Değişen siyasete dair pratik bilgilerimiz

Ocak Medya yazartı Sinan ESKİCİOĞLU NALİZ ETTİ...

Değişen siyasete dair pratik bilgilerimiz

Değişen siyasete dair pratik bilgileri vermek kimileri için pek kolay olmaz, kimileri için de resim çok nettir.
Ne demek istiyorum? 

Hayat, sürekli değişen bir yapıya sahip. Bir gün öncesi, bir sonraki gün değildir artık. Kimi zaman bu değişime gelişme deriz, bazı zamanlarda da gerileme. Şurası bir gerçek ki, değişimin olmadığını kimse ispat edemez. Değişim siyaseti de etkiler ve daha önce söylenenler, gün olur başka cümlelere evrilirler. İşte böyle zamanlarda bir ayağınızı koyduğunuz ‘sabit’ yoksa, sürekli rüzgara göre yön değiştirir ve davranışlarınızı değiştirmek zorunda kalırsınız. Bu kişiler için resim hep fludur ve ‘bekle gör’ stratejisiyle beraber ‘taraftarı değiştirme ve denge’ kuralı geçerlidir.

Bugün de durum bundan farksız değil. 

Suriye konusu ile ilgili olarak Rusya’dan S400 alımı ve taraf değiştirme tek strateji iken, bugün Suriye’de adı konulmamış bir ‘Türkiye-Rusya’ savaşını yaşıyoruz. Netlik kazanması gereken konu, biz kimlerle beraberiz? ABD mi, AB mi, Rusya mı? 

Türkiye tek başına ‘ben kendi başıma bu noktadayım’ diyecek bir durumda mıdır? İkinci sorulması gereken soru da budur aslında. 

Ortada bir savaş var ve ‘beka sorunu’ gene gündeme geldi. Beka sorununu gündem haline getirmek, ülkeyi yönetenler açısından bir eksiklik değil midir? 

‘Türkün gücünü görmediler’, ‘Türk savaştığında…’ gibi hamaset söylemleri güzel. Evet, güzel çünkü cengaverlik adına güzel motivasyon. Ancak şurası var ki, Türkün savaşma gücü uzun menzilli bir füze ile sona erer ve Suriye’de de bunu sürekli yaşıyoruz. 

Savaşa dair olanı dile getirirken dini ve milli motiflerli kullanmakla gururlanıyoruz. Siyasete yön verenler bu argümanları kullanacak en yetkili kişiler. Bir taraf muhafazakar kesim yani dine dayalı söylem, diğer taraf milliyetçiliğe dayalı söylemin hamisi. Özellikle de İslamcı yazarlar sürekli olarak kutsallaşan bir savaştan bahsetmekteler. Peki neyin kutsalı? İran, ‘rejime karşı savaşanları kafir ilan ederken, biz de boş durmayalım’ telaşı mıdır bu? 

Reklam

Değişen siyaset, ülkemize has motifleri de aldı götürdü. Evet, kelimenin tam manasıyla böyle oldu. Güç savaşı içinde olan ülkelerle aşık atmak adına, bize has olanı sürekli kaybediyoruz ve buna da mecburuz. Çünkü onlar nasıl siyaset kuruyorsa, biz de öyle kurmalıyız: Onlar silah satışından para kazanıyorlarsa, biz de kazanmalıyız. Onlar Suriyeli sığınmacıları siyasi bir oyun aracı olarak kullanıyorlarsa, biz de aynısını yapmalıyız. Yapıyoruz da aslında. Ensar-Muhacir dediğimiz insanları Yunanistan sınırına yığıverdik bir çırpıda, öyle değil mi? 

Pergel misali olması gereken hayata bakış penceremiz artık öyle değil. Acıdır ki, ‘biz de çok güçlüyüz’ söylemi ile ‘sabit’imiz olan değerler bütünlüğümüzü kaybettik. 

Herkes siyasi strateji açısından soruyor, ben de inancımıza yön veren İslam adına soruyorum: ‘Birisi bana Suriye’deki güç savaşında olmamızı İslami dayanakları temel alarak açıklayabilir mi?’

Duygulara hitap eden manevi cümlelerle değil, İslami bilgi kaynakları esas alınarak, ayet ve hadise dayanan bir açıklamayla. 

‘Kuran ve hadise göre Suriye’de olmamızın delilleri ve sebepleri’

Almanya Korona ile imtihanda

Ne para kazandırdın Korona: 

Almanya, Korona virüsünün yayılmasının sancılarını yaşıyor. Türklerin de yoğun olduğu Kuzey-Ren Westfalya eyaletinde Korona teşhisi konan hastaların ve ölümlerin sayısı artıyor. Heinsberg, Düsseldorf, Köln, Bonn ve diğer şehirler. İnsanlar dezenfektanlara saldırdı ve birçok markette raflar boşaldı. Sadece bununla kalsa iyi, son birkaç gündür insanlar yiyecek stoklamaya başladılar. Onlarca un alan mı dersiniz, makarnaları kutularıyla satın alanlar mı…

Korona korkusu insanları fazlasızla endişelendirdi. Ama aynı zamanda da marketlerin stoklarını da eritti. Almanya’da yaşayan insanların psikolojik durumları da bunda etkili oldu gibi geliyor bana. Stressiz, sıradan bir hayat yaşayan insanların hayatlarına heyecan geldi. Hep ekranlardan gördükleri heyecan ve adrenalini yaşamak, bu sanırım…

Tıp bilgilerine güvendiğim doktorlar şu iki noktaya parmak basıyorlar: Hijyen (periyodik olarak elleri düzenli şekilde yıkamak) ve tuzlu su gargarası. Sizler de bilin istedim. 

Sevgi ve Bilgiyle kalın