Neden İyi Parti ve HDP, 1982 Anayasasının yarattığı cendereden çıkmak için bir araya gelemesin?
Sanki üzerimizde bir kara büyü var.
Karanlık bir ormanın dibinde birileri oturmuş, Türkiye’nin bezden maketlerine, ellerindeki siyah şişleri batırmışlar ve “bu ülke asla özgür olamasın,” demişler gibi…
“Özgürlük!” diye yola çıkan herkes, gücü eline geçirdiğine, kendine benzemeyenlerin ümüğüne çöküp, nefesini kesiyor, gün yüzü göstermiyor.
Herkesin özgür olacağı bir ülkeyi bir türlü yaratamıyoruz.
12 Eylül darbesi karşısında, özgürlükçü geçinenlere bir bakın.
Onlar hesapta bütün darbelere karşılar, darbecilerin adları anıldığında lanetler okuyorlar.
Ama, bir türlü darbecilerin koydukları kurallarla ülkeyi yönetmekten vazgeçemiyorlar.
Tam 38 yıldır bu ülke 12 Eylül darbe anayasasıyla yönetiliyor.
Kendini en büyük darbe karşıtı diye tanıtan AK Parti’nin bütün yaptığı, bu kötü Anayasayı daha da kötü hale getirmek oldu.
Darbecilerin nasılsa hep bir askerin seçileceğini düşünerek, tarif ettiği Cumhurbaşkanlığı yetkilerini, yüzle çarpıp, Türk tipi Cumhurbaşkanlığı sistemi diye karşımıza çıktılar.
Darbecilerin, siyaset ve toplum üzerinde vesayet kurmak için getirdikleri bütün kurumlar, (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan,YÖK’e), daha da dejenere hale getirildi.
12 Eylül Anayasası özgürlük isteyen herkes için bir yengeç sepetine dönüştü.
Tıpkı sepetin içindeki yengeçler gibi, kim ki, dışarıya çıkmak istiyor, diğer yengeçler, kıskaçlarını onun bedenine batırıp geri çekiyorlar.
Son günlerde tekrar gündeme getirilmeye çalışılan idam tartışmalarına bir bakın.
Bazıları, idam tartışmasını, erken seçim habercisi olarak değerlendiriyor.
İdam tartışması, yengeç sepeti düzeninin her daim kaim olması için ortaya atılmış bir yemdir sadece.
İsteniyor ki, İyi Parti, CHP, HDP birbirlerinden idam üzerinden ayrışsınlar.
Herkes birbirini çekiştirsin ve bu düzen hiç bozulmadan devam etsin.
İşte tam da bu atmosfer içinde Selahattin Demirtaş’ın, cezaevinden Meral Akşener’e gönderdiği mesaj çok önemliydi.
Bir sabah ansızın kahvaltıya gitmekten söz etti Demirtaş.
Kahvaltı önerisini ve Demirtaş’ın kaleme aldığı “Geniş tabanlı demokrasi ittifakı için ilkeler,” önerilerini çok önemsiyorum.
O ilkelerin en başında “Çağdaş bir anayasanın toplumsal sözleşme ruhuna uygun olarak yapılması,” önerisi yer alıyor.
Kahvaltı önerisinin, nasıl cevaplandığını biliyorsunuz, “kan davalısının” bile eve misafir geldiğinde reddedilmeyeceğini söyledi Akşener.
İyi Parti’nin bazı yetkilileri de, en klasik şablonlara sarılıp, “ilk önce sen PKK’ye terörist de” minvalinde konuştular.
Halbuki, Demirtaş’ın önerdiği ilkelerden birisi de “her türlü şiddetin sona erdirilmesi için,” inisiyatif geliştirilmesiydi.
Neden İyi Parti ve HDP, 1982 Anayasasının yarattığı cendereden çıkmak için bir araya gelemesin?
Neden her iki parti de tabanlarına, yarışmanın sonucu için değil, ama âdil bir yarışın nasıl olacağını konuşmak için bir araya geldiklerini söyleyemesinler?
Bu ülkede, basının, akademinin, sivil toplumun özgür olması, özgürce konuşabilmesi için; mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olması için, bütün ihalelerin üç beş iş insanı tarafından alınmasını engellemek için, bir araya gelmek, konuşmak çok mu zor?
Güçlükler sadece İyi Parti’nin milliyetçileri için mi geçerli?
Mesela, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürtlerden Akşener’e oy vermesini istemek HDP’liler için çok mu kolay?
Ama eğer, temel ilkelerde anlaşılırsa, Türkiye 12 Eylül Anayasasının yarattığı cendereden çıkacaksa, Cumhurbaşkanı sadece Parlamenter sistemdeki yetkilere sahip olacaksa, bu neden mümkün olmasın?
Yengeç sepetinden çıkmaya niyetiniz var mı sizin?
Eğer öyleyse, Demirtaş’ın kahvaltı önerisi harika bir başlangıçtı; lütfen “kan davası” gibi laflarla daha en baştan sofranın tadını kaçırmayın.