırken, bu kapsamda görülmesi gerekir.

Dersim Kürt soykırımı, Türk devleti tarafından, “Dersim Tenkil Kararları” sonucu 4 Mayıs 1937 yılında gerçekleşti. Bu soykırım hareketi, o güne kadar Kürdistan’ın değişik bölgelerinde 1919-1920 (Koçgiri), 1925 (Diyarbakır ve yöresinde), Sason’da, Zilan’da gerçekleşen Kürt soykırım hareketlerinin bir devamıdır.

Resmi kayıtlara göre Dersim’de 13 bin Kürt katledildi. Gayriresmi, yerel kaynaklara göre 70 bin katledildi. Doğru olan da budur. Munzur’da su yerine kan aktı. Dersim’de Kürt halkına yapılanları kelimelerle anlatmak olanaklı değildir. Dersim’de gebe kadınların karınları deşildi. Kürt kızları alınıp batıya götürülüp bürokrat ailelerine hizmetçi verildi. Onların kadınlıkları istismar edildi. Büyük bir kayıplar nesli ortaya çıktı. Toplu sürgünde feci bir durumda ölenler oldu, perişanlık diz boyu oldu. Sürgüne gönderilenler gittikleri yerlerde mutsuz oldular, ayrımcı politikalarla karşılaştılar.

Dersim’in ve Kürdistan’ın lideri Seyit Rıza 15 Kasım 1937 yılından yaşlı olmasına rağmen, yaşı küçültülerek idam edildi. Oğlunun yaşı küçük olduğu halde, yaşı büyültülerek idam edildi. Bunların yanından birçok Dersimli lider ve savaşçı idam edildiler, katledildiler.

DERSİM’DEKİ SOYKIRIMIN NEDENİ, VAR OLAN VE GERÇEKLEŞEN BİR AYAKLANMA İLE İLGİLİ DEĞİLDİR

Dersim sorunu Türk devletinin kuruluşu ile başlayan bir sorundur. Dersim’in Türk devleti tarafından teslim alınamamasıdır. Bu nedenledir ki, 1926’lerden sonra Dersim’in teslim alınması için raporlar hazırlanmıştır. Raporlarda en çok üzerinde durulan noktalar ise aşiret yapıları, aşiretlerin birbiriyle olan ilişkileri, hangi aşiretin hangi dili ve Kürtçe lehçesini konuştuğu, hangi mezhebe ait oldukları, Dersimlilerin gelenek ve görenekleri, aşiretlerin coğrafi sınırları ve nüfuzları, Dersim'in stratejik noktalarıdır. Bunlar üzerine raporlar sunulmuştur ve başarılı bir Dersim Harekâtı için gereken önlemler bu raporlarda tespit edilmiştir. Bu raporlardan bazılarına göz atalım.

Özellikle Hamdi Bey'in 2 Şubat 1926 tarihli raporu, oldukça önemlidir. O raporda deniliyor ki:  "Dersim gittikçe Kürtleşiyor, mefkureleşiyor, tehlike büyüyor. Dersim, hükûmeti Cumhuriyet için bir çıbandır. Bu çıban üzerinde kati bir ameliye ihtimalatı elimeyi önlemek, selameti memleket namına farzı ayindir."

İsmet İnönü’nün hazırladığı “Doğu raporları”nda deniliyor ki:  "Erzincan beyleri Dersimlileri maraba adıyla çalıştırıyorlar. Bu bir nevi Erzincan beylerinin Kürt himayesine sığınmasıdır."

General Fevzi Çakmak açıkça diyor ki: “Dersimlileri askere almayın, silah kullanmayı ve savaş taktiklerini öğrenirlerse bize saldırırlar.  Dersimliler okşanmakla kazanılamaz. Silahlı kuvvetlerin müdahalesinin Dersimliye daha çok etki edecektir.”

Bu raporlar, Dersim soykırımını hazırlayan arka plandır.

Daha 4 Ocak 1936’da 2884 sayılı Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkından Kanun çıkarıldı. Dersim Vilayetinin adı Tunçeli Vilayeti oldu. Yani Dersim ismi değiştirildiği zaman, herhangi bir isyan ve direniş söz konusu değildir.

Bu da Dersim soykırımının önceden planlı bir şekilde hazırlandığını gösteriyor.

Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında provokatif olaylar gerçekleştirildi.  Bölgede güvenlik sağlanamadığı ve hükûmet otoritesinin kurulamadığı algısı yaratıldı. Provokatif olaylar, sonuçta Kürtlerin soykırımına ulaştı.

Atatürk'ün Dersim'deki olaylarla ilgisi bir tartışma konusudur. Oysa ölümünden kısa bir süre önce 1 Kasım 1938'deki TBMM’deki açılış toplantısı için hazırladığı metinde, Dersim soykırımıyla ilgili kararı kendisinin verdiğini, soykırım hareketinin sonucunu yorumlarken gösteriyor.

Ayrıca Atatürk’ün manevi kızı Dersim’i bombalamıştı.

Atatürk hazırladığı konuşma metninde diyor ki: "Uzun yıllardan beri süregelen ve zaman zaman gergin bir şekil alan Tunceli'ndeki toplu haydutluk olayları belli bir program içindeki çalışmalar sonucu kısa bir sürede ortadan kaldırılmış, bölgede bu gibi olaylar bir daha tekrarlanmamak üzere tarihe aktarılmıştır."   

Konuşma metni rahatsızlığı sebebiyle dönemin başbakanı Celal Bayar tarafından Meclis’te okunmuştur.

 

Dersim’in kanunla isminin değişmesi, ilk planda Dersim ve Tunçeli’ne farklı bir anlam kazandırmadı. Ama soykırımdan sonra Dersim ve Tunçeli farklı iki şehir, farklı, iki kimlik, farklı iki yapısal durum olarak tarih sahnesine çıktılar. Çünkü Kemalist Türk devleti, Jack London’un “Demir Okçesi” gibi militarist tunç elleriyle Dersimlileri soykırıma tabi tutunca, Dersim üzerinde özel bir çalışma ve programlar uyguladılar. Zaman içinde de bu konuda başarılı oldular.

Dersim, doğal Kürdistan şehriydi. Sadeydi. Her haliyle şirindi. Öğreticiydi. Aristokrattı. Özgün bir coğrafi, ulusal, kültürel kimlik sahibiydi. Kürt tarihiydi. Kürt kültürüydü. Kürt Alevi ve Sünnilerin şehriydi. Kürt’üm diyenlerin şehriydi. Yiğit, mert, cesur insanların şehriydi. Direnişi temsil ediyordu. Seyid Rıza’nın şehriydi. Seyit Rıza ve dava arkadaşlarının, Kürdistan özgürlükçülerin ve bağımsızlıklarının şehriydi. Dersimliler, bütün Kürdistanlı kardeşleriyle birleşmek için can atıyorlardı.

Tunçeli, Dersim soykırımından sonra tam anlamıyla kimlik değiştiren bir şehir oldu. Kültürel ve psikolojik değişime uğrayan şehir konumundadır. Yeni bir tarihe, Kemalistlerin tarihine sahip oldu. Kürtlükten uzaklaştı, iğdişleşti. Kürt direniş merkezinden başka renksiz ve kimliksiz direnişin olduğu ve çarpık egemen ulus solculuğun şehri oldu. Kemalistliği, kendi kimliğinin önüne koydu. Seyit Rıza’nın gerçek niyet ve amacını, yaptıklarını çarpıtan şehir oldu. Kürt kültüründen uzaklaştı. Kendisiyle Kürdistan’daki diğer Kürt kardeşleri arasına sınır çekti. Stockholm sendromuna tutuldu. Katiline âşık oldu.

Kaynak: K24 Türkçe