Türkiye´nin demokratikleşme alanında geçirdiği aşamalar, İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi´nin düzenlediği ´Türkiye´de Demokrasi Hareketleri´ adlı panelde ele alındı. Üniversitenin konferans salonunda gerçekleşen panele, İAÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı, 57´nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Türk Cumhuriyetleri ve Akraba Toplulukları ile Koordinasyondan Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Abdulhalûk Mehmet Çay, Türk Parlamenterler Birliği Onursal Başkanı Hasan Korkmazcan ve 17´nci Dönem TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk´un yanı sıra öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
"1924 Anayasası tutarlı ve serttir"
Alanında uzman konuşmacılar Türkiye´nin demokrasi tarihini tüm ayrıntılarıyla masaya yatırdı. Türkiye´nin kendini demokrasiye alışmış saydığı bir dönemde 1960 darbesinin olduğunu belirten Cindoruk, "Türkiye 27 Mayıs 1960´da darbeyle karşılaştı. Halbuki kendimizi demokrasiye geçmiş ve buna alışmış sayıyorduk. Ama parlamenter sistemin içerisinde iktidar ve muhalefet tarafının, kavramlar arasındaki tartışmaları siyasetin dışında taşındığından ötürü, siyasi mücadele bir demokrasi olgusu yaratmadı. Bunda 1924 Anayasası´nın rolü var. 1924 Anayasası´na objektif baktığınız zaman kendi içinde tutarlı, sert bir anayasadır. Ama bu anayasada teminatlar yoktur. Yani kamu otoritesini denetleyecek, sınırlayacak mekanizma yoktur" diye konuştu.
Yassıada Mahkemesi´nin gücünü darbeden aldığını belirten Cindoruk, "27 Mayıs´taki darbe nedir? Bir askeri harekettir. Ordunun İttihat ve Terakki dönemlerine dönmesi ve siyasi idareyi ortadan kaldıran ortadan kaldırma hareketidir. Ben darbeyi şöyle tarif ederim: Darbe, bir ordunun ülkesinin istisnasız bütün yönlerini, kurallarını, kurumlarını ele geçirmesidir. Mutlak bir egemenlik kurmasıdır. 27 Mayıs 1960´da olan budur. Bunun arkasından kurulmuş olan bir ihtilal mahkemesi var. Ona biz Yassıada Mahkemesi diyoruz. Yassıada Mahkemesi´nin mutlak otoritesi gücünü ordu darbesinden alıyor. Üzülerek şunu söylüyorum, benim siyasi hayatım boyunca darbeler devam etti. Daha doğrusu ordunun darbe yapma kabiliyeti, imkanları sürdü. Türk demokrasisinin en büyük sıkıntılarından biri, Türk askeri otoritesinin zaman zaman siyasi otoriteye bu şekilde müdahale etmesidir" ifadelerini kullandı.
"Demokrasiyi yönetemedik"
"Demokrasinin darbelerle kesilmesinin sorumluluk payı sadece darbe yapanlara yüklenemez" diyen Cindoruk, demokrasiyi iyi yönetemediklerini belirterek, "15 Temmuz´daki hareket dahil bugün bile Türk Silahlı Kuvvetleri´nin (TSK) darbe yapma potansiyeli, imkan ve kabiliyeti sürmektedir, yargılamalar bunu gösteriyor. Biz demokrasiyi yönetemedik. Demokrasi iyi yönetilmediyse bunun sorumlusu siyasettedir. Bundan hiçbirimiz kaçamayız. Siyasetin, demokrasinin gelişmesi, büyümesi, özgürleşmesi yönünde çalışmaların dışında dengeleri de koruması, savunması da gerekiyordu. Demokrasinin darbelerle kesilmesinin sorumluluk payı sadece darbe yapanlara yüklenemez. Biz siyaset yapanların da bu konudaki ihmali eski tabirle terahisi vardır" dedi. (DHA)