Tarih: 30.04.2020 06:13

“Demokrasi oyunu oynamak…”

Facebook Twitter Linked-in

Birçok “ilerici” kuruluş ve gazete, 12 Mart muhtırası yayınlanır yayınlamaz ordunun bu girişimine duydukları güveni dile getirdi


1971 yılının başlangıcında toplumsal huzursuzlukları çok artmış bir Türkiye vardı.

Ayrıca silahlı eylemler gündemdeydi. Ankara, İstanbul gibi büyük illerde banka soygunları ve adam kaçırmalar başladı. Üniversiteler süresiz kapatılmakta, polis yurtlara baskınlar düzenlemekte, öğrenciler gözaltına alınmakta ve tutuklanıyordu.

Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, “sosyal gelişmenin iktisadi gelişmeyi aştığı” görüşündeydi.

Mart ayına gelindiğinde “darbe” artık “yüksek sesle” dillendirilir oldu.

Öyle ki Milliyet’in başyazarı Abdi İpekçi 4 Mart günkü yazısında askerî bir müdahalenin beraberinde getireceği riskleri iyi hesaplamak gerektiğini belirtti.

Aynı gün Genelkurmay Başkanı Tağmaç, “Silahlı Kuvvetler, devlet idaresine el koymamak için çırpınıyor,” dedi.

Tağmaç’ın açıklamasının gazetelerde yer aldığı 4 Mart günü, Ankara Gölbaşı’ndaki ABD üssünde görevli dört Amerikalı kaçırılarak fidye istendi.

Amerikalıları bulmak için ODTÜ’ye giren 30 bin polis ve askerin yaptığı aramada, bir asker ve bir öğrenci vurularak öldü.

Tağmaç 12 Mart Muhtırası’ndan bir gün önce, “Maksat Ordu’nun sabrını taşırmak,” diyordu.

***

Muhtıra, 12 Mart Cuma günü saat 13:00’te TRT radyolarından duyurulduğunda şaşkınlık yaratmadı.

İdeologluğunu Doğan Avcıoğlu’nun yaptığı grup 8-9 Mart gecesi planladığı darbeyi hayata geçiremedi. Bu grupla birlikte hareket eden Batur ve Gürler başta darbenin öğrenilmesi olmak üzere farklı nedenlerle son anda Genelkurmay Başkanı Tağmaç’a yaklaşmıştı.

Ancak son gelişmelerin detaylarını bilmeyen birçok “ilerici” kuruluş, bildiri yayınlanır yayınlamaz muhtıraya duydukları güveni dile getirdi.

Muhtıranın altında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu’nun imzaları bulunuyordu.

Yanında iki albayla birlikte TRT’nin Mithatpaşa Caddesi’ndeki binasına gelen Tümgeneral Musa Öğün, Haber Müdürü Doğan Kasaroğlu’na bir zarf içinde verdiği muhtıra metninin 13:00 haber bülteninde okunmasını söyledi.

Spiker rahmetli Çetin Çeki’nin sesinden tüm ülkeye yayılan muhtıra, şu üç maddeden ibaretti:

1- Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef verdiği, uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

2- Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri’nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek, anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılâp kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.

3- Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.

Parlamento kapatılmamış, siyasal partilerin çalışması engellenmemiş, hiçbir yönetici tutuklanmamış ve hükümet idaresine fiilen el konulmamış olmakla birlikte bu çok açık bir darbeydi.

Ordu, “Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Talimatı”nın anayasadan daha üstün bir belge olduğunu pratikte kanıtlayarak kendi iradesini seçilmiş meclise dayattı.

***

Darbeyi Hürriyet, “Ordu Ültimatom Verdi, Hükümet İstifa Etti,” Milliyet, “Demirel İstifa Etti,” Cumhuriyet, “Türk Ordusu İdareyi Üzerine Almaya Kararlı,” manşetiyle verdi.

Sağdan soldan herkes ordunun sahaya girmesini destekledi.

Başbakan Demirel ise, Cumhurbaşkanı’na sunduğu istifa mektubunda, “Muhtıra ile anayasa ve hukuk devleti anlayışını bağdaştırmak mümkün değildir,” diyordu.

***

Cumhuriyet gazetesi başyazarı Nadir Nadi, darbenin hemen ertesi günü, “Devrimci Ordunun Sesi” başlıklı yazısında Muhtıra’nın, tuttuğu yolun çıkmaz bir yol olduğu uyarılarını dikkate almayan Demirel’e verildiğini söylerken; 21 Mart’ta yazdığı “Dar Boğaz” başlıklı yazısında, Ordu’nun göstermelik demokrasiye “paydos borusu çaldığını” vurgulamaktaydı. 

Hürriyet’te Oktay Ekşi 13 Mart günü, “Bunun Böyle Olacağı Belli İdi” başlıklı başyazısında “Türkiye uçuruma gidiyor” ihtar ve ikazlarına kulak tıkayan Demirel hükümeti karşısında sabrı taşan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Yeter artık” dediğini yazıyordu.

***

Dönemin gazetelerini tararken muhtıradan bir buçuk ay sonra göz altına alınacak olan babamın da Akşam’da muhtırayı destekleyen mevcut “cici demokrasiyi” de ağır eleştiren yazısına rastladım:

“Bu ince ve siyasi barikatları kurduktan sonra demokrasi oyunu oynamak ve her şeyin demokratik yoldan çözüleceğini iddia etmek bir halk dolandırıcılığı değildir de nedir? Ceza kanunundaki Mussolini maddeleri aynen kalacak, seçimlere katılabilmek için bile örgüt olarak milyonlara ihtiyacın olacak, ayrıca kişisel seçim için yüz binlerin üstünde harcama yapma zorunda bulunacaksın ve bunun adı da demokrasi olacak.”

***

Türkiye maalesef yeni bir darbe dönemini daha yaşamaya başlamıştı. Adım adım bu darbenin Türk basını üzerindeki yakıcı etkisini yeniden birlikte hatırlayacağız...

P24 BLOG




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —