Nihat ERDOĞMUŞ(*)
Ekonomik, sosyal, teknolojik gelişmeler ve çalışma hayatındaki değişimler, yükseköğretimde kazandırılacak bilgi ve becerileri, dolayısıyla bölüm ve programları da etkiliyor. Yeni dönemde öne çıkarıyor. Tüm bu gelişmeler insan kaynaklarında nitelik değişimini gerektirirken, nitelikli insan kaynağına daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Yükseköğretim kurumları hem bu gelişmelerden etkilenen hem de gelişmeleri etkileyen bir niteliğe sahip. Bu yazıda önce yükseköğretimdeki mevcut duruma kısaca yer verilecek, daha sonra öğrenci profili ile öğrenci talep ve tercihlerindeki değişim ortaya konulacak. Son bölümde ise geleceğe hazırlanmak adına yapılması gerekenler üzerinde durulacak.
Yükseköğretimde öğrenci sayılarının artışı ve talepteki çeşitlenme, yükseköğretim kurumlarını yeni meydan okumalarla karşı karşıya bırakmaktadır. Yükseköğretim sisteminin, üniversite değerlerini ve özerkliğini koruyarak farklı öğrenci beklentilerini ve ihtiyaçlarını karşılayan bir modele doğru dönüşmesi gerekmektedir.
Öğrenci sayıları
Türkiye´de yükseköğretim sisteminde son yıllarda önemli bir büyüme gerçekleşti. Ekim 2018 itibarıyla (açık öğretim dahil olmak üzere) yükseköğretimdeki toplam öğrenci sayısı 7 milyon 560 bin 371´e ulaşmıştır. Bu öğrencilerin 6 milyon 963 bin 903´ü (yüzde 92.1) devlet üniversitelerinde, 589 bin 307´si (yüzde 7.7) vakıf üniversitelerinde ve 7 bin 161´i ise vakıf meslek yüksekokullarındadır. Toplam öğrencilerin 3 milyon 98 bin 497´si birinci öğretim, 789 bin 185´i ikinci öğretim, 3 milyon 586 bin 216´sı açık öğretim ve 86 bin 423´ü uzaktan öğretim öğrencisidir. 2018 yılında toplam 7 milyon 560 bin 371 öğrencinin 3 milyon 586 bin 216´sının açık öğretimde öğrenci olduğu dikkat çekmektedir. Açık öğretim öğrenci sayısı toplam öğrenci sayısının neredeyse yarısına karşılık gelmektedir. Yüksek lisans öğrenci sayısı 454 bin 673, doktora öğrenci sayısı ise 95 bin 100´dür.
Yükseköğretimde öğrenci sayılarındaki artışın yanında, öğrenci profili ve tercihlerinde de değişimler görülmektedir. Yükseköğretimde okullaşma oranı ve öğrenci sayılarındaki artışla beraber, öğrenci talep ve beklentileri de değişmeye başlamıştır.
Okullaşma oranları
2018 yılına gelindiğinde brüt okullaşma oranı 107,40 ve net okullaşma oranı 45,64 olmuştur. ?Brüt okullaşma? belli bir öğretim yılında, yükseköğretimdeki tüm öğrencilerin ait olduğu eğitim düzeyindeki teorik yaş grubunda bulunanların toplam nüfusa oranıdır. ?Net okullaşma? ise belli bir öğretim yılında, ilgili eğitim düzeyindeki teorik yaş grubunda bulunan öğrencilerin, ait olduğu eğitim düzeyindeki teorik yaş grubunda bulunan toplam nüfusa oranıdır. 2006 yılından 2018 yılına kadar yükseköğretimde brüt okullaşma oranı yaklaşık üç kat, net okullaşma oranı ise iki buçuk kat artış kaydetmiştir. Bu sayılar Türkiye´de yükseköğretimde okullaşma bakımından önemli bir sayısal artışa işaret ediyor.
Yükseköğretimdeki hızlı büyüme, yükseköğretime başvuran aday sayısı, kontenjan ve yerleşen sayısına da etki etmiştir. Son yıllarda başvuran öğrenci sayısında belli oranda artış devam ederken, artık kontenjan ve yerleşen aday sayısı artmamaktadır.
Başvuru, kontenjan ve yerleşme
Yükseköğretime giriş için başvuran öğrenci sayısı 2018 yılında 2 milyon 381 bin 412´ye ulaşmıştır. Adayların öğrenim durumuna göre dağılımı incelendiğinde, 2018 yılı verilerine göre, son sınıf düzeyinde başvuran aday sayısı 954 bin 353, önceki yıllarda yerleşmemiş olanlar arasından başvuran aday sayısı 791 bin 929, daha önce bir yükseköğretim programına yerleşmiş fakat tekrar başvuran aday sayısı 397 bin 614, bir yükseköğretim programını bitirmiş ve tekrar başvuran aday sayısı 191 bin 644, kaydı silindikten sonra yeniden başvuran aday sayısı ise 45 bin 872´dir.
2015 yılı örgün öğretim kontenjanı 823 bin 839 iken 2018 yılında 839 bin 490 olmuştur. Örgün eğitimde yerleşen sayıları incelendiğindeyse bu sayı 2015 yılında 784 bin 950 iken 2018 yılında 710 bin 982 olmuştur. Burada dikkati çeken husus, 2018 yılında kontenjan 839 bin 490 iken yerleşen aday sayısının 710 bin 982´de kalmasıdır. Bu da gösteriyor ki örgün eğitimde 128 bin 508 öğrencilik kontenjan dolmamıştır. Yani sınava giren öğrenciler, bir yükseköğretim kurumuna kayıt yaptırabilecekleri halde, değişik sebeplerle kayıt yaptırmamıştır. 2016 yılından itibaren giderek artmakta olan kontenjanların dolmaması sorunu, yükseköğretimin geleceği açısından önemli sinyaller vermektedir.
Yeni kayıt ve mezun sayıları incelendiğinde, 2017 yılında 1 milyon 306 bin 708 yeni kayıt (açık öğretim dahil), 804 bin 435 mezun bulunmaktadır. 2018´de ise yeni kayıt öğrenci sayısı 1 milyon 234 bin 588´dir. Yani açık öğretim öğrenci sayılarını dâhil ettiğimizde de, yeni kayıt yaptıran öğrenci sayısında düşüş olduğu görülmektedir. Yeni kayıt yaptıran öğrenci sayısı ve mezun sayıları, yükseköğretimde kontenjan belirleme açısından önemli verilerdir. Bu nedenle, yeni kayıt yaptıran öğrenci sayılarında yaşanan düşüşün sebepleri ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir.
Yaş dağılımında değişim
Yükseköğretimde yer alan öğrencilerle ilgili dikkat çeken bir diğer değişim ise öğrencilerin yaş dağılımında görülmektedir. Yaşlara göre öğrenci sayısı incelendiğinde, yükseköğretimde ağırlıklı yaşın 18-22 aralığından 23-29 aralığına kaydığı görülmektedir. Bu artış, brüt okullaşma oranının net okullaşma oranından daha fazla arttığını göstermektedir. Cinsiyet bakımından dağılıma baktığımızda, net okullaşmada kız öğrenci, brüt okullaşmada ise erkek öğrenci sayısı daha fazladır. Yani kız öğrenciler 18-22 yaş aralığında daha fazlayken erkek öğrenciler tüm yaş aralıkları dikkate alındığında daha fazla görünmektedir. Yükseköğretimde yaşam boyu öğrenmenin arttığı görülmekte, bu durum da daha ileri yaşlarda daha fazla öğrencinin üniversitelerde eğitim alacağını göstermektedir. Geleceğin yükseköğretimi planlanırken, artık sadece 18-22 yaş aralığına hitap eden bir eğitim şekli yerine, gelecek dönemlerde 23-29 yaş aralığına ve sonrasına da hitap edecek bir eğitim ortamı, programı ve yöntemleri geliştirilmelidir.
Dikkat çeken eğilimler
Yükseköğretimde öğrenci profilinin değişimi konusunda dikkat çeken eğilimler şunlardır:
Yükseköğretimde son on yıllık büyüme dikkate alındığında, büyümenin ön lisans ve lisans düzeylerinde daha yüksek olduğu, yüksek lisans ve özellikle doktora eğitiminde büyümenin daha düşük kaldığı görülmektedir.
Üniversite sayıları, başvuran öğrenci sayıları ve kontenjanlar artarken yerleşme sayılarında azalma başlamıştır. Bu eğilimin önümüzdeki yıllarda daha da artacağı görülmektedir. Üniversiteye erişimde, talepte yaşanan değişim hızı, yükseköğretim kurumlarında arzdaki değişimin önünde gitmeye başlamıştır.
Kontenjan ve yerleşme konusunda dikkat çeken bir diğer husus ise yeniden sınava girenler, bölüm değiştirenler ve ikinci üniversite okuyanların sayısındaki artıştır. Örgün eğitimdeki sayı bilinmemekle birlikte, açık öğretimde ikinci üniversite kapsamında şu an 671 bin 358 öğrenci bulunmaktadır. Öğrencilerin hem örgün eğitim hem de açık öğretimde ikinci bölüm okuma sebepleri önemli bir araştırma konusudur.
Yeni kayıt yaptıran öğrencilerin eğitim ve öğretim alt alanı bakımından dağılımı OECD ülkeleriyle farklılık göstermektedir. Yeni kayıt yaptıran öğrenci oranları bakımından Türkiye iş, yönetim ve hukuk alanında OECD ülkeleri arasında en yüksek olanlardan biridir. Doğa bilimleri, matematik ve istatistik alanlarında OECD ortalaması yüzde 6, bilişim ve iletişim teknolojileri alanlarında yüzde 5´tir. Bu iki alan Türkiye´de düşük olup her ikisi de yüzde 2 seviyesindedir.
Bu sayılar yükseköğretimde değişim yaşandığını ve yükseköğretimde talebin çeşitlenmeye başladığını göstermektedir.
Yukarıda bahsedilen sayısal ve eğitime dair değişimlerin yanında, yükseköğretimde öğrenci profilindeki niteliksel değişimi de gözden kaçırmamak gerekmektedir.
1. Yükseköğretimde teknolojik ve dijital çağın araçlarını daha etkin kullanan bir gençlik gelmektedir.
2. Öğrenme kaynakları ve tarzları farklı bir nesil gelmektedir.
3. Yükseköğretimde yeni öğrenci profilinin beklenti, alışkanlık ve iletişim dilinin daha farklı olduğu dikkat çekmektedir.
Yükseköğretim kurumlarında çeşitlilik ve değişim şart
Yükseköğretimde öğrenci sayılarının artışı ve talepteki çeşitlenme, yükseköğretim kurumlarını yeni meydan okumalarla karşı karşıya bırakmaktadır. Yükseköğretim sisteminin, üniversite değerlerini ve özerkliğini koruyarak farklı öğrenci beklentilerini ve ihtiyaçlarını karşılayan bir modele doğru dönüşmesi gerekmektedir. Çünkü Türkiye´de yükseköğretim sisteminde büyümenin artmasıyla kontenjanların dolmadığı ve doluluk oranında düşüş başladığı görülmektedir. Yükseköğretim kurumları yeni bölüm açma ya da mevcut bölümleri yeniden yapılandırma kararlarını verirken boş kontenjan olgusunu dikkate almalıdır. Öğrenci taleplerine cevap üretebilmek için, yeni kayıt olan ve mezun öğrencilerin eğitim ve öğretim alt alanlarına göre dağılımındaki değişim de yakından izlenmelidir. Eğitim ve öğretim alt alanları bakımından, hem öğrenci dağılımında hem de öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayılarında ciddi dengesizlikler bulunmaktadır. Dağılımdaki denge sorununun, üniversiteler ve bölgeler arasında da dikkat çekici olduğunu vurgulamakta yarar var. İkinci kritik husus ise dünyadaki gelişmeler ve öğrenci profilindeki niteliksel değişimlerin ışığında, eğitim ortamları ve programları ve öğrenme ve öğretme anlayışı, tekniği ve araçlarında da ilgili değişimleri gerçekleştirmenin gereğidir.
Yükseköğretim kurumlarının, insanın anlam arayışına cevap üretme, hayat görüşü oluşumuna katkı sağlama ve kültürel birikim kazandırma gibi amaçlarının yanında, mesleki bilgi ve beceri kazandırma amacı da vardır. Yükseköğretim kurumları misyonlarına göre, öğrencilere farklı yoğunluklarda felsefi, sosyal, kültürel ve sanatsal kazanımların yanı sıra alana özgü mesleki bilgi ve beceri de kazandırmalıdır. Güncel öğrenme anlayışı ve yöntemlerine uygun eğitim ve öğretim ortamının oluşturulması yoluyla üniversiteler, öğrencilere değer katarak hayata hazırlamalı ve onları mezun etmelidir.
Öğrencilerin kariyerlerini nasıl yönetecekleri konusu, öğrencilik yıllarında zihinlerini en fazla meşgul eden konuların başında gelmektedir. Öğrenciler için kariyer seçme ve kariyer kararı verme önemli bir ihtiyaçtır. Çünkü belirsizliğin ve esnekliğin arttığı bir zamanda öğrenciler, zaman içindeki gelişimlerine bağlı olarak daha sık kendileri ve seçecekleri işler arasında eşleştirme yapma ve tercihte bulunma durumuyla karşı karşıya gelecektir. Bu yüzden kariyer kararı verme becerilerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Kariyer danışmanlığının bir diğer işlevi, öğrencilerin kariyer farkındalıklarının artırılması, gelecekte çalışma hayatında ilerleyecekleri yolların (kariyer patikası) belirlenmesi ve bunu karşılamak için kişisel eğitim ve gelişim deneyimlerini tasarlamalarına destek verilmesidir. Bu bağlamda, yükseköğretim kurumlarında kariyer danışmanlığının işlevi, kişisel farkındalığın artırılması ve istihdam becerileri kazandırmaya yönelik yapılandırılmalı ve kariyer danışmanlığı sürecinde uzman desteği sağlanmalıdır.
Tüm bu gelişmeler ve yükseköğretim kurumlarının karşı karşıya olduğu sorunlar, yükseköğretim sisteminin stratejik bir yaklaşımla yapısal ve yönetsel bir değişimi acilen yapması gerektiğini göstermektedir. Bu değişimin aşağıdaki temaları içeren bütünlüklü bir vizyon çerçevesinde olması gerekmektedir. ?Geleceğin Türkiye´sinde Yükseköğretim? raporunda ortaya koyduğumuz bu vizyonun temaları şunlardır:
1. Stratejik bir yaklaşımla yükseköğretimde değişimi yönetmek
2. Gelenekten geleceğe arayış ve anlamlandırma misyonuna sahip üniversite
3. Çeşitlilik temelinde yapılanmış yükseköğretim kurumları
4. Düzenleme ve denetleme kapasitesi yüksek yükseköğretim üst kuruluşları
5. Öğrenci taleplerine cevap üretebilen bir yükseköğretim sistemi
6. Öğrencilere değer katan bir eğitim ve öğrenme anlayışı
7. Yeni kariyer anlayışına uygun danışmanlık hizmeti
8. Nitelik ve adanmışlığı yüksek akademisyenler
9. Araştırma ve bilgi üretme kapasitesi gelişmiş bir yükseköğretim ekosistemi
10. Sosyal ve ekonomik katkı sağlayan yükseköğretim kurumları
11. Uluslararası hareketlilik ve işbirliklerinde etkin bir yükseköğretim
12. Sürdürülebilir finansman kaynaklarına sahip bir yükseköğretim
Sonuç olarak, yükseköğretim kurumları, makro gelişmeler ve yükseköğretim alanındaki değişimleri dikkate alarak, kendi iç dinamikleriyle planlı bir değişimi gerçekleştirebilmelidir. Stratejik bir yaklaşımla hazırlanmış, gelecek vizyonuna sahip bir değişim yönetimi modeliyle değişimin gerçekleştirilmesi, yükseköğretimi geleceğe taşıyacak kritik bir gelişme olacaktır.
________________________
NOT: Bu yazı Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş tarafından İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği için hazırlanan ?Geleceğin Türkiye´sinde Yükseköğretim? raporunun yine Prof. Erdoğmuş tarafından hazırlanan özetidir.
(*)Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü öğretim üyesidir.