Bilal Sambur yazdı;
Yeraltı dünyası kavramı şimdiye kadar mafya ve suç dünyasını ifade etmek için kullanılmaktaydı.
Son yapılan ifşaatlar ve bilgiler ışığında yeraltı kavramının sadece mafya dünyasını ifade etmediğini, aynı zamanda siyaset dünyasının öteki yeraltı yüzünü ifade ettiğini de öğrendik.
Siyaset dünyasının yerin üstünde olan bir yüzü olduğu gibi, siyasetin de bir yeraltı dünyası vardır. Siyasetin görünen yüzü aslında yapay bir tiyatrodan başka bir şey değildir.
Siyaseti belirleyen ve şekillendiren ilişkilerin, aslında yeraltı siyaset dünyasında kurulduğu şeklinde bir tablo ile karşı karşıyayız.
Siyaset dünyasında yıllardır yer alan isimler bulunmaktadır. On yıllar geçmesine rağmen bu isimlerin siyaset üzerindeki etkisi kaybolmamaktadır.
86 yaşındaki Oğuzhan Asiltürk'ün bir hayalet figür olarak yeniden ortaya çıkması ve belirli bir çevre üzerinde siyaseti şekillendirebilecek referans kişi olarak kullanılması, siyasal hayat üzerinde bazı kişilerin görünmez gücünün görünenden fazla olduğunu düşündürtmektedir.
55 yıldır Deniz Baykal, siyaset dünyasında Cemal Süreya'nın ifadesiyle gölge oyuncu olarak yer almaktadır.
Siyasetin yerüstü ve yeraltı dünyasında etkin olan isimlerin başında Deniz Baykal gelmektedir. Baykal'ın Oğuzhan Asiltürk'le beraber 1974 yılında kurulan CHP-MSP koalisyonunun mimarlarından biri olduğu bilinmektedir.
1974 yılında kurulan CHP-MSP koalisyonunun görüşmelerini MSP adına Oğuzhan Asiltürk, CHP adına Deniz Baykal yürütmüştü
CHP içinde oluşturduğu hiziple hep partiye egemen olma mücadelesi vermiş olan Baykal, bir hanım milletvekiliyle olan ilişkisini ortaya koyan kasetin yayımlanmasından sonra CHP Genel Başkanı olarak siyasette yeraltına çekilmek zorunda kalmıştır.
İlerlemiş yaşına rağmen Baykal, Antalya Milletvekili olarak siyasette var olmaya devam etmektedir.
Sağlık sorunları nedeniyle siyaset üzerindeki gücü belirsizleşmesine rağmen Baykal'ın siyasal ve özel hayatı etrafındaki etrafındaki tartışmalar hiç bitmemiştir.
Baykal, dostları kadar düşmanları da bol olan bir siyasetçidir. En son olarak Ak Parti Yerel Yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Korkmaz Karaca'nın daha önce Deniz Baykal'ın danışmanı olması ve Baykal'ın birtakım özel işlerine baktığı şeklindeki tartışmalardan dolayı Deniz Baykal'ın siyasal hayat üzerindeki etkisi yeniden değerlendirilmektedir.
Antalya'da 20 Temmuz 1938 tarihinde doğan Baykal, 1959 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirmiştir.
1960 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne asistan olarak giren Baykal, 'Siyasal Katılma: Bir Davranış İncelemesi' isimli çalışmasıyla doktorasını tamamlamıştır.
Doktorasını tamamladıktan sonra Baykal, Rocefeller bursuyla Columbia Üniversitesi ve Berkeley Üniversitesi'nde iki yıl boyunca doktora sonrası araştırmalarda bulunmuştur.
Baykal, akademisyen olmaktan ziyade hep siyasetçi olmak isteyen bir kişiliktir. 1968 yılında doçent ünvanını kazandıktan hemen sonra Baykal, CHP'ye katılmış ve 1973 seçimlerinde Antalya'dan milletvekili seçilmiştir.
Baykal, araştırma yapmanın peşinde olan bir akademisyen olmak yerine, güç peşinde koşan bir siyasetçi portresi ortaya koymuştur.
Deniz Baykal / Fotoğraf: AA
Baykal, siyasete atılmadan önce öğrencilik yıllarında DP iktidarına karşı gelişen öğrenci olayları içinde yer almıştır.
Baykal, 555K eylemine katılanlar arasındadır. 5 Mayıs 1960 tarihinde, Ankara'da, Demokrat Parti aleyhtarı öğrencilerin yaptığı 555K protesto eyleminin açılımı 5'inci ayın 5'inci günü saat 5'te Kızılay'da demektir.
Demokrat Parti (DP) iktidarını diktatörlükle suçlayan protestocu öğrenciler, şu marşı Kızılay meydanında okumaktaydılar:
Olur mu böyle olur mu?
Kardeş kardeşi vurur mu?
Kahrolası diktatörler.
Bu dünya size kalır mı?
Kızılırmak akmam diyor
Etrafını yıkmam diyor.
555K protestosunda Baykal'ın Adnan Menderes'in yakasına yapışarak hürriyet istiyoruz dediği şeklinde bir efsane yayılmıştır.
Menderes'in yakasına yapışan Baykal olmamasına rağmen Baykal, kendisi etrafında bu efsanenin uydurulmasına uzun süre itiraz etmemiştir.
Baykal, diktatörlüğe karşı olduğunu söylemesine rağmen, asla demokrat olamamıştır. Giovanni Sartori'nin dev eseri Demokrasi Kuramı'nı Türkçeye çevirmesine rağmen demokrat olamama Baykal'ın en büyük başarısızlığıdır.
Baykal, siyasette hiçbir zaman bırakma konumunda olmamıştır. Baykal'ın en sevdiği şiir mısralarının şu olduğu söylenmektedir:
Herkesin bırakıp gittiği noktada
Sen dayanabilirsen tek/adam oldun demektir.
Hayatı boyunca mücadele ettiği Bülent Ecevit sahneyi terk etmesine rağmen, Baykal aslan siyaset sahnesini terk etmemiştir. Baykal, CHP'de ve yönetimde tek adam olmak için hep dayanmıştır.
Tek adam olmak için her şeye dayanan Baykal, Nesrin Baytok'la kasetinin ortaya çıkmasından sonra tek adam olma arzusunu gerçekleştirmeden CHP Genel Başkanlığını bırakmak zorunda kalmıştır.
Deniz Baykal siyasete Bülent Ecevit liderliğindeki CHP ile girdi / Fotoğraf: AA (Arşiv)
Deniz Baykal, siyaset tarihimizde CHP içinde Ecevit'e karşı oluşturduğu hizipçiliğiyle ünlüdür. 1974 Kıbrıs müdahalesinden sonra ortaya çıkan ekonomik krizden dolayı hükümet dağılmak zorunda kalmış ve CHP içinde sonu gelmez çekişmeler başgöstermişti.
Baykal, karanlıkta kalarak Ecevit'in altını oyan hizbini meydana getirmişti. Ecevit'e karşı açık ve şeffaf bir muhalefet yapmadan parti içinde muktedir olmanın peşinde koşan Baykal, hizipçiliğiyle ve gölge oyunculuğuyla siyaset tarihine damgasını vurmayı bilmiştir.
Meydan Larousse'un hizip maddesinde hizipçiliğe verilen örnek Baykal hizbidir. CHP'de iktidar olmak için hizipçi yeteneğini sınırsız bir şekilde kullanan Baykal, CHP ve SHP'yi kurultaylar partisine dönüştürmekle ünlüdür.
Baykal, kendisini hep iktidarın ve devletin esas sahibi olarak görmüştür. CHP'nin esas sahibinin kendisi olduğunu düşünen Baykal, devlet iktidarının da kendisine verilmesi gerektiğine inanan birisidir.
CHP Genel Başkanlığı yapmasına rağmen devlet iktidarına bir türlü ulaşamayan Baykal, hep bir yarım kalmışlık ve tatminsizlik duygusu içindedir.
Baykal, Kürt sorunu konusunda katı devlet reflekslerine sahip biridir. Katı devletçi ve güvenlikçi yaklaşımına rağmen Kürt sorununda duruma göre mesajlar vermekten ve pozisyonlar almaktan kaçınmamıştır.
Genel Sekreter olarak Baykal, 1989 yılında Paris'te Kürt Konferansı'na katılan 6 milletvekilinin partiden ihraç edilmesine öncülük etmiştir.
1990 Yılında Baykal, anadilde eğitim hakkı ve Kürt Enstitüsü gibi taleplerin yer aldığı ünlü Kürt raporunun hazırlayanları arasındadır.
80 darbesi sonrası Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan işkencelerin hesabını Meclis'te sorma sözünü Ahmet Türk'e veren Baykal, hiçbir şekilde bu sözünü yerine getirmemiştir.
Yıllar sonra "Azez-Halep hattını açık tutmak için YPG'nin bombalanmasını doğru buluyorum" diyen Baykal, aslında militer ve güvenlikçi yaklaşımı tek politika olarak benimsediğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Baykal'ın Kürt sorunu dahil her konudaki gerçek konumu ve söylemi, aslında hiçbir şekilde resmi söylemden ve devlet çizgisinden sapmama şeklindedir.