Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, başlattığı seçim kampanyası hakkında bilgi verdi.
Medyascope’a konuşan Demirtaş, “Her şeyden önce olağan dışı, normal olmayan, atipik bir seçim süreci yaşadığımızı tespit etmemiz gerekir” diyerek, şunları kaydetti:
“Aslında Türkiye tarihinin hiçbir seçimi tam demokratik ve eşitlikçi bir ortamda geçmemiştir. Ancak bu seçim dönemi kadar olağandışı bir süreç de yaşanmamıştır. Önceki seçimlerin tamamında bir tarafta devlet partileri, sistem partileri olurdu; diğer tarafta da sistem dışı muhalefet partileri olurdu ve yine eşitsiz bir yarış olurdu. Ne yazık ki bu seçimde bu durumu da aşan bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu defa bir tarafta devleti ele geçirmiş, devletleşmiş bir parti ve onun ittifakı varken diğer tarafta bu devlet gücünün orantısız ve sistematik baskısı altında seçime hazırlanan partiler, ittifaklar var.”
“Baskı altında olan partiler arasında en fazla saldırılan ise HDP’dir” diyen Demirtaş, “Bunun da bir anlamı, bir nedeni var elbette çünkü HDP en direngen güçtür. HDP’nin direnişi tüm muhalefetin ayakta kalmasını, umudu korumasını sağlıyor. HDP dağılsaydı, tasfiye olsaydı veya boyun eğseydi bunun tüm muhalefete olumsuz yansıması olurdu. Dolayısıyla iktidarın HDP’ye yönelimi çok özel ve sistematiktir. Bu yönelimin en önemli nedenlerinden biri de Kürt halkının varlığından, iradi duruşundan duyulan rahatsızlıktır” ifadelerini kullandı.
Demirtaş, “Yani HDP’ye yönelimin altında sinsi bir ırkçılık, Kürt düşmanlığı da vardır. İktidarın tüm saldırılarına, HDP’nin içine de oynanan bölme ve çatıştırma girişimlerine rağmen HDP büyük bir demokrasi gücü olma, seçimin kaderini belirleme misyonunu kararlılıkla sürdürüyor” dedi.
“MUHALEFETİN TUTUMUNA BAĞLI”
Muhalefetin tutumuna ilişkin de konuşan Demirtaş, şunları belirtti:
“Bu HDP’den çok diğer muhalefetin tutumuna bağlıdır artık. Partimiz HDP kendi ilkesel duruşunu defalarca en net, en makul çerçevede ortaya koydu. Eğer ortak adayda uzlaşma olmazsa iyi olmaz ama herkes bilmeli ki bunun sorumlusu da HDP olmaz. Çünkü HDP ortak adayda uzlaşmak için bundan fazlasını yapamaz. Bana kalırsa şimdi adım atma sırası altılı masadadır. HDP ile açık, şeffaf müzakere yürütmeleri birçok sorunun aşılmasını sağlayacaktır. Eş Genel Başkanlarımız, buna hazır olduklarını onlarca defa ilan ettiler ve altılı masaya çağrı yaptılar. Bu samimi çağrıların altılı masada karşılık bulup bulmayacağını hep beraber göreceğiz.”
“İMAMOĞLU SİYASİ FİGÜR”
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen cezaya da değinen Demirtaş, şöyle konuştu:
“Yasal açıdan resmen kesinleşmiş karar olmadan kimse siyasi yasaklı olmaz. Dolayısıyla hukuki pencereden bakıldığında Sayın İmamoğlu halen siyasetin resmi aktörüdür ve belediye başkanıdır. Ancak siyasi değerlendirme açısından bakıldığında, kendisinin bir seçenek olup olmadığına altılı masa karar verecek. Bu konuda bizim müdahil olmamız siyaseten doğru olmaz. Fakat netice itibariyle Sayın İmamoğlu artık bir siyasi figürdür. Bu tür realiteler mahkeme kararlarıyla değiştirilemez. Kendisinin siyasi serüveninin nasıl olacağını ise zaman gösterecektir. Biz parti olarak da kişisel olarak da tüm hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı net bir demokratik tutum sahibi olduğumuz için kendisi şahsında İstanbul’un iradesine yapılan hukuk dışı saldırının karşısında olduk, olmaya devam ederiz.”
KILIÇDAROĞLU'NUN ADAYLIĞI
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusundaki bir soruya da yanıt veren Selahattin Demirtaş, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun isminin öne çıktığını ben de buradan izliyor, görüyorum. Fakat adaylığı gibi bir durum gelişirse HDP’nin nasıl bir tutum alacağına, günü geldiğinde partimizin yönetimi karar verecektir. Elbette o zaman biz de kendi görüşümüzü partimize iletiriz ve halkın, demokratik mücadelenin en çok yararına olacak kararı hep beraber şekillendiririz. Bugünden peşinen konuşmak mümkün de doğru da değildir” dedi.
“BABACAN’IN ÇABALARINI, DÜRÜSTLÜĞÜNÜ, SAMİMİYETİNİ KIYMETLİ GÖRÜYORUM”
Demirtaş, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan’ın anadilde eğitim ve temel haklar konusundaki son açıklamalarına ilişkinse şu değerlendirmelerde bulundu:
“Sayın Babacan’ın açıklamalarını izledim, doğrusu önemli ve cesur çıkışlar olarak değerlendirdiğini belirtmeliyim. Her konuda birebir aynı düşünmek zorunda değiliz, eminim karşılıklı eleştirilerimiz de vardır fakat ben şahsen Sayın Babacan’ın çabalarını, dürüstlüğünü, samimiyetini kıymetli görüyorum. Kendisinin ve partisinin HDP ile daha fazla istişare, diyalog içinde olma isteği ve girişimleri de son derece kıymetli, yapıcıdır. Bu çabaların boşa gitmeyeceğini, toplumsal sorunların çözümünde mutlaka ön açıcı olacağına inanıyorum.”
ALİ BABACAN: ANADİLDE EĞİTİMİ ANAYASAL GÜVENCEYE KAVUŞTURACAĞIZ
Babacan, üç gün önce partisinin Temel Haklar Eylem Planı’nı açıklamıştı.
DEVA lideri, “Ortak ve resmi dilimiz Türkçeye ek olarak, eğitim ve öğretimde ‘anadilinin kullanılması ve geliştirilmesi hakkı’nı anayasal güvenceye kavuşturacağız. Anadilinde eğitimin önündeki engelleri kaldıracağız” demişti.
“Hedefimiz, tam demokrasidir. Öyle eksik gedik değil. Yarım porsiyon falan değil. Tam demokrasi, tam” diyen Babacan, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de özgürlük esas, sınırlama istisna olacak. Tereddüt halinde yorum hep özgürlük lehine yapılacak” ifadesini kullanmıştı.
Ali Babacan’ın konuşmasından satır başları şöyle:
“Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkes demeden, sağcı-solcu demeden, Sünni-Alevi demeden, inançlı-inançsız demeden herkesin eşit ve onurlu vatandaş olduğu bir Türkiye hedefliyoruz.
Herkesin kendini bu ülkenin eşit ve özgür vatandaşı hissetmesi, güçlü bir vatandaşlık anlayışının hakim kılınmasıyla mümkündür. Anayasamızın 66. maddesini, çağımızın gereği olarak, kapsayıcı bir anlayışla yeniden ele almayı teklif ediyoruz.
Cumartesi Anneleri'nin acısına kör, feryadına sağır kalmayacağız. Ceza kanunumuzda, zorla kaybetme fiilini müstakil bir suç olarak düzenleyeceğiz ve zamanaşımı kapsamında olmayacağını açıkça ekleyeceğiz. Bu eylemi insanlık suçu olarak tanımlayacağız.
Cemevlerini ibadethane olarak tanıyacağız.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini bütün dinleri kapsayacak şekilde, nesnel ve çoğulcu bir içeriğe kavuşturacağız.”