‘Derin yazar’ bazen fazla derin sayılmayacak yazılar da yazar…

Fehmi Koru, kendisinin TV’5 ekranından Bahçeli’nin AK Parti üzerinde var olan etkisinden hareketle kendisini “derin yazar” olarak tanımlayan Yeni Çağ Gazetesi’nin yaptığı değerlendirme üzerine görüşlerini ifade ediyor.

‘Derin yazar’ bazen fazla derin sayılmayacak yazılar da yazar…

Bugün, her zamanki gibi, internete erken konulan gazetelere göz gezdirirken, “Derin yazardan Bahçeli’yi hedef alan şok açıklama” başlıklı bir haber dikkatimi çekti.

Önce “Habere konu olan ‘derin yazar’ kimmiş?” merakına kapıldım…

Daha sonra merakım, “Her kimse o yazar, nasıl olmuş da MHP liderini hedef alabilmiş?” sorusu üzerinde yoğunlaştı…

Gazetenin “Şok” başlığını uygun bulduğu haberi ‘şoke olma’ pahasına okuma arzusu duydum.

Yalan söyleyecek değilim, şoke oldum.

Meğer gazetenin ‘derin yazar’ diye andığı benmişim. 

Benim için “Taha Kıvanç mahlasıyla yazdığı yazılarda uzun yıllar Ankara kulislerinden önemli bilgiler veren” tanımı da kullanılıyor haberde.

Aldım, kabul ettim. [Yeniçağ gazetesine haberinden ötürü teşekkür ederim.

Uzun yıllar gazetelerde yazdım, televizyon ekranlarında yorum yaptım, tartışma programlarına düzenli katkılarda bulundum. Gün geldi, gazetelerde yazamaz oldum, ekranlar bana kapandı. Gazeteciyim, mesleğimi icra edemez hale geldim.

Türk basın tarihinde ve günümüzde bu duruma düşen ilk ve tek gazeteci ben değilim. Geçmişte de elinden kalemi alınan gazeteciler-yazarlar olduğu gibi, yazsalar zihinlerimizi yeni ufuklara açabilecekleri halde kenara itilmiş meslektaşlar günümüzde de var.

Günümüzün geçmişten farkı, yazıları yayımlayabilmek, görüş açıklayabilmek için alternatif mecraların bulunması…

Son beş yıldır burada durmaksızın her gün okurlarımla buluşabiliyorum. Gelişmelerle ilgili ne düşündüğümü merak edenler o meraklarını giderebiliyor. Herhangi bir gazetede yazsam kimler beni okuyacaksa, şimdi de o kadar kişi yazılarıma erişiyor. Üstelik kendi görüşlerini de yorum olarak bana aynı mecra üzerinden iletebiliyor.

Mutluyum. Bu sabah da, her sabah olduğu gibi, güneş henüz ufukta görünmezken kalktım ve bugünkü yazımı yazıyorum.

Belli ekranlar bana ve benim gibilere kapalıysa bile, alternatif kanallarda görüş açıklama fırsatı da buluyorum.

Geçmişte bir ara denediğim için, istesem YouTube üzerinden, hem de günde birkaç kez, izleyicilerin karşısına görüntülü olarak çıkabileceğimi de biliyorum.  

‘Derin yazar’ olarak gazetenin dikkatini çekmeme sebep görüşümü dün TV5 kanalında açıklamıştım.

Aslında o görüşü daha önceleri burada yazmıştım da.

Neyi mi?

Anlatayım.

AK Parti ‘Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne geçme arzusunu MHP desteğiyle gerçekleştirdi ve o günden beri de MHP ile oluşturduğu ‘Cumhur İttifakı’ sayesinde iktidarını sürdürebiliyor.

‘Başkanlık sistemi’ arzusu daha önce de vardı AK Parti’de, ancak anayasa değişikliği gerektirdiği ve milletvekili sayısı buna yetmediği için girişimde bulunamıyordu.

Şaşırtıcı bir gelişme yaşandı: O ana kadar başkanlık sistemine de AK Parti ve lideri Tayyip Erdoğan’a da şiddetli karşı olduğu iyi bilinen MHP lideri Devlet Bahçeli elini uzatıverdi.

Sistem değişikliği MHP desteğiyle gerçekleşebildi.

O gün bugündür AK Parti MHP desteğiyle iktidarda. Tayyip Erdoğan da yine MHP desteğiyle cumhurbaşkanı seçilebiliyor.

Yakınlık ve işbirliğinden MHP yararlanıyor ve zaten bu yüzden seçime birkaç yıl kala bile, MHP lideri Bahçeli, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde bizim adayımız Tayyip Erdoğan” açıklamasını yapma ihtiyacı hissediyor.

Acaba bu yakınlık AK Parti’ye yarıyor mu?

Tablo ortada: Yaramıyor…

Eski sistemde %35 oyla bile iktidar olabilmek mümkün iken yeni sistem %50+1 oyu zorunlu kıldı, bu yüzden sürekli bir başka partinin -şimdilerde MHP’nin- desteğine muhtaç durumda AK Parti. İlişkinin sürebilmesi için de politik tercihlerde MHP’nin çizdiği sınırlar içerisinde kalmak zorunda. Sonuçta, birliktelik sırasında AK Parti’nin oylarında elle tutulur hale gelen bir erime yaşanıyor.   

“AK Parti sürekli yanlışlar yapıyor ve bundan sonra da her yaptığının yanlış olması kaçınılmaz” tespitini burada ilk ne zaman paylaştığımı tam bilmiyorum. Herhalde ilk tespitimin üzerinden dolu dolu üç-beş yıl geçmiştir.

İyi olsun, yarasın diye yapılan veya yapılacağı açıklanan icraatları bile AK Parti’ye kazandırdığından çok oy kaybettiriyor.

Ekonominin hali ortada.

Sedat Peker’i videolarla ülke siyasetini etkilemeye sevk eden saikler arasında Alaattin Çakıcı’nın MHP ısrarıyla cezaevinden vaktinden önce çıkabilmesini sayabilir miyiz?

Birkaçla sınırlı kalacağı planlanmış videoların ‘arkası yarın’ dizilerine dönmesi, Peker’in kendisine ilk hedef seçtiği bakanın, genel kabule göre, MHP tarafından korunup kollanmasıyla ilgiliymiş gibi…

Videolarda birbiri ardına yapılan ifşaatların, iddia ve ithamların en büyük zararı hangi partiye?

İddia, itham ve ifşaatlarda MHP’yi üzecek herhangi bir şey var mı?

MHP’den ortağına “Titre ve kendine gel” uyarısı duyuldu mu hiç?

İşte bu yüzden MHP’nin gelişmeyi seyretmeyle yetinmesi normal.  

TV5 programında dilim döndüğünce bunu anlatmaya çalıştım.

Yukarıda “Gazetenin benim için kullandığı ‘derin yazar’ tanımını aldım, kabul ettim” dedim ama, bu tespitimde büyütülecek özel bir değer görmüyorum.

Hemen her gün burada yazdığım, imkan bulduğumda ekranlarda ifade ettiğim diğer görüşlerden daha ileri bir tespit değil bu.

Yazmaya devam.