AK Parti kongresi, Erdoğan’ın onu önceleyen açıklamaları, HDP milletvekilleriyle ilgili fezlekeler, Bahçeli’nin çıkışları, en nihayet HDP’ye yönelik kapatma davası, son dönemin önemli gündem maddeleri.
Bu unsurlar, bir bakıma bir bütünün parçaları, en azından öyle ele alınmayı hakkeden bir bağlantı ve zamanlama içinde karşımıza çıkmış bulunuyorlar.
Seçimlere henüz 2 yıl gibi bir zaman olsa da, siyasi kutuplaşmanın hassas dengeleri, “iktidar değişimi” veya “iktidar muhafazası” fikrini, sanki yarın olacakmış gibi, siyasi partilerin aklından ve gündeminden düşürmüyor.
Cumhur İttifakı, özellikle AK Parti açısından bakıldığında yapılan son denimde yapılan tüm hamleler, çıkışlar, düzenlemeler iktidarı koruma stratejisine ve seçimlere hazırlanmaya yönelik görünüyor.
Özellikle, AK Parti’nin bu çerçevede iki ayaklı bir politikasının olduğu söylenebilir.
İlk ayak her zaman olduğu güç ve kitle tahkimatı üzerine kurulu. Ancak bu kez, tahkimat kapsamının biraz daha geniş olduğunu, iktidar partisinin muhafazakar alandaki tüm parçaları kendi etrafında birleştirmek için harekete geçtiğini görüyoruz. Parti de dışarıda kalanların tekrar içeriye alınması, Saadet Partisi’nin abileriyle “kitabın ortasından başlayarak” yapılan görüşmeler bu durumun tipik bir göstergeleri. İstanbul Sözleşme’nden çekilmek yine bu istikamette simgesel değeri hafife alınmayacak bir hamle. Fezlekeler ve kapatma davası da, muhalefeti zora sokmak yanında, bu çerçevede bir kutuplaşma daveti taşıyor.
İkinci ayak, kurucu siyaset olarak tanımlanabilir. AK Parti, tahkimat yaparken evine davet ettiği seçmen topluluğuna, yeni bir hikaye vadediyor.
Bu hikayenin bir unsuru, malum, dış politikadan oluşuyor. Mavi Vatan projesini “şahsileştiren”, kendisine mal eden, muhalefeti kendisine mahkum eden, iktidar dili başarısız sayılmaz. İktidarın Batı ile Doğu arasındaki gidiş geliş ve denge arayışları da, muhafazakar ve ulusalcı katmanlarda güçlü siyasi irade ve ulusal çıkar duygusuyla ele alınıyor.
Hikayenin diğer unsuru yeni anayasa öneriyle devreye girdi. Yeni anayasanın ülkede maddi koşulları yok. AK Parti-MHP oyları yeni bir anayasayı referanduma taşımaya bile yeterli değil. Ancak önümüzdeki dönem seçim kampanyasında da önemli bir yer bulacağını sandığımız yeni anayasa iddiasının hem “fiili bir öneri” hem “söylemsel” değeri var, AK Parti için.
Fiili bakımdan merkezi iktidarın, kuvvetlerin birliğinin kısmen dışında kalan merkezkaç yapılar, örneğin Anayasa Mahkemesi yeni anayasa önerisinin hedeflerinden birisi olacaktır. Erdoğan’ın ürettiği başkanlık teamülleri kurumlaşacaktır. Son dönemlerin önemli bir aracı olan demokrasi sahteciliği bir kez daha hayat bulacaktır. Anayasa önerisi insan hakları, demokratik reform gibi tabirlerle disiplin, özgürlük kısıtlama gibi hamleleri ileri sürme imkanı verecektir.
Simgesel olarak “yeni anayasa” iddiasının anlamı daha büyüktür. Muhalefetin restorasyon çerçevesinde “parlamenter sisteme” dönüş vurgusunun karşısında, AK Parti’nin anayasaya ilişkin yeni ve kurucu siyaset dili kullanması hiç şaşırtıcı olmaz.
Söz konusu “sivil kuruculuk”tur ve bu arayış muhafazakar kesimin önemli hassasiyetlerinden birisini oluşturur. İlk kez siviller eliyle, yeni sağın ülkeye dair “büyüklük ve genişleme” iddiasıyla hazırlanacak bir anayasa iddiası, milat oluşturduğu oranda, muhafazakar kesimde birleştirici seferberlik oluşturabilir, dahası muhalefeti karıştırabilir.
Hafife alınmamak gerekir?
Peki muhalefetin stratejisi ne?