Türkiye’de siyasetin en önemli aktörlerinden biri Selahattin Demirtaş. Beş yıl dokuz aydır hapiste tutulmasına rağmen oradan kamuoyuna verdiği mesajlarla gündem belirliyor. Sadece eski eş genel başkanı olduğu parti ve Kürt sorunu hakkında konuşmuyor. Tabii bu iki konuda özellikle sözü var ama Türkiye için birlikte, barış içinde ortak bir yaşam için de kararlılıkla bir dil oluşturuyor. Demirtaş’ın, avukatları aracılığıyla Edirne Cezaevi’nden sorularıma verdiği yanıtlar aşağıda. Takdir okurların ama benim altını çizdiğim üç konu var.
Demirtaş ‘silahla’ mesafesini çok net ortaya koyuyor.
- HDP, PKK’nin uzantısı, sözcüsü ya da destekçisi değildir. PKK ile bir bağı yoktur. Bunu Türkiye kamuoyuna anlatabilmemiz gerekir. Demokratik siyaset yürüten bir partinin silahlı bir örgütle bağı olamaz.
Bir diğer konu iktidar ve Öcalan arasında yapılan-yapılacak ‘barış arayışlarıyla’ ilgili. Şöyle diyor:
Akan kanın durması AKP’ye oy getirir diye barışa karşı çıkmak ahlaken de siyaseten de yanlış olur. AKP’ye yarayıp yaramayacağını bilemem ama Türkiye toplumuna yarar, herkes nefes alır. Böyle bir durumda HDP seçmeni AKP’ye oy verir mi diye merak ediliyorsa bunun yanıtını ancak sandıkta görebiliriz.
Ve cumhurbaşkanlığı adaylığı. Altılı masaya mesajı var:
Son ana kadar ortak adayda ısrar edilecek.
Demirtaş’ın sözleri oldukça önemli. Yankılarını izleyeceğiz…
T24’e yazdığınız son yazıda ‘HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız’ dediniz. Türkiye açılımından tam olarak kastınız nedir?
Öncelikle sizi ve Levent Bey’i, yeni dönemde aynı ekranda yeniden görebilmeyi umduğumu belirterek başlamak istiyorum.
HDP’nin programının da politikasının da son derece güçlü ve doğru olduğunu düşünüyorum. Sağ partilerin hiçbiri Türkiye partisi değilken HDP tam bir Türkiye partisidir. Çünkü Türkiye tek bir etnik kimlikten de tek bir inançtan da oluşmuyor. Bu açıdan HDP, temsil yönüyle Türkiye’deki her kesimi kapsıyor.
Türkiye’deki farklı kimlik ve inançları yok sayan ırkçı partiler bile kendilerini Türkiye partisi olarak tanımlıyorlar ve kimse de bunda bir sorun görmüyor. Dolayısıyla asıl Türkiye partisi olmayanlar sağ milliyetçi, ırkçı partilerdir.
Benim HDP için söylediğim, çizgisini daha görünür kılmak için çaba sarf etmesidir. Toplumun önemli bir kesimi bölünme, silah, şiddet, terör korkusu yaşıyor. İktidar da bu korkuları sürekli kaşıyarak öfkeyi HDP’ye yönlendiriyor. Dolayısıyla HDP bir günah keçisine dönüştürülmüş oluyor.
Bu cendereden çıkmak için HDP’nin daha fazla birlik ve barış mesajı vermesi, bu yönlü politikalarını somut ve görünür kılması yerinde olur. Gerekirse her gün birkaç kez, ülkeye iç barışı getireceğimizi, şiddeti kalıcı olarak sonlandıracak politikalarımızı aktarmak, bölünme diye bir gündemimiz olmadığını ikna edici şekilde anlatmak ve tüm toplumu barış, kardeşlik, duyguları etrafında buluşturmak zorundayız.
Bu açılımın parametrelerini netleştirir misiniz? Peki nasıl bir açılım?
İktidar tüm olanaklarıyla HDP’ye yönelik kirli propaganda ve algı çalışması yürütürken bizim yüzümüzü doğrudan halka dönerek niyetimizi, içten düşüncelerimizi bıkmadan ve usanmadan anlatmamız gerekir. “Biz zaten mağduruz, bizi anlamak zorundasınız” deyip yerimizde oturamayız.
Mithat Sancar’ın da son röportajında altını çizdiği gibi; HDP, PKK’nin uzantısı, sözcüsü ya da destekçisi değildir. PKK ile bir bağı yoktur. Bunu Türkiye kamuoyuna anlatabilmemiz gerekir. Demokratik siyaset yürüten bir partinin silahlı bir örgütle bağı olamaz.
Öte yandan, HDP’nin Kürt sorununa bakışı da çözüm önerileri de birçok partiden farklıdır ve en gerçekçi olandır. Bizim çözüm önerimiz askeri operasyon değil, diyalog ve müzakeredir. Diyalog ve müzakerenin yegane çözüm yolu olduğunu da topluma iyi anlatabilmek gerekir. Bu bakış açısı nedeniyle kimse HDP’yi, PKK’nin siyasi uzantısı gibi göremez.
Bu konular Türkiye toplumuna uygun bir dille ve doğru şekilde anlatılamadan siyaset alanını genişletmek mümkün olamıyor.
Tüm bunlarla birlikte, Türkiye’de demokrasinin gelişmesi hepimizin kurtuluşudur. Ekonomik sorunlar başta olmak üzere bütün sorunlarımızı ve Kürt sorununu çözümünü, ancak demokrasiyi büyüterek sağlayabiliriz.
Türkiye’nin yedi bölgesine de bunları tekrar tekrar, kardeşlik duyguları içinde anlatarak halkı kucaklayan politikalar üretmeliyiz.
Bir diğer önemli ifadeniz ‘HDP'nin yaşadığı mağduriyetler, siyasi kararlar alırken duygusal davranma gerekçesi olamaz. Türkiye'de değişim istiyorsak bunu kendimizden başlatma cesaretini göstermek zorundayız. Aksi halde, haklı olmamıza rağmen yeterince inandırıcı olamayız’. Nedir değişmesi gereken?
HDP, demokrasi iddiası en güçlü olan partidir. Dolayısıyla öncelikle parti içi demokrasiyi büyütmek ve kurumsal hale getirmek temel görevimiz olmalı.
Tüm önemli kararlar, tabanda halkın öznesi olduğu bir tartışma süreci işletilerek alınmalı. HDP bunu zaman zaman yapıyor ama daha sık ve yoğun yapılmalı.
İkincisi; tüm milletvekili, belediye başkanı ve belediye meclisi üyesi adayları mutlaka şeffaf ve demokratik bir ön seçimle belirlenmeli. HDP’de, ön seçimden çıkmamış hiçbir aday olmamalı. Bu noktayı, seçimler yaklaştıkça sık sık dile getireceğim.
Yine, bize yönelik saldırılar yoğun ve acımasızdır diye öfke dilini asla kullanmamalıyız, siyasi intikam duygularına kapılmamalıyız. “Bize şunu yaptılar, bunu dediler, o halde biz de sertleşeceğiz” demek yerine demokratik meşru mücadele zemininde kararlılıkla direnmeliyiz.
HDP büyük ve köklü bir partidir. Güçlü bir tabanı, büyük bir halk desteği vardır. Tüm zorlukları da aşabilecek iradeye sahiptir.
Aynı yazıda ‘Siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını bizim de bildiğimizi, bütün sorunlarımıza Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm aradığımızı ve onurlu bir barış için ciddiyetle çalıştığımızı tüm Türkiye’ye en uygun dille, söylemle anlatmamız gerekir’ diyorsunuz. Bu cümlenizden yalnızca parmakların tetikten çekilmesi değil silahlara veda da anlaşılıyor. Çağrınızın muhataplarından biri devletse diğeri de PKK’mi? PKK artık silahlara veda demeli mi?
Evet, devlet de PKK de sorunu artık şiddet zemininin dışına çıkarmak zorundadır.
Ben mümkünse PKK’nin Türkiye’ye karşı silahları tümden susturmasını, bırakmasını isterim. Ancak ve ne yazık ki ortada iki temel engel var, bunları da herkesin bilmesi lazım.
İlki, Hükümet askeri operasyon dışında hiçbir seçeneği devreye koymuyor, tartışmıyor, silahta ısrar ediyor. Oysa biz PKK’nin ikna edilmesi gerektiğini savunuyoruz.
Burada da ikinci engel çıkıyor, o da İmralı tecrididir. Çünkü PKK’yi ikna edebilecek kişi Öcalan’dır, onu da yıllardır tecritte tutuyorlar.
Bu engellere rağmen PKK silahlarını susturursa bundan mutlu olurum. Ama deneyimlerimiz, bunun kolay olmadığını gösterdi maalesef.
‘Türkiye sınırlarının içinde ve dışında çatışma durumuna dair en etkili barış kurucu aktör Öcalan’dır’ diye bir yazınız var. İktidarın Öcalan ile görüşerek seçimlere doğru bir ‘avantaj’ yakalamaya çalışacağına dair spekülasyonlar yapılıyor. Nasıl bakıyorsunuz?
Hükümet silahların susması için Öcalan ile görüşürse doğru bir şey yapmış olur. Bu ülkenin evlatlarının canlarını kurtarmak, kimsenin karşı koyacağı bir şey olamaz.
Akan kanın durması AKP’ye oy getirir diye barışa karşı çıkmak ahlaken de siyaseten de yanlış olur. AKP’ye yarayıp yaramayacağını bilemem ama Türkiye toplumuna yarar, herkes nefes alır. Böyle bir durumda HDP seçmeni AKP’ye oy verir mi diye merak ediliyorsa bunun yanıtını ancak sandıkta görebiliriz.
HDP seçmeni tüm gelişmeleri, muhalefetin tutumunu, her şeyi iyice ölçer, biçer ve en doğru kararı verir. Ben, seçmenimize çok güveniyorum.
Sizce Türkiye’nin bugün bir numaralı sorunu Erdoğan’ın seçimde yenilgiye uğratılması mı?
Hayır, değil. Türkiye’nin bir numaralı sorunu ülkede demokrasi olmaması.
Erdoğan’ın gitmesi demokrasiyi otomatikman getirmiyor. Bizim üçüncü yol siyasetimiz tam da budur zaten. Biz AKP ve Erdoğan karşıtlığı ya da Altılı Masa taraftarlığı üzerinden siyaset yapmıyoruz. Sadece köklü, radikal demokrasiyi büyütmeye odaklanmış durumdayız.
Stratejik hedefimiz budur. Geri kalan her hamlemiz bu stratejiye uygun taktiklerdir. Taktiklerimiz değişkenlik gösterebilir ama stratejimiz değişmeyecektir.
‘Muhalefetin seçimlere kadar geçecek zamanda Kürt meselesini ele almaya ya da bu konuda net mesajlar vermeye yatkın olmadığı, nasıl olsa Erdoğan’ın gitmesi şart diyecek Kürt seçmenin oylarını ister istemez muhalefet adayına vereceği hesabı yaptığı, bunun rahatlığını yaşadığı’ tartışmaları var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Umarım böyle basit bir hesap içine girmezler çünkü kesinlikle yanılırlar.
Kimse HDP seçmenini iki kötü arasında seçim yapmaya zorlayamaz. O nedenle iyi bir seçenek yaratılması için uğraşmak en doğrusu olur. Muhalefetin de buna dikkat edeceğini sanıyorum.
Anketlere göre eğer HDP cumhurbaşkanlığı seçimleri için ilk turda aday çıkartırsa seçimler ikinci tura kalıyor. Bu da muhalefet adına risk anlamına geliyor. Nasıl bakıyorsunuz?
Eş Genel Başkanlarımız, “Ortak aday düşüncesine açığız” mesajını defalarca verdiler. Partinin resmi politikası budur, son ana kadar ortak adayda ısrar edilecek. Olmazsa HDP kendi adayıyla seçime girer. Başka ne yapabiliriz ki?
Şu anda öne çıkan adaylar Kemal Kılıçdaroğlu, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu. İmamoğlu için Yavaş’ın adaylığı için size gelen bir soru üzerine ‘Ekrem Bey’i de takip etmeye çalışıyorum, tüm baskılara rağmen elinden geldiğince hizmet etmeye, başarılı olmaya gayret ediyor. Anadolu’da toplumsal karşılığı da olduğunu görebiliyorum’ demiştiniz. İsmi tartışılan adayları nasıl görüyorsunuz?
Aday ismini biz kendi partimizde bile tartışmazken başka partilerin adayını isim düzeyinde tartışmak doğru olmaz. Ancak ortak aday olsun isteniyorsa o adayın HDP’nin de düşünceleri ve önerileri alınarak belirlenmesi daha kapsayıcı bir tutum olur.
Sadece HDP’nin de değil, Meclis dışındaki sol partilerin, meslek odalarının, sendikaların, kadın örgütlerinin, baroların, çevre örgütlerinin de düşünce ve önerileri alınmalı ki, ortak aday gerçekten de toplumun ortak adayı olabilsin.
Sizin aday olma durumunuz nedir? Siyasi ve hukuki olarak?
Ben aday olmaya, yukarıda belirttiğim çerçevede hazırım. Halk nezdinde siyasi yasaklı değilim. Gerisini iktidar düşünsün.
Bugün itibarıyla Erdoğan aday olabiliyorsa hukuken ben hayli hayli aday olabilirim. Ancak kararı halkımızın görüşleri doğrultusunda partimiz verecektir.
Ortak aday için, son dakikaya kadar hep birlikte çalışacağız, ortak adaya açık olacağız.
Murat Sabuncu kimdir? Murat Sabuncu İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi’nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360’da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. T24’te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay’ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini “Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi” adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne’da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |
Murat Sabuncu, Gazeteci