Tarih: 15.02.2022 01:42

Demokrasi sınavında muhalefet bloku için samimiyet kriterleri

Facebook Twitter Linked-in

Alper Görmüş yazdı;

Altı muhalefet partisinin, “etkin ve katılımcı bir yasama, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim, tarafsız ve bağımsız bir yargı ile kuvvetler ayrılığının tesis edildiği güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etme kararlılığı” ile bir araya gelmesi, Türkiye’nin içinde bulunduğu otoriterleşme buhranından çıkması yolunda şu an için elimizde olan, üzerine titrememiz gereken  en önemli âlet…

Liderler, yayımladıkları açıklamada “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmek ortak ve öncelikli hedefimizdir” dedikten sonra önlerine bir hedef daha koyduklarını ilan ettiler: “Bu hedefe ulaşabilmemiz için sürecin nasıl işleyeceğinin ve bu süreçte ülkemizin nasıl yönetileceğinin yapıcı bir şekilde planlanması gerekmektedir. Bu nedenle geçiş sürecinin yol haritasının çalışılarak üzerinde mutabık kalınması ve vatandaşlarımızla paylaşılması konularında da uzlaşıya vardık.”

Bu ikinci vurgu, cumhurbaşkanlığının kazanılmasından sonra yeni sisteme geçene kadar ülkenin nasıl yönetileceğine dair kafalarda oluşan belirsizliği giderme amacını taşıyor. Bu çok önemli, çünkü bu eksiklik insanların kafasında “bu partiler iktidara geldiklerinde parlamenter sisteme geçiş hazırlığından başka bir şey yapmayacaklar mı” gibi bir kuşkuya ve büyük bir muğlaklığa yol açıyordu.

Şimdi anlıyoruz ki, muhalefet partileri, ülkenin hangi temel ilkeler ve politikalar doğrultusunda yönetileceğine dair bir mutabakata da varacaklar ve bunu ilan edecekler.

Muhalefetin ortak hareketini desteklemek ve teşvik etmek; iyimser ve pozitif olmak yönündeki temennilere ben de katılıyorum. Fakat ortaya çıkacak mutabakat metninin ülkede gerçekten çoğulcu-özgürlükçü bir düzenin tesis edilmesi hususunda inandırıcı da olması gerekiyor ve bunun için iyimserliğin, pozitifliğin yetmeyeceği ortada. Bu çerçevede, moral bozmadan, üsluba dikkat ederek muhalefet partilerinin bugüne kadar eleştiri konusu olmuş fakat ilerleme kat edilememiş konularda net sözler vermeye zorlanmaları gerekiyor.

İktidara gelmeden önce, iktidara geldikten sonra

Muhalefet konumundayken eleştiri konusu yapılan ve değiştirileceği vaat edilen kimi ilişki biçimlerinin ve kurumların iktidara geldikten sonra iktidarını sürdürmenin bir aracı olarak kullanılması, Türkiye siyasetinin en berbat veçhelerinden biri… Demokratik siyasi hayatın aleyhine işlese de, iktidarını uzatmanın araçları olarak işlev gördükleri için bu ilişki biçimleri ve kurumlar zamanla yönetenlerin gözünde ‘meşru’ bir içerik kazanıyor. İktidarın tabanı da genellikle oportünist bir algıyla iktidara getirdiği partiye itiraz etmiyor ve sistem zaman içinde yozlaşıyor.

Muhalefet partilerinin bu konularda somut, kendilerini bağlayan kararlar alması ve bunları ilan etmesi gerekiyor.

Burada koalisyonların demokratik yönü de ortaya çıkıyor. Tek parti iktidarları, iktidara geldikten sonra verdikleri sözlerin hilafına davranabilir ve bu -yukarıda söylediğim nedenle- tabanları dahil bir sorun teşkil etmeyebilir; dediğim gibi bu zaten Türkiye siyasetinin en temel vasıflarından biri. Fakat çok partili bir idarede verilen sözlerin unutulması o kadar kolay olmayacaktır; unutmak isteyenin karşısına unutmak istemeyen çıkacak, altına imza attıkları ortak protokolü hatırlatacaktır.

İhale Kanunu, yargı, medya, Siyasi Partiler Kanunu

Gazeteci Gürkan Zengin, altılı toplantıdan iki gün önce YouTube’da yayımladığı videoda liderlerin demokrasiye dönmeyi gerçekten isteyip istemediğine dair dört kriter öne sürdü ve bazı sorular sordu. Başka kriterler de öne sürülebilir, fakat bunlar bana da temel olarak göründüğü için burada dikkatinize sunmak istedim.

Gürkan Zengin’e göre, muhalefetin ekonomi alanında iyi kadroları var ve bu iktidarın ekonomideki irrasyonel yönetimini tersine çevirip ekonomiyi hale yola koyabilirler. Fakat Türkiye onlardan başka bir şey daha bekliyor:

“Türkiye onlardan bazı temel başlıklarda mutabık olmalarını ve o temel başlıkların da hayata nasıl geçeceğini anlatmalarını bekliyor. (…) Dört konu var ki bu milletin ne düşünüyorsunuz, ne yapacaksınız, nasıl yapacaksınız ve hangi takvimle yapacaksınız sorularına cevap alması gerekiyor.”

Gürkan Zengin’in dört başlıktaki konuşmasını kısaltarak aktarıyorum:

İhale Kanunu: Bunlardan biri Devlet İhale Kanunu’dur. Devlet İhale Kanunu bütün iktidarların üzerinde oynadığı, sürekli oynadığı, iğdiş ettiği bir kanundur. Ve Türkiye’de siyasetin finansmanı, gayri meşru işler ve ilişkiler bu ihale kanun üzerinden, bununla oynanarak yapılır. Bu hükümet 194 kez değiştirmiştir bu kanunu. Neden yapıyorlar bunu? Öncekiler neden yaptıysa bunlar da o nedenle yapıyorlar. Her ihalede kendilerine yakın olan birtakım gruplara, kişilere, şirketlere -hani diyorlar ya yandaş- o ihaleyi verebilmenin yollarını arıyorlar da o yüzden yapıyorlar. (…) Peki, siz muhalefet bloku, iktidara geldiğinizde nasıl bir Devlet İhale Kanunu getireceksiniz? Şeffaf, şöyle böyle; bu laflara milletin karnı tok. İhale kanununuz nerede? Metin olarak, madde madde ortaya koyun, deyin ki bizim ihale kanunumuz budur ve biz bu kanunla beş yıl boyunca hükümet edeceğiz. Avrupa Birliği’nin tek bir ihale kanununa tâbi olduğunu biliyor muydunuz? Tek bir kanun var, bütün ülkeler aynı kanunu uyguluyor ve bu kanun değişmiyor. Bizim muhalefet bloğumuz neden bizim ihale kanunumuz budur ve değişmeyecektir demiyor. Hatta bunu Anayasa’ya ek madde olarak koysunlar ve böylece değiştirilmesini zorlaştırsınlar, millete güven telkin etsinler. Bakalım parlamenter sisteme geçiş protokolünde devlet ihale kanunundan bir kelimeyle söz edilecek mi?

Yargı bağımsızlığı: Siz iktidara geldiğinizde yargı bağımsızlığını ne yönde, nasıl, ne şekilde temin edeceksiniz? Bakın, mevcut anayasanın 138. Maddesinde şöyle ifadeler var:

“Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar, Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz…”

Bir sonraki maddede de hâkimlik ve savcılık  teminatı başlığı altında şu ifadeler var:

“Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasa’da gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz, bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa aylık ödenek veya diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.”

Yeterince sağlam gibi görünüyor, kuvvetli kelimelerle şu yapılamaz bu yapılamaz… Ama öyle mi oluyor? Öyle olmuyor. Niye öyle olmuyor? Çünkü hâkimin kürsü güvencesi ve coğrafi güvencesi yoktur. Şurada okuduğumuz maddelerde hâkim şuradan şuraya tayin edilemez, diyor mu? Demiyor. Maaşı, özlük hakları kesilemez ama İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de aldığı maaşı Mardin’de, Şırnak’ta da alabilir.

Muhalefet bloku bize yargı bağımsızlığını nasıl temin edeceğini ifade etsin, izah etsin, madde madde göstersin istiyoruz. Zaten böyle düzenlemeler var, olmayan şeyleri getirin ve lütfen anayasal güvenceye bağlayarak getirin. Yarın bir gün bir torba kanunun orasına burasına ilave edeceğiniz bir maddeyle ortadan kaldıracağınız düzenlemeler şeklinde getirmeyin.

Siyasi Partiler Kanunu: Biz hâlâ kendi vekillerimizi seçemiyoruz. Genel başkanın inhisarında, tekelinde veya MYK’ların tekelinde arkadaşlarını, kendi ilişkilerini, irtibatta bulundukları çevrelerden isimleri milletvekili adayı diye önümüze koyuyorlar, biz de genel başkana, lidere bakarak oy kullanıyoruz. Bu memleketin dramlarından biri budur. Siyasetin temel meselelerinden biri budur ve hiç kimse bunu adam gibi çözmeye yeltenmemiştir.

Şimdi muhalefet partilerine soralım: Siyasi Partiler Kanunu hakkında ne diyorsunuz? Madde madde ne diyorsunuz? Ama meli malı, cek cak demeyin. Siyasi Partiler Kanunu ne yönde düzenlenecek, millet vekilini görerek bilerek seçebilecek mi? Parlamentonun bağımsızlığının teminatı, milletin tanıdığı bildiği vekilleri seçmesidir. En azından mesela milletvekillerini belirleme sürecinde parti üyeliği belirleyici olsun. Parti üyeleri belirlesin milletvekili adaylarını. Var mı böyle bir hüküm bu cumartesi açıklayacağınız programda? Biz 1950’den beri parlamenter sistemle yönetiliyoruz, çok da matah bir sistem olmadığını gördük. Mesele sistem değil, onu doğru kurar, doğru parametrelerle yönetirseniz her sistemde ülkeler iyi yönetilebilir.

Medya düzeni: Evet, medya perişan vaziyette ama itiraf edelim 2002’den önce de medya düzenimiz çarpıktı, gerçek bir gazeteciliğe imkân veren bir düzen yoktu. Her zaman güç kimdeyse onun emrinde bir basın olmuştur.

Acaba siz iktidara geldiğinizde nasıl bir medya düzeni kuracaksınız? Mesela medya patronlarının devletten ihale almasını engelleyecek somut, ifadelendirilmiş, takvimlendirilmiş bir programınız var mı? Bu cumartesi böyle bir şey görecek miyiz? Ya da mesela kamu bankalarının medyaya fon aktarmasının önüne geçecek somut ve lütfen anayasal güvenceye bağlanmış bir düzen önerecek misiniz?

Bu dönemde kamu bankalarının finansmanıyla yandaş bir medya yaratıldı. Bu vahim bir durum mudur? Evet, vahimdir. Sonuçlarını görüyor muyuz, görüyoruz. Siz iktidar olduğunuzda bunu nasıl engelleyeceksiniz?

İyimser olmak, sabırlı olmak, eleştirel olmak

Muhalefet bloğunun mevcut karanlıktan kurtulmak için elimizdeki yegâne gerçekçi seçenek olması, ona karşı eleştirel olmamak gerektiği sonucuna varmamalı.

İyimser, iyi niyetli ve sabırlı bir eleştirellik muhalefet için sırt sıvazlamaktan daha iyidir.

Bakalım 28 Şubat’ta açıklanacak belgede bu türden beklentiler ne ölçüde karşılanacak?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —