Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Demirtaş, Bahçeli ile nasıl görüştü?

Yıldıray Oğur yazdı;

Demirtaş, Bahçeli ile nasıl görüştü?

Öcalan’ın akrostişli gizli mesajına geçmeden önce dün bomba gibi patlayan bir haberin arka planını yazalım.

İlk olarak Nagehan Alçı’nın Habertürk’te duyurduğu Demirtaş’ın Bahçeli ile telefonda görüştüğü haberinden bahsediyorum.

Haber doğru, fakat biraz hukuk ve cezaevi bilenler, Devlet Bahçeli de olsa kimsenin cezaevindeki birini telefonla aramayacağını bilir.

Ama zaten o telefon görüşmesi de cezaevinde olmadı. İstanbul’da bir hastanede oldu.

İçinde olduğumuz süreci derinleştiren bu görüşmenin arka planı şöyle:

Cuma günü (28 Şubat) Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş İstanbul’da ameliyat oldu.

Ameliyat tarihi öncesinde Selahattin Demirtaş, Adalet Bakanlığı’na başvurarak ameliyat sırasında eşinin yanında olmak için izin istedi.

Talep Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gitti ve Erdoğan’ın oluruyla Demirtaş, Cuma günü Edirne’den İstanbul’a geldi ve ameliyatı sırasında eşi Başak Demirtaş’ın yanında oldu.

Bu sırada da MHP Lideri Devlet Bahçeli, hastanedeyken Demirtaş’ı telefonla arayarak geçmiş olsun dedi.

Bahçeli, görüşmede Demirtaş’a, Öcalan’ın çağrısı sonrası Gazete Duvar sitesinde yazdığı yazıdaki “Erdoğan, Bahçeli, Öcalan… Allah uzun ömür versin” duası ve sürece verdiği destek için teşekkür etti.

MHP’li kaynaklar görüşmenin çok pozitif geçtiğini anlatıyor.

Yani ortada hem Erdoğan’ın bu insani talep için verdiği talimat hem de Bahçeli’nin telefonu gibi iki önemli jest var.

Bu jestler çözüm sürecinde özellikle bu sürece şüpheyle bakan Kürtleri, Demirtaş’ın dışlandığı, ona rağmen hatta onu hapiste tutarak bu sürecin yürütüleceği gibi gerçek olmayan iddialarla süreci eleştiren bazı muhalif kesimleri rahatlatacak jestler.

 

Bu jestler, ilerleyen zamanda Demirtaş’ın AİHM kararlarının da gereği olarak tahliyesinin de önünü açabilir.

Öcalan’ın akrostişle verdiği gizli mesaj…

Şimdi gelelim Öcalan’ın çağrısında akrostişle verdiği gizli mesaja..

Mesaja geçmeden önce İsviçreli psikiyatrist Elisabeth Kübler-Ross 1969'da "Ölüm ve Ölmek Üzerine" adlı kitabındaki meşhur yasın evrelerini hatırlayalım.

Kitapta hastalara ölüm teşhisi konduğunda hangi duygusal aşamalardan geçtikleri anlatılıyor.

Yasın evreleri adı verilen bu evreler; İnkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme.

Kübler-Ross’a göre bu evreler insan zihninin "çok zor durumlarla başa çıkma yolları"

1 Ekim 2024’den bu yana Bahçeli’nin Meclis’te DEM’e uzanan sürpriz elinden bu yana Türkiye’deki bazı muhalifler de bu evrelerden geçtiler.

Önce sürecin varlığı inkar edildi.

“Süreç falan yok, Bahçeli kendine kendi yapıyor. Erdoğan’ın haberi yok bundan, hatta rahatsız olanlardan” diye devam etti bu inkar aşaması.

Sonra Bahçeli’nin Öcalan’a Meclis’e gel çağrısı ve İmralı’ya giden ilk heyetle inkar evresinden öfke evresine geçildi.

Buna “yeni çözüm süreci” diyenler saflıkla, fazla iyiniyetli olmakla suçlandı.

Bunun “Erdoğan’ın görev süresini uzatmak için Anayasa pazarlığı olduğu, Öcalan’ın serbest kalmak için buna ikna edildiği iddia edildi. Bu işe gönlü kayan Kürt siyasetçiler, iktidarla işbirliği yapmakla, bıçağını yalayan kurbanlık inek olmakla suçlandı. Hatta muhalif kanallardaki bazı genç akademisyenler, Ahmet Türk’ü kendisine kayyım atayanların ayağına gitmekle eleştirecek kadar ileri gitti.

Öfke evresinde daha da ileri gidip Kürt sorunu inkarcılığına varanlar oldu, “Kürtlerin sorunu var da Türklerin yok mu” klişeleri geri döndü.

Sonra İmralı ziyaretleri arttı, Öcalan’ın beklenen çağrıyı yapacağı anlaşılınca bu kez gerçekle pazarlık aşamasına geçildi.

“Tamam, bir süreç var, keşke olsa ama PKK, Öcalan’ı dinlemez ki! Zaten bu iktidar da süreci başaramaz, bakın kayyım atamaları sürüyor” gibi tespit ile temenninin birbirine karıştığı analizler yapıldı.

27 Şubat günü Öcalan’dan beklenen açıklamadan daha ileri bir açıklama, PKK’ya kongre toplayıp, kendini fesh etmesi için net ve sarih çağrı metninde ‘umduğunu’ bulamayanlar bu kez de Sırrı Süreyya Önder’in Öcalan’ın bir kağıda yazıp verdiği için okuduğu nota sıkıca tutundular.

“Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” diyen cümleyle Öcalan’ın aslında devletin onayladığı metne şerh düştüğünü, örgütüne esas mesajı bu notla verdiğini iddia ettiler. Bu iddia üzerine saatlerce tvlerde konuşuldu, Dağ fare doğurdu”, “not metinden önemli” yayınları yapıldı, köşe yazıları yazıldı.

O kadar gerçekle kavgaya tutuşmuşlardı ki Öcalan metne şerh düşen bir not vermişse bile bu notun neden tüm Türkiye’nin önünde canlı yayında okunmuş olabileceğini bile düşünmediler.

Eğer Öcalan örgütüne, “bu açıklamayı bana devlet yaptırdı ama esas not önemli, siz ona bakın” demek isteseydi, devletten gizli tutulması gereken bu notu verdiği DEM’liler herhalde bunu Kandil’e canlı yayında ulaştırmazlardı.

Ya da Öcalan şartlar ileri sürüp işi yokuşa sürecektiyse niye kendi örgütünü miadını tamamlamamış bir örgüt ilan edip, kongrede fesh edilmesini isteyerek bunu yapsındı ki?

Ama işte analizler ve temenniler yaşananlara uymayınca yine yasın evreleri devreye girdi.

Sonra PKK Yürütme Kurulu’ndan ateşkes kararı, Öcalan’ın çağrısın bütünüyle kabul ettiklerini söyleyen net açıklama geldi.

Bu kez de o açıklamadaki bazı cümlelerden PKK’nın şartları var diye yorumlar çıkarıldı.

PKK’nın koşmadığı şartları, onlar ileri sürdüler.

PKK’nın altına imza atılmış beyaz bir sayfa

Halbuki açıklama PKK tarihinin en kibar, en alttan alan, en pozitif açıklaması olabilir.

Şart diye anlatılan talepler; kongrenın toplanabilmesi için operasyonların durması, Öcalan’ın örgütle iletişim kurmasına, kongre sürecini yönlendirmesine izin verilmesiydi.

Daha cümleler okunmadan “PKK, Öcalan’ı serbest bırakın, kongreye gelsin şartı koştu” diye haberler çıktı.

Halbuki metinde ne Öcalan’ı serbest bırakmak diye bir şart vardı, ne şartla biten bir cümle.

En şart denen cümle şöyle:

“Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, arkadaşları dahil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerekir. Bunun gereklerinin devletin ilgili kurumları tarafından yerine getirileceğini umut ediyoruz.”

“Umut ediyoruz” diye bitenden şart çıkmaz ama bazılarının PKK’nın şart koşmasını umut ettiği anlaşılıyor.

En son tez en iddialısı.

Öcalan, çağrısında sadece PKK’ya silah bırak ve kendini fesh et çağrısı yaparak devleti kandırmış. Meğerse esas olan KCK’ymış. PKK, KCK’nın Türkiye’deki alt koluymuş sadece. KCK silah bırakmayacakmış.

Yani 50 yıldır PKK’yı izleyen, 10 yılda bir çözüm süreçlerinde görüşen, bu süreci de yürüten MİT kandırılmış meğer!

Halbuki bilmem ne kanalındaki araştırmacı yazar, Twitter’daki bol Atatürklü hesap ve fizik öğretmeni Muharrem İnce bu gizli oyunu hemen deşifre ettiler.

Kaynakları da Wikipedia’daki KCK maddesi.

Halbuki Öcalan sık sık yeni örgütler kuran, değişik siyasi fikirler üreten bir lider.

O yüzden PKK’daki örgütleri, yapıları Wikipedia’dan takip edemezsiniz.

Mesela PKK, 2001’de ateşkes ilan eden Öcalan’ın talimatıyla fesh edilmiş, yerine KADEK kurulmuştu.

Sonra 2005’de PKK tekrar kuruldu.

Bu sırada bir de Öcalan’ın demokratik, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik konfederal modeli olarak Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Topluluklar Birliği) yani KCK kuruldu.

Bu bir silahlı örgüt değil, “Devlet olmayan, yatay ve piramit tarzı örgütlenmiş, demokratik, siyasal ve toplumsal bir organizasyon” yani bir çeşit devlet. Kongra-Gel diye de bir meclisi var bu devlet olmayan devletin.

PKK ise bunun altında değil, üstünde. PKK, YPG, PJAK ile eşit bir örgüt adı değil. KCK sözleşmesine göre “KCK sisteminin ideolojik gücü.”

O yüzden de KCK’nın üstünde başında Önderlik adıyla Öcalan’ın olduğu PKK Yürütme Konseyi var.

Ateşkes kararını da bu yüzden PKK Yürütme Konseyi verdi. Toplanacak kongre de PKK Kongresi olacak. KCK’nın öyle bir örgütü yok.

Kim derdi ki bir gün PKK çıkacak kendini fesh etmek için gönüllü bir süreç başlatacak ama Türkiye’de herkesten ulusalcı birileri “Kürtler kandırılıyor. Bu emperyalistlerin oyunu, her şey Erdoğan’ı diktatör yapmak için” diye buna karşı çıkmaya çalışacak.

Neyse ki yasın evreler hızla tükendi. Kabulleniş evresine az kaldı.

Peki, muhalefetin bir kısmı için bu süreç neden yasa dönüştü ve bu telaş ve gerçeğe karşı direniş muhalefet için neden tarihi bir hata?

Bir sonraki yazıya kalsın…

 

Kaynak: karar.com



Anahtar Kelimeler: Demirtaş Bahçeli nasıl görüştü?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER